30 Ağustos 2010 Pazartesi

Nobre'nin Bile Gol Attığı Beşiktaş


Dün maçtan sonra bir şeyler yazacak vaktim yoktu ne yazık ki. Yazılacak çok şey olmasına rağmen bu seferlik es geçmek durumundayım.

Maçın benim için kısaca özeti, aynen başlıktaki gibidir. Ancak anlamlı olan Necip'in ilk golde harika süzülüşü, şoparın isteği, Guti ve Q7'nin gol sevinçlerinde takımla bütünleşmesi. Ayrıca Nobre'yi sevmeme sebeplerimden biri de budur. Anca tekmeliğini çıkarıp, dursun.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Kara Kartal Necip


Havada süzüldü adeta bu gece Necip. Mest olmamak elde değil, O'nu izlerken. Quaresma gol attı, Guti gol attı. Hepsi ayrı ayrı mutlu etti. Ancak Necip başka hissettiriyor. 4. gol öncesindeki pasını da es geçmeyelim. Necipli Beşiktaş'ın kıymetini bilmek lazım. Guti'nin attığı gol sonrası Guti'ye sarılışı, kendi attığı golden sonra Nihat abisine sarılışı, gözleri parlayarak dinleyişi söyleneni. Necip, bu yüzden büyük ve de önemli bir oyuncu olacak. Sahada olan, biten her şeyi dikkate alıyor ve içinde yer alıyor.

Cartalete, "Necip, Beşiktaş'tır." demişti. Ne de güzel söylemişti, tekrar ağzına sağlık.

24 Ağustos 2010 Salı

Bukalemun


Yukarıdaki fotoğraftaki pankartı çok severim. En sevdiğim pankartlar arasında yer alır. Kelime oyunlarına, akıl oyunlarına başvurulmadan yapılmıştır. Çok samimi gelir bana.

Kötü anlarda hep bu pankart gelmiştir aklıma, gözümde canlanan tribün karesinin içinde her daim yer bulmuştur kendine. Ali Tandoğan'ın gelişi ile rafa kaldırdım ben bu pankartı. Yine çok sevdim; ancak Ali hariç dedim. Beşiktaş'ın oyuncusuna kasıtlı bir biçimde kafa atan adamı sevmedim. Üzerine Beşiktaş forması giyse dahi kabullenmedim. Statta kendisine ağız dolusu küfürler etmedim. Sevgimi de göstermedim. Beşiktaş formasını giymesini talihsizlik olarak değerlendirdim.

Ardından Nobre geldi. Sorun, Fenerbahçe'den gelmiş olması değildi. Sorun, Fenerbahçe'de oynarken sergilediği tavırları idi. Sorun, Nobre-Emre arasında geçenlerdi. Ve akabinde bizlerin taraftar olarak sergilediği tavırdı. Hal böyleyken Nobre'yi hiç sevmedim, hiç benimsemedim. Beşiktaş'ın topçusu olarak görmedim. Kendisini hiç alkışlamadım. Ama Delgado gibi yuhlamadım da. Yokmuş gibi davrandım her zaman.

Bugün resmi olarak da açıklandı yeni transferimiz. Adını zikretmek istemiyorum. Kendisini hiç sevmiyorum. Kendisini sevmediğim kadar, O'na Beşiktaş formasını giydirenleri de sevmiyorum. Beşiktaş'ın topçusuna, otopark köşelerinde mafya bozuntuları gibi saldıran zihniyetin şimdi Beşiktaş formasını giyecek olması delirtiyor beni. Bu pankartın anlamını kaybediyor oluşu üzüyor beni.

Beni daha çok delirten başka bir husus, zamanında bu olay sonrası kıyametleri koparanların, şimdi durumu daha düzgün gösterme çabalarına girişmiş olması. Hele Zidane-Materazzi benzetmesi yapanları da duydum ya, bu saatten sonra ne duysam şaşırmam gibi geliyor.

-Rotasyon
-Yerli statüsü
-Mevkisinin iyilerinden
-Tecrübeli

Bla, bla, bla... Günümüzde profesyonellik anlamını yitirmiş durumda. Benim gördüğüm profesyonellik nidaları bukalemunluğu daha çok andırıyor.

Hele bu herifçi oğlu Necip'in yerine oynarsa, kahrolurum, kahrolurum.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Hoşçakal Mati


Delgado'yu sevenlerdendim. Her sene patlama yapacağını umut edenlerdendim ayrıca. Olmadı... Hep belli bir çıtanın üzerinde performans bekledik, onu veremedi. Gayet de iyi oynadığı maçlar da bile performansı yetersiz gördük. Çift kupalı sezonda iyi çıkardığı maçlar olmuştur bana göre. Ama yetmemiştir nedense bize.

Bu sene başındaki kampta " en hırslı " oyuncu olarak anıldı. Acaba dedik? Fakat oynatıldığı mevki itibariyle acaba bize kaldı.

Beşiktaş'ta gördüğüm en mütevazi yabancı oyunculardandı. Bugüne kadar tek bir sefer dahi çirkinleştiğini görmedim. Ne arkadaşlarına, ne rakiplerine, ne de taraftara. Yolu açık olsun. Biz çok istedik bizi güldürmesini, umuyorum gittiği yerde güldürür onu sevenleri.

Şampiyon olduğumuz sene, Denizlispor maçının son dakikalarında kenarda bir çocuk gibi zıplayan halini ve Zürih maçındaki gol sevincini unutmak mümkün değil.

Hoşçakal Mati!

Not: Yazıyı yazdıktan sonra izledim videoyu. Tek başına yollamışız adamı. Bir güle güle diyen olmadan. Binlerce kişi karşılar, teneke bağlar yollarız.

http://www.holigan.com.tr/n.php?n=delgado-turkiyeye-veda-etti--2010-08-23

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Hocam Asıl Şimdi Hoş Geldin


Hocam, bana göre savunmayı önde kurmanın bir sakıncası yok. Hatta kafandaki şablonu gerçekleştirdiğin takdirde bu sistemin tıkır tıkır işleyeceğine inanıyorum. Kafandaki savunma anlayışı ile neden Ferrari'yi istemediğini bu maçta tam anlamıyla idrak ettim.

Önümüzde lig-Avrupa-kupa üçgeni varken, her oyuncuya şans vererek, durumlarını görmek istemeni de anlayabiliyorum. Şayet yanında -bana göre- işe yaramayan Tayfur Havutçu var. Yapması gerekeni yapmadığı için zaman kaybettiriyor.

Ligin 2. haftasında aldığımız mağlubiyete çok dertlenmiyorum. İyi de oldu aslında diyerek, hafiften kendime gaz da veriyorum. Hem yerden kesilen ayaklarımızı tabanla buluşturdu, hem de Ernst-Delgado aşkından bir şey olmayacağını net şekilde gözler önüne sundu.

Hiçbir şeye itirazım yok hocam. Bu satırlar ne ima, ne kinaye içeriyor. Tüm samimiyetimle yazıyorum. Takımın başında sizin olmanızdan son derece memnumum. Sabredersek, güzel top oynayan Beşiktaş uzakta değil.

Sadece bir ricam var. Bizi Nobre ve Holosko'ya mahkum etmeyin. Bu takımın golcüsü Bobo'dur. Bobo yoksa da, yine bu iki adam oynamasın.

Ha hocam, çakallar tv köşelerinden anında saldırmaya başlamış. Sen, dert etme. Burası böyle bir ülke. Suratına güler, açığını bulduk mu saldırmaya başlarız hemen. Senin hoca olmadığını, bu işi bilmediğini söyleyenler olacaktır. Hakkında türlü benzetmeler yapıp, seninle dalga geçmeye çalışanlar olacaktır. Dedim ya dert etme; ama sakın alışma da. Alışmak, onlara benzemek gibi bir şey çünkü.

17 Ağustos 2010 Salı

Quaresma'nın Abisi Süreyya



- Hilbert, beni hafife almayın dedi.

- Zapo, taraftar ile barıştı gibi.

- Q7, olağanüstü bir gol attı.

- Haydi imam, haydi imam, haydi... Tam zamanı, tam zamanı, şimdi...

- İsmail, bu kafayla giderse neden oynatılmıyorum diye düşünmemeli.

- Guti, sahada olsun yeter.

Vs. vs....

Yukarıdaki satırlara daha nicesi eklenebilir. Ve herbiri için uzun uzun paragraflar yazılabilir. Benim için bu gecenin özeti yukarıdaki fotoğrafta gizli. Dünya yıldızı olarak Beşiktaş'a gelen oyuncu, gol sevincini takımın malzemecisi Süreyya Abi ile paylaşıyor. Q7 geldiğinden beri sık sık duyar olduk. Süreyya Abi ile arası iyiymiş, saçlarını da şopar kazımış. Bugün, attığı harika golden sonra sevincini ilk paylaştığı adam takımın emektarı.

Seni sırf bu yüzden bile sevebilirim Quaresma. Süreyya abimiz, senin de abin olmuş.

15 Ağustos 2010 Pazar

Necip Diye Bir Çocuk Var


Lig fikstürü kuraları çekilmeden önce ilk deplasman Buca olsa keşke demiştim. Buca olunca da epey sevinmiştim, sevinen kendime bolca sövdüm dün. Fenalar fenası sıcak bir hava vardı. Terden tişörtümün renk değiştirişine şahit olmak pek hoşuma gitmedi.

Maçın biletlerinin ticketturk diye bir firma aracılığı ile satışa çıkması ile sorun yaşanacağını tahmin etmiştim. Bilet satılırken, kota konmaması karaborsanın önünü açtı tabiki de. Stat önünde biletsiz sağlam bir kalabalık vardı. İçeri girerken de, "bu taraftarı nasıl sokarsak zulüm yapmış oluruz?" mantığı izlendiği için, epey uzun kuyruklar oluştu.

Atatürk Stadı, rezalet bir stad. Zemin kötü, tribünler sahaya oldukça uzak (oyuncuları, yürüyüş ya da koşuş tarzlarından tahmin etmeye çalışıyorsunuz.), maç çıkışlarında yığılmanın önüne geçemeyen kapıları, zeminin leş gibi oluşu...

Bu kadar olumsuzluğa rağmen tribünde hatrı sayılır miktarda Beşiktaşlı vardı. Tezahurat etmenin çok zor olduğu bu statta, iyi bir tribün vardı denilebilir.

Maçın geneline bakılınca, sıcak havanın etkili olduğunu düşünenlerdenim. Oldukça zorlayıcı bir hava vardı. Kendimce takıma 3-4 hafta süre verdim. Evet, polyannacılık oynuyorum. Bu süreç içerisinde ne gibi bir şekil alacağımızı, iyi ya da kötü yol çizeceğimizi düşünüyorum. Dün, ara ara iyi top oynadığımız oldu. Ancak bu süre yeterli değil. İyi oyun süresini yukarı çekebildiğimiz takdirde -70 dk- arzuladığımız Beşiktaş'ı izleyebiliriz.

Oynanan Avrupa maçları ve bu maça bakınca, insan Rıdvan'ın sakatlandığına daha çok üzülüyor. Erhan Güven'i o bölgede izlemek hakikaten tam bir kahır havası. Özellikle ilk yarıda Guti, epey besledi Erhan'ı. Ama hiçbirinde heyecanlanmadım, sonucu bildiğim için. O bölgeye gelecek olan iyi bir Rıdvan, dertleri götürür.

Nihat istekli, bundan hiçbir zaman şüphe etmedim. Fakat nedense bu isteğini kendini ispat etme çabası ile karıştırıyor. Bu da O'nu verimsiz kılıyor. Neden böyle bir psikoloji içine girdi ve niye bunu halletmesi için yardımcı olmuyorlar anlamış değilim. Takımın en rahat adamlarından biri olması lazım. Schuster'in eli, kulağı olabilecek bir adam çünkü. Aynı şekilde Guti'nin de alışma evresini kısa tutabilecek bir adam.

Q7, küsmezse bize çok daha faydası olacaktır. Rakibini karşısına aldığında, endişelendirdiği kesin. Çünkü ne yapacağını kestirmek güç. Kaçırdığı pozisyonlar sonrası küsmek yerine, aynı istekle devam ederse ve her pozisyonda gerekli-gereksiz fantaziyi denemezse, çok faydalı olacaktır. Sayesinde bolca faul kazanırız.

Guti... İzmir'e Guti geldi, hem de Beşiktaş formasıyla. Bu ana tanıklık etmek garip. Gerçek olduğunu idrak edince, insan daha çok keyif alıyor. Özel bir adam, verdiği paslar ile mest etti. Daha çok mest etmesi dileğimiz. Erhan Güven, takım arkadaşı:)

Necip, Beşiktaş'ın neden Beşiktaş olduğunun en güzel kanıtı şu günlerde. Takımda 2 tane yıldız oyuncu varken, birçoklarımızı daha çok heyecanlandıran adam olmayı başardı. Özkaynaktan gelen adam zaten kıymetlidir. Ama O, kıymetini arttırmayı bildi. En büyük şikayetimiz her daim aynıydı: Bu çocuklar, aşağıdan gelince neden üzerlerine bir şey koymuyorlar, bu çocuklar neden çok değişiyor? Necip, bahsi geçen " bu çocuklar" dan olmadığını gösterdi. Şimdiler de Guti ve Ernst ile birlikte oynayarak, bildiklerinin üstüne katma fırsatını elde etti. Televizyonsuz dönemde olsak, maça gidenlerin " Necip diye bir çocuk var, maşallah döktürüyor." diyeceği adam Necip. Dün gece de tek bir dakika bile pes etmeyen, mücadelesinden ödün vermeyen ve tekmeye kafasını sokan Beşiktaşlı'ydı. İnşallah uzun yıllar Beşiktaş formasıyla izleme şansını elde ederiz, kaptanımız olarak.

Rakibimiz hakkında saygısızlık etmek istemiyorum. Bülent Uygun, benim sevmediğim karakterdeki insanlardan birisi. Ve çalıştığı takımlara, kendi karakterini yansıtmayı başaran bir teknik adam. Dün gece izlediğim Bucaspor, Bülent Uygun'un sahada vücut almış haliydi. Necip'e yapılan hareket sonrası kart gören Ediz'in, duruma itiraz etmesi ve yüzündeki çirkin ifade, benim için Bucaspor'un özetidir.

Unutmadan ekleyeyim, bizim golün pasını Guti vermiş olabilir, golü Bobo atmış olabilir. Ama Kartal payı Smyrnian Kiwi'ye aittir.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Bir Yaz Gecesi


Aksayan, eksik yerler var. Zamanla düzelir umudunu taşımaktan başka bir şey yok. Rakip, eksik oynadığı anlarda da geri çekilmedi hiç. Eksik kalmasalardı da golü bulurduk; ancak zorlanacağımız kesin olurdu.

Toraman da 3 hafta yokmuş. Bizi etkileyecektir bu durum, umarım yanılırım. Bu tabi lig maçlarında yabancı kontenjan sorunu olarak dönecek bizlere.

Necip, uzun zamandan sonra özkaynaktan çıkan en yetenekli, istekli adam. Kendine olan özgüveni, kaleyi görünce çekinmeden vurması. Bugün Bobo'ya verdiği pas da çok şıktı. Bu şekilde ilerlerse, Beşiktaş'ın çocuğu Necip Uysal tezahuratlarını duyarız. Çok ayrı yazıları, uzun cümleleri, paragrafları, her şeyi hakediyor.

Hakan Arıkan, çok zor zamanlar geçirdi. Metalist ve Liverpool maçlarını yaşadı. Yavşak basın sırt numarasından yola çıkıp, dalgasını geçti. Zaman zaman hataları olsa da, bu adam kaledeyken güven sorunu yaşamıyorum ben. Aksine maçın başında kritik bir kurtarış yaptıysa, maçın sonuna kadar üstüne koyarak ilerliyor.

Quaresma, alışır mı, şımarık mı, kendini gösterememiş mi... Oynanan maçlar da gösterdi ki adam futbol oynamak istiyor. Ve sevildiğinin farkında. Bunun da karşılığını vermeye çalışıyor. İmza attığı gün gerekirse kanımı akıtacağım demişti. Dalga konusu olmuştu. Şu an sergilediği performans ile ne demek istediği daha iyi anlaşıldı. Adam, oynadığı yere, kulübe ait olduğunu hissetmek istiyor. Beşiktaş, onun için biçilmiş kaftan bu anlamda. Vikingur ve Plzen takımlarına karşı dahi müthiş bir ciddiyet içerisinde oynadı. Deplasmandaki Plzen maçında kazandırdığı penaltı, bu maçta rakibini oyundan attırması... Lig boyunca sık sık yaşatabilir bu manzarayı. Attığı gol çok güzeldi. Kaçırdıkları gol olsa idi, attığından daha güzel olurdu.

"Burası Şeref Bey, hastane değil." Gecenin en güzel anıydı...

Yazının başında dediğim gibi eksikler var. Ama en azından şimdilik konuşmak istemiyorum. Şu anın tadını çıkarmaktan yanayım.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Altıncı His

İçine doğmuş; ancak adres yanlış...

Fotoğraf için CinCihan'a teşekkürler:)