Duhuliye'den 5 ay
önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç
duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğini öğrendim.
Arapça kökenli bir kelime olan "duhuliye" giriş
ücreti demek. 90 yılların başına kadar da İnönü Stadı'nda yerin altında geniş
bir kitleye maç izleme imkanı sunmuş. Stadı boydan boya çevreleyen bu tribün,
bir nevi siperlikmiş. Haliyle maçı izlemek isteyenler bu derinliğe
girdiklerinde gördükleri şey ekseriyetle futbolcuların ayakları olurmuş. Görüş
açısı oldukça kısıtlı olan duhuliyenin en büyük ziyaretçisi de tahmin edileceği
gibi maç bileti parasını ödemekte zorlanan yoksul halkmış. Diğer tribünler ile
kıyaslandığında ciddi bir ücret farkı olurmuş. Parası yetmeyenler, öğrenciler
doldururmuş duhuliyeyi. Kimse de şikayet etmez, o daracık alandan gördükleri
ile mutlu olurlarmış. Hatta duhuliyede maç izleyenler, futbolcuları
kramponlarından, ayaklarından tanırlarmış. Diğer tribünlerde olmayan bir
özellik de varmış. Maçı izlemeye kapalı altta başlayıp, numaralı tarafında
bitirebilirmişsiniz. O derinlik size az görüş açısı sunarmış, evet; ama
zeminden stadı turlama imkanı verirmiş. Öyle ki penaltı olduğunda hangi kale
ise herkes koşmaya başlar, penaltının atılacağı kale tarafına hücum edermiş.
Sevgili Metin Tekin'den öğrendiğim kadarıyla sporcular da
burada maç izlermiş. Hatta kendisi de defalarca maç izlemiş. Duhuliyeden
soyunma odalarına geçiş varmış. Aslında mabedimiz de çok da kıymetli bir
alanımız varmış.
5 aydır fotoğrafa o kadar çok baktım ki. Her seferinde de
fikrim değişmedi. İnsanlar mutlu gözüküyor. Kendilerine sunulan o daracık
alanda mutlu olmayı bilmişler. O anın keyfini sürmüşler. Muhtemelen bir gün
yukarıdaki tribünlerden birinde olmayı hayal ederek mutlu olmuşlardır. Duhuliyeden bakan insanları görünce kendi
öğrencilik yıllarım aklıma geldi. İlk sene yurtta kalmıştım. Sınıftan 2
arkadaşım da evde kalıyordu. Onların evi de zemin kattaydı. Aynı duhuliye gibi.
Pencereyi açtığımız zaman yoldan geçen insanların ayaklarını görürdük.
Hayatımda o evden daha soğuk başka bir evde kalmadım. Salondaki sobayı
yaktığımız günlerde bile ısınmazdı. Diğer odaların kapısını açalım da ısı oraya
da gitsin demek yersizdi. Çünkü sobanın yanında bile ısınmak zordu. Terliksiz
dolaşmak mı? Asla! Olur da öyle artistlik yaparsanız, birkaç saniye sonra yerde
çivi varmış gibi zıplardınız. Rutubetin alası vardı. Bazen dalga geçerdik, ya
pencereyi açın da sıcak hava girsin diye. Öyle berbat bir evdi. Ama seviyorduk
orayı. Tüm o soğukluğa rağmen seviyorduk. Yurt açısından şanslıydım. Isınma
sorunu da yoktu, sıcak su da hep olurdu. Ama o evde olmak daha güzeldi.
Beraberdik, birlikte yiyip, içiyorduk. O soğuk evdeki en sıcak şey bizim
sohbetimiz, hayallerimizdi. Milenyum diyerek, abartılarak beklenen 2000 yılına
da o evde girdim. Aynı duhuliye gibiydi. Mutluyduk. Tüm eksiklere rağmen
mutluyduk ve bunun tadını çıkarıyorduk.
Kısıtlı imkanlar ile mutlu olmayı, olandan keyif almayı niye
taktım bu kadar kafama? Şimdilerde yeni bir stadımız var. Henüz passo saçmalığı
yüzünden içeri girememiş olsam da girenlerin anlattığı hep çok güzel, konforlu
olduğuna dair. Stadın içine giriş, çıkış, görüş açısı, zemin harika. Sahadaki
takım desen muhteşem. Ancak tuhaf şekilde sahada işler biraz yolunda gitmesin
homurtular yükseliyor. Bunu tv başından duyabildiğim gibi statta olanlar da
onaylıyor. Hemen bir mutsuzluk, hemen bir şikayet hali. Kendi evinize gönül
rahatlığı ile giriyorsunuz ama burada sonsuz bir mutluluk yaşamak yerine kısa
tatsızlıkları devmiş gibi yaşıyorsunuz. Elinizdekinin kıymetini bilmiyorsunuz. Sizinki de iyi lüks valla:)
Benim gibi henüz içeri girememiş olanların duhuliyesi de
televizyon bu aralar. Kamera nereyi gösterirse, orayı görüyoruz. Henüz
hiçbirimiz topsuz alanı izleyemedik. İçeri girip, çimlerle göz göze gelip, tüm
stadı gözlerimizle turlamadık. Atılan gollerde tanımadığımız insanlara
sarılmayalı çok oldu. Kaçırdığımız canlı gollerin haddi hesabı yok. Gol
sevinçlerinden mahrumuz. Eve dönemedik ama evden de vazgeçmedik. Kendi duhuliyemizde bir gün tekrar orada olmanın hayali
ve umudu ile mutlu oluyoruz. Çünkü
Beşiktaş, sen her şeye değersin.
Not: Duhuliye fotoğrafı Hikmet Ildız'a aittir.