6 Nisan 2017 Perşembe

Duhuliye




Duhuliye'den  5 ay önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğini öğrendim.

Arapça kökenli bir kelime olan "duhuliye" giriş ücreti demek. 90 yılların başına kadar da İnönü Stadı'nda yerin altında geniş bir kitleye maç izleme imkanı sunmuş. Stadı boydan boya çevreleyen bu tribün, bir nevi siperlikmiş. Haliyle maçı izlemek isteyenler bu derinliğe girdiklerinde gördükleri şey ekseriyetle futbolcuların ayakları olurmuş. Görüş açısı oldukça kısıtlı olan duhuliyenin en büyük ziyaretçisi de tahmin edileceği gibi maç bileti parasını ödemekte zorlanan yoksul halkmış. Diğer tribünler ile kıyaslandığında ciddi bir ücret farkı olurmuş. Parası yetmeyenler, öğrenciler doldururmuş duhuliyeyi. Kimse de şikayet etmez, o daracık alandan gördükleri ile mutlu olurlarmış. Hatta duhuliyede maç izleyenler, futbolcuları kramponlarından, ayaklarından tanırlarmış. Diğer tribünlerde olmayan bir özellik de varmış. Maçı izlemeye kapalı altta başlayıp, numaralı tarafında bitirebilirmişsiniz. O derinlik size az görüş açısı sunarmış, evet; ama zeminden stadı turlama imkanı verirmiş. Öyle ki penaltı olduğunda hangi kale ise herkes koşmaya başlar, penaltının atılacağı kale tarafına hücum edermiş.

Sevgili Metin Tekin'den öğrendiğim kadarıyla sporcular da burada maç izlermiş. Hatta kendisi de defalarca maç izlemiş. Duhuliyeden soyunma odalarına geçiş varmış. Aslında mabedimiz de çok da kıymetli bir alanımız varmış.

5 aydır fotoğrafa o kadar çok baktım ki. Her seferinde de fikrim değişmedi. İnsanlar mutlu gözüküyor. Kendilerine sunulan o daracık alanda mutlu olmayı bilmişler. O anın keyfini sürmüşler. Muhtemelen bir gün yukarıdaki tribünlerden birinde olmayı hayal ederek mutlu olmuşlardır.  Duhuliyeden bakan insanları görünce kendi öğrencilik yıllarım aklıma geldi. İlk sene yurtta kalmıştım. Sınıftan 2 arkadaşım da evde kalıyordu. Onların evi de zemin kattaydı. Aynı duhuliye gibi. Pencereyi açtığımız zaman yoldan geçen insanların ayaklarını görürdük. Hayatımda o evden daha soğuk başka bir evde kalmadım. Salondaki sobayı yaktığımız günlerde bile ısınmazdı. Diğer odaların kapısını açalım da ısı oraya da gitsin demek yersizdi. Çünkü sobanın yanında bile ısınmak zordu. Terliksiz dolaşmak mı? Asla! Olur da öyle artistlik yaparsanız, birkaç saniye sonra yerde çivi varmış gibi zıplardınız. Rutubetin alası vardı. Bazen dalga geçerdik, ya pencereyi açın da sıcak hava girsin diye. Öyle berbat bir evdi. Ama seviyorduk orayı. Tüm o soğukluğa rağmen seviyorduk. Yurt açısından şanslıydım. Isınma sorunu da yoktu, sıcak su da hep olurdu. Ama o evde olmak daha güzeldi. Beraberdik, birlikte yiyip, içiyorduk. O soğuk evdeki en sıcak şey bizim sohbetimiz, hayallerimizdi. Milenyum diyerek, abartılarak beklenen 2000 yılına da o evde girdim. Aynı duhuliye gibiydi. Mutluyduk. Tüm eksiklere rağmen mutluyduk ve bunun tadını çıkarıyorduk.



Kısıtlı imkanlar ile mutlu olmayı, olandan keyif almayı niye taktım bu kadar kafama? Şimdilerde yeni bir stadımız var. Henüz passo saçmalığı yüzünden içeri girememiş olsam da girenlerin anlattığı hep çok güzel, konforlu olduğuna dair. Stadın içine giriş, çıkış, görüş açısı, zemin harika. Sahadaki takım desen muhteşem. Ancak tuhaf şekilde sahada işler biraz yolunda gitmesin homurtular yükseliyor. Bunu tv başından duyabildiğim gibi statta olanlar da onaylıyor. Hemen bir mutsuzluk, hemen bir şikayet hali. Kendi evinize gönül rahatlığı ile giriyorsunuz ama burada sonsuz bir mutluluk yaşamak yerine kısa tatsızlıkları devmiş gibi yaşıyorsunuz. Elinizdekinin kıymetini bilmiyorsunuz. Sizinki de iyi lüks valla:)

Benim gibi henüz içeri girememiş olanların duhuliyesi de televizyon bu aralar. Kamera nereyi gösterirse, orayı görüyoruz. Henüz hiçbirimiz topsuz alanı izleyemedik. İçeri girip, çimlerle göz göze gelip, tüm stadı gözlerimizle turlamadık. Atılan gollerde tanımadığımız insanlara sarılmayalı çok oldu. Kaçırdığımız canlı gollerin haddi hesabı yok. Gol sevinçlerinden mahrumuz. Eve dönemedik ama evden de vazgeçmedik. Kendi duhuliyemizde bir gün tekrar orada olmanın hayali ve umudu ile mutlu oluyoruz.  Çünkü Beşiktaş, sen her şeye değersin.

Not: Duhuliye fotoğrafı Hikmet Ildız'a aittir.