24 Temmuz 2011 Pazar

Beşiktaş'ın Şehidi Şan Ökten

1987 senesinde, Beşiktaş için yollardayken aramızdan ayrılan büyük yönetici Şan Ökten. Bugün anmasında yine birkaç kişi varmış. Beşiktaş'ın şehidini anmak için kulüp yine bir çelenk yollamakla yetinmiş. Güzel insan Vedat Kaptan, Kornerlerin Kralı Şükrü, Efsane Yusuf ve Beşiktaş uğruna ömrünü harcayan Şan Abi. Sizleri seneden tek gün, o da yarım yamalak hatırladığımız için bizleri bağışlayın. Bunun vebali büyük olacaktır, biliyoruz.

Adının verildiği tesisler mi? Ne sen sor, ne biz söyleyelim.

Ruhn şad olsun Beşiktaş'ın şehidi.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Bizim Optik...



Asi Ruh belgeselinde Sarı Fırtına, Optik Başkan için "Bizim Optik" der. İşte öyleydi... Bizimdi, çok bizdendi.

O yüzdendir ki, Optik Başkan gittiğinden beri siyahımız daha kara.

Gerçek Yıldızlar Ölmez

Nasıl bir ay ki, geçmek bilmiyor. Geçmediği gibi her günü ayrı keder barındırıyor içerisinde. Bugün de sıra Cenk Koray'da, onu anmada.

Cenk Koray denildiği vakit, hep aynı sahne gelir aklıma. Toshack zamanıdır ve Recep Çetin'le yollar ayrılmaktadır. O dönem basın sözcümüz olan Cenk Koray, bunu bildirmekle görevlendirilmiştir. Burası Kapalı yazarlarından Jokond da vaktiyle EkşiSözlük'te bu anı öyle güzel anlatmış ki, üzerine başka kelam etmek yersiz. (http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=4734930)

"Bjk plazanın önünde yirmiye yakın gazeteci ellerinde fotoğraf makineleri, kameralar büyük bir merakla az sonra karşılarına çıkacak olan basın sözcüsü cenk koray'ın yapacağı önemli açıklamayı bekliyordu. yaşlı ve yorgun adam ağır hareketlerle çıktı gazetecilerin karşısına.y üzünde bir solgunluk bir üzüntü hali vardı. önüne uzatılan mikrofonlar karşısında bir süre suskun kaldı. bu uzun suskunluğun ardından zar zor yapabildi açıklamayı:

-Değerli kamuoyu, yeni teknik direktörümüz John Benjamin Toshack dün akşam saatlerinde kulübümüze bu sene takımımızda bulunmasını düşünmediği futbolcuların listesini vermiş bulunmaktadır. Bu futbolcu kardeşlerimize yeni kulüp bulmaları konusunda her türlü yardımı ve ilgiyi göstereceğimizi belirtmek isterim. Yıllar boyunca Türk futboluna,milli takıma ve Beşiktaşımıza...

Cenk Koray derin bir nefes alır burada. Konuşmasının başında olduğu gibi boğazı düğümlenir. Kelimeler çıkmakta zorlanır ve işte o anda buğulanmayı daha fazla gözlerinde esir tutamaz ve dudakları titrerken bir damla yaş süzülür yanağından. ve konuşmasına güç bela devam eder.
.

...büyük hizmetlerde bulunmuş olan değerli futbolcumuz Recep Çetin ile hocamızın kararı gereği maalesef yollarımız ayrılmış bulunmaktadır.


İşte bu açıklamanın tam yumuşak karnında yer alan "o Cenk Koray'ın yüzündeki ifade" ,"o istemeyerek yapıldığı her halinden belli olan ayrılık kararı"dır. Yıllar sonra Türk futbolseverler anlayacaktır ki bu ayrılık, bu hüzün yani Cenk Koray ın yüzündeki o ifade; 2000 li yıllarda hızını artıracak olan sermayeleşen futbolun başlangıç durağı olacaktır. Yıllar boyu Türk futbolunda geçmişe saygının, özdeğerlere sahip çıkmanın onur savaşını vermiş olan Beşiktaş'ın ilk düşen kalesidir Cenk Koray'ın yanağındaki gözyaşı.
Bu sebeptendir ki Cenk Koray çok büyük adamdı. o, Türk futbolunda isilikle karartılmış yüreklerde son kalan narenciye çiçeğiydi.

Ruhun şad olsun Cenk Koray...

21 Temmuz 2011 Perşembe

Yusuf Tunaoğlu



"Şenollar, Birollar gider, Yusuflar, Sanlılar gelir" sözünün baş karakterlerinden Yusuf Tunaoğlu. Dönemin, başarılı ikilisi Şenol ve Birol, F.Bahçe'ye giderken ve herkes bu durumdan şaşkınken, Baba Hakkı'nın ders mahiyetindeki sözüdür. Baba Hakkı, bu ayrılığı dert etmemiş, Beşiktaş özkaynağına güvenmiştir. Bu güveninde de yanılmamıştır. Beşiktaş, kendi evlatları ile yol almanın karşılığını aldığı gibi Yusuf Tunaoğlu gibi bir ismi de ortaya çıkarmıştır.

Ne yazık ki izleme şansını elde edemedik. Ve büyüklerin bizlere anlattığına göre, izlememiş olmak bizler adına büyük kayıp. Hala onun gibisinin gelmediğini söyleyenlerin sayısının az olmadığını düşününce hele.

Henüz 17 yaşında iken A takım formasını giymeye başladı, yaptıkları ile tüm taraftarların ilgisini çektiği gibi Avrupa'nın da takibine girdi. Anderlecht ile anlaştıktan sonra geçirdiği trafik kazası sebebiyle, anlaşma iptal oldu. O dönem anlatılanlara göre, eğer bu transfer gerçekleşseymiş Avrupa futbolunda Yusuf Tunaoğlu ismi olurmuş. Belki Avrupa ismini öğrenemedi; ancak bizler izlemesek de ne büyük bir isim olduğunu kazıdık belleklerimize. Ne zaman Beşiktaş özkaynağından yetenekli bir çocuk yükselse A takımına, acaba Yusuf gibi olur mu dedik. Hep bir umut oldu özkaynak.

O umudun en güzel temsilcilerinden olan ve erkenden aramızdan ayrılan Yusufumuz'un ruhu şad olsun.

Beşiktaş'ın çocuğu Yusuf Tunaoğlu!

19 Temmuz 2011 Salı

Özledik Güzel İnsan

Çirkin, kara Temmuz'un bizden aldıklarından Vedat Okyar da. Beşiktaş'a dair hissettiğim en büyük acılardan biridir Vedat Okyar'ın vefatı.

Günümüzde dönen çirkin, pis sohbetleri, ilişkileri düşününce en çok ihtiyaç duyulan güzel insan modelidir. Benim akrabalarım Beşiktaş taraftarı diyecek kadar samimi, üzerimde Beşiktaş forması varken nasıl yalan söyleyeyim diyecek kadar dürüsttür, Beşiktaşlı'dır.

Sağlığı ile ile ilgili kötü haberleri aldığımızda, günlerce iyi haberin gelmesini bekledik. Futbolculuğu dönemince şampiyonluk yaşamamış olan "güzel insan"ı, hazin bir Temmuz bizden kopardığında tek tesellimiz çifte kupaya şahitlik etmiş olmasıydı. Çok mutlu olmuştu, o mutluluğu da bizleri mutlu etmeye yetmişti.

"Beni moral olarak ayakta tutan en büyük şeylerden biri. Şampiyonluk görüntülerini televizyondan izledim. İlaç gibi geldi. Beşiktaş; Fenerbahçe’yi yenip Türkiye Kupası’nı, Galatasaray’ı yenip Süper Lig Şampiyonluğu’nu kazandı. Daha ne olsun. Lig tarihinde kazanılan birçok eğri büğrü şampiyonluk var. Ama Beşiktaş ikinci yarıdan itibaren bunu hak etti. Çok yakıştı Beşiktaş’a...”

Tribünlerin "Bugün dost yaralanmış, yine gönlüm hoş değil" diye seslenmesi de Vedat Kaptan'ın ders niteliğinde sözler söylemesine sebep olmuştu:

"Pankartı görünce çok duygulandım. Zaten oğlum da bunu söylemek için hemen telefon etti. Beşiktaş’ta forma giyen futbolcuların hepsinin bu vefayı anlamaları lazım. Her zaman söylerim; benim en yakın akrabalarım Beşiktaş taraftarlarıdır, öz akrabalarım değil... Camiamızdan da birçok kişi sürekli halimi, hatırımı, sağlığımı soruyor. Mustafa da üç günde bir telefon açıyor bana. Hepsine çok teşekkür ediyorum.”

Yerin dolacak gibi değil Vedat Kaptan...


14 Temmuz 2011 Perşembe

Süper Kupa Finalini Protesto Ediyoruz

Beşiktaş Taraftarı olarak adımıza leke çalınmasını hazmetmiyoruz. Bu işlere adı karışan takımın bizim sevdiğimiz, sahiplendiğimiz Beşiktaş'la alakası olmadığını görüp, bağrımıza taş basarak, kendi adımıza, Siyah-Beyaz formalı çocukları yalnız bırakmaya karar verdik.

Aklımızın erdiği yaştan itibaren çocuklarımıza miras bırakmak hayaliyle yaşadığımız Beşiktaş'ın adı temize çıkana dek, bu işin parçası olmayı reddediyoruz. Kimseyi protestomuza katılmaya vicdanen zorlamıyoruz. Bu tamamen kendi kararımızdır ve bize katılmak isteyen oluşumları protestomuza eklemekten onur duyarız.

Bizler;
Şairler Parkı, Golsüz Eşitlik, Burası Kapalı, Son Kartallar, Stalker, Ters Manyel ve Ekşi Beşiktaş oluşumları olarak; Süper Kupa Finali'nin ve bu kirli oyunun parçası değiliz ve final maçını izlemeye gitmiyoruz.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Utanıyoruz!

Dün, BJK Yönetim Kurulu (ne yazık ki) yaptıkları açıklama ile Türk futbolunun içerisindeki pisliklere onay vermiş ve bu açıklama ile duruma ortak olmuş durumdadır.

108 yıllık kulübün "Şerefli İkincilik" şiarını hiçe sayarak, marka değeri safsatasına yenik düşmüştür BJK Yönetim Kurulu.

Utanıyoruz! Böyle bir rezilliği onaylamanızdan, sahip çıkmanızdan, bulunduğunuz yerin hakkını verememenizden utanıyoruz.

12 Temmuz 2011 Salı

Körler, Sağırlar Birbirini Ağırlar


Bu pis oyunun içerisinde kalıp, ses çıkarmayan Beşiktaş yönetimi de suça ortak olmuştur.

Küstah Lucescu

“Burası Çavuşesku’nun Romanyası’na döndü”





bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
bırak
konuşsunlar
zaten onlar hep konuşurlar

bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
sen onu örtecek
terli bir sırt
bulursun

Vedat Özdemiroğlu

10 Temmuz 2011 Pazar

Ruhun Şad Olsun Kornerlerin Kralı

Kara Temmuz'un bizden aldıklarından Şükrü Gülesin. 1940 senesinden 1950'ye kadar (1 sezon hariç) Beşiktaş formasını giyen güzel efsanelerimizden.


9 sene boyunca Beşiktaş'la birçok kupa kazanan Gülesin'in en çok kornerden attığı goller meşhurmuş. Bu golleri sayesinde de adını Avrupa'da duyurmuş ve Beşiktaş'la geçirdiği 9 seneden sonra İtalya'da Lazio'ya transferi gerçekleşmiş. Bu transfer ile İtalya'ya giden ilk Türk futbolcusu olma ünvanını da kazanmıştır. O dönem ki teknik adamla anlaşamadığı için Palermo'ya kiralanan Gülesin, 28 maçta 13 gol atarak takımının en golcü 2.oyuncusu olmuş. (Takımın en golcü oyuncusu 15 golle Dante Di Maso) Palermo'daki bu başarısı sonrasında Lazio, Gülesin'i kadroda tutmuştur. O sene de 29 maçta 16 gol atma başarısı göstermiş ve bir sonraki sene tekrar Palermo'ya kiralanmış, burada da 22 maçta 7 gol atarak İtalya macerasını tamamlamış.
Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Galatasaray forması giymiştir. O dönemleri şöyle açıklamıştır: " Sarı-Kırmızı forma -kimse alınmasın, gücenmesin ama- sırtıma batıyordu sanki."

Futbolu bıraktıktan sonra bir süre Beşiktaş'ta yöneticilik yapan, spor yazarlığı ile de uğraşan Gülesin, Milli Takım Teknik Komitesi'ne seçilmiştir. 10 Temmuz 1977'de kalp krizi yüzünden aramızdan ayrıldığında sadece 55 yaşındaydı Şükrü Gülesin.


Lazio'da kulüp binasının girişinde onur listesinde ismi yazılı olan, Palermolu taraftarların onca seneye rağmen forumlarında ismini ve fotoğrafını kullandığı bir efsane.

Ruhun şad olsun "Kornerlerin Kralı"

"Şükrü Gülesin kornerden direk kaleye attığı 33 gol ile Dünya Kornerler Kralı olmuştu.B rezilyalı rakibi ise ancak 32 gol attığından, rekorlar kitabına Şükrü Gülesin geçmişti. Ben, Şükrü ağabeyinin liglerdeki 33 korner golünden dördünü izledim. Birkaç futbolcunun ise birer golünü görmüştüm. Gençlerbirliği'nden Zeynel, Dünya Karması'nda ilk oynayan futbolcumuz İsa gibi... İşin hoş tarafı Şükrü Gülesin bu gollerinden birkaçını Fenerbahçeli Cihat Arman'a atmıştı. Cihat, üç direk arasındaki en iyi kaleci idi. Hiç unutmam İnönü Stadı'nda benim önümdeki kornerden deniz tarafındaki kaleye Şükrü ağabey atış yapmış. Uzak direk dibindeki Cihat Arman, biraz çıkar çıkmaz golü yemişti. Şükrü Gülesin böyle bir golü gene Cihat Arman'a attı. Başbakanlık Kupası'nda, Şükrü korner çekiyor. Uzak direğe giden toplara, Kaptan Baba Hakkı fırlar, kafaya çıkardı. Hakkı Yeten, pozisyonu kaçırmak istemiyor. Fırlıyor, sıçrıyor, topa kafa vuramıyor. Çünkü top içeri girmiştir. Baba Hakkı kafasını direğe çarpmıştır.Ş ükrü Gülesin kornerden attığı golün sevinci ile kaptanını kucaklamaya gittiğinde, sert bir sesle aldığı yanıt şudur; "Şu golleri doğru dürüst at oğlum, beni sakatlayacaksın..."

5 Temmuz 2011 Salı

Taraftar mısın yoksa suç savunucu mu ?


Türkiye'de şike ilk defa bu denli inceleniyor ve sorgulanıyor. Şu anda sadece son sezonun failleri üzerinden bir operasyon yürütülüyor. Bu bazı çevrelerde nedense sapıtmalara varacak kadar bir tepki ile karşılanıyor. Fenerbahçe'yi nasıl koruyacağını şaşıran Medya organları ve Taraftarlar.

Medya kısmı gayet basit bir şekilde anlaşılabilir. Alışageldiği düzeninin bozulmasını istemeyen yayın organları konuyu nereye çekebileceklerini şaşırdıklarından ellerinin ve dillerinin ilk uzanabildiği yere yöneliyorlar. Bu da tabi ki Beşiktaş'ı da bir şekilde olayın içine geçmişten ya da günümüzden konuya müdahil etmek. Türkiye'de şike eğer en başından beri incelenecekse buna en çok Beşiktaşlılar sevinir. Bursa'nın küme düşmesinde takım olarak ya da bireysel olarak teşvik alan-alanlar var ise cezalarını bulsunlar. Bu adalet duygusu yazılı hukuk kuralları ile sınırlı değildir çoğu Beşiktaş'lının gözünde. ''Ne hali varsa görsün''dür, beter olsundur. Tribünlerinden ''Eyyamcı Hakem'' diye bağırabilen taraftarlar pek tabi ki şike'ye olan tavrı nettir. Ancak Türkiye'den şike'nin tarihini 2004 sezonunu baz alarak yayınlar yapılırsa buna pek tabi ki itiraz ederiz. Bu 2004 sezonunun incelenmesine karşıyız anlamına gelmesin sakın. Beşiktaş'ın liderliğinde ''Ligin tadı yok'' tu. O sezonun şike olayları için pek bir güzel başlangıç tarihi olabilir.

Taraftarlık yazılarak anlatabilecek bir durum değildir. Fenerbahçe taraftarlarının tepkilerini bir yere kadar anlamlandırmaya çalışıyorum. Aklıselim Fenerbahçelilerin yazılarını okudukça aynı durumda olsam aynı şeyi yazardım diyorum. Ki söylüyoruz da şikenin kenarından ya da ucundan müdahil olduğumuz bir durum varsa sorumluları en ağır şekilde yargılansın. Bunu söylerken tuzunuz kuru iken böyle konuşmak olarak algılanmasın. Seba sonrası gelen 2 Başkan'dan her türlü rezillik ve adaletsizliği beklerim. Bu takım Bank Asya'da 5000 kişiye oynasın ama şu adamlara kalmasın demektende gocunmam.

Olayları hepten dışardan izleyen ve durumdan inanılmaz bir zevk alan bir Galatasaray güruhu var  ki onları hiç anlamıyorum. Daha önce de belirttiğim gibi eğer şikenin ve teşvikin son sezonu değil de bütün tarihi incelense bu durumdan en zararlı çıkacak olanın belki de Galatasarayın olacağı gün gibi aşikar. Üstelik bu gizli belgelere felan da gereksinim duyulacak bir inceleme değil. Yapılan açıklamalar her yerde mecvut.

Bugünkü durum karşısında taraftarların vereceği reaksiyon ne şike ve teşvik durumunu korumak kollamak ne de ''biz yokuz biz namusluyuz'' anlayışı olmamalıdır. Bir şerefsizlik ve namussuzluk ithamı varsa bunu haketmeyen birtek taraftardır. Medyanın ve kişilerin yönlendirmelerine maruz kalıp konuyu dar kalıpta savunmak bir anlamda şikeye ve teşvike ortak olmaktır. İşte o zaman ağır ithamlarıda kabullenişe-teslimiyete sebebiyet verdiklerinin farkına varmalıdırlar. Şikeyi ve teşviki suçlular üzerinden, taraftarlık adı altında savunanlar net bir şekilde şerefsizdir.

İtimat edilecek tek durum Şike'nin tarihinde ispatlanan her suça gerekli tepkiyi vermektir. Bu taraftarlık ruhuna ters bir durum değil tam tersi benim sevdiğim oyuna hile bulaştıranı cephe almam gerektiğini gösterir. Futbol asla bizim sevdiğimiz gibi futbol değilse buna aracı olanların cezalandırılmasından rahatsızlık duymamalıyız. Eğer taraftar olarak bu oyunu ve takımını seviyorsan sen utanma. Belki birşeyler düzelir umuduyla sevin. Ve tarafını seç taraftar mısın yoksa suç savunucu mu ? Bizim sahipleneceğimiz bu oyun, bu oyuna oyun katanlar değil.

3 Temmuz 2011 Pazar

Beşiktaş'ın Çocuğu Süreyya Soner

FourFourTwo'nun bu ayki sayısında, futbolumuzdaki malzemecilere yer verilmiş. Meraklısına duyurulur.

Süreyya abi ile ilgili kısımları alıntı yaptım. Blogda dursun, aklımıza geldikçe döner, bakar, tebessüm ederiz.

Amokachi, pantolonunu yıkanması için kulüpten bir görevliye vermiş. Bana kimse haber vermemişti. Baktım, yırtık pırtık bir pantolon. O zaman da tesiste işçiler çalışıyor. "Futbolcuların çamaşırları bitti, işçilerinki mi kaldı." dedim. Pantolonu yırtıp, çöpe attım. Amokachi, büyün kulübü seferber etmiş, pantolon aratıyor. Amokachi, failin ben olduğumu anlayınca, "O pantolona ben dünyanın parasını saydım" diyerek, beni duşlara yatırmıştı. Yırtık pantolonun moda olduğunu o gün öğrendim.


Bir defasında hastalandım. İki gün işe gelemedim. O zaman Les Ferdinand Beşiktaş'taydı. Tesistekilere sürekli beni soruyormuş. Arkadaşlar bıkıp, "Çok meraklıysan evine git" demişler. O da adresi almış, sora sora Zeytinburnu'na, evime gelmiş. Annem, balkondan görmüş, "Bir Arap seni soruyor" dedi. Baktım bizimki. Beni alıp, özel bir hastaneye götürdü. üç gün orada bana baktı. Sonra alıp, tesise götürdü.

Geçen sene imza töreninde Quaresma'ya malzemeleri götürdüm. Bu bir geldi, havalı havalı. Tercüman, "Süreyya abi dikkat et, bu adamın bir küpesi şu kadar eder, bilekliğini, kolyesini saymıyorum bile" dedi. "Napayım ya, o zaman maça getirmesin." dedim. Tercüman, çevirmiş. Bana yan yan bakmaya başladı bu. Malzemeleri hazırladığım yere gitmedi. Benim yanıma getir dedi. "Ulan oğlum, buraya hazırladım, gel şurada soyun!" Yok. Kavgayla tanıştık anlayacağın. "Bu manyak kim ya?" diye sormuş. Tercüman da, "Bu adamın sözünü dinlemezsen, bir yıl içerisinde buradan gidersin." demiş. Şimdi benim adım Süper! Bazen arar beni "Nerdesin Süper?"der. Buna öğretmişler" Ben de geliyorum" demeyi. Nereye gitsem peşimde!

Schumacher, Türkiye'ye geldiğinde "Bana ilk golü atana altın saat hediye ediyorum." diye röportaj vermişti. Eski malzemeci Halil abiyle anlaştık. "Bu saat, bizim ikişer maaşımıza denk." dedik. Ferdinand'ı kafa kola aldık. "Ferdinand, senin bu maçta iki golün var, rüyamda gördüm." dedim. "Kesin atarım, saat de senin olur." dedi. Eskiden statlarda güvenlik olmadığı için bizden nöbteçi olurdu. Maç oynanırken ben soyunma odasında beklemek zorundaydım. Maçtan hiç haberim yok. İlk yarı bitmeden kapı çaldı. Ferdinand, ayağını tutarak geldi. "Ulan" dedim, "Sakatlanacak zamanı mı buldun?" "Ne diyorsun Süreyya? Ne Oğuz bıraktım, ne Aykut, hepsini çalımlayıp, golü attım." dedi. Maçı aldık. F.B ahçe'nin soyunma odası matem yeri gibi. Oğuz, kaptan o zaman. "Abi, söyle Schumacher'e saati versin." dedim. "Erkeksen sen söyle lan." dedi. Gittim, Schumacher soyunma odasında terör estiriyor. "Tony, saat, Ferdinand" dedim. Kramponunu bir fırlattı, beni sırtımdan şişledi. Ben de kramponu alıp, "Ferdinand, saati alamadım ama bunu aldım." dedim.

Bir keresinde Saffet'e kupayı emanet etmiştim. Kupa ortadan kayboldu. Süleyman Seba'dan sağlam bir fırça yemiştim. Sonra bulduk ama o gün, bugündür korkudan kupaya sarılarak gezeerim. Bir korkusu daha var: Bir gün rüyamda Barcelona ile maç yaptığımızı, benim de formaları götürmeyi unuttuğumu gördüm. Kan ter içinde uyandım. O günden beri maçlardan önceki gece formaları yattığım yatağın yanına alırım.

Bir de Metin Tekin'in yaptığı babalık var: "Eşime evlenme teklif ettim. Kabul etti ama babası defalarca istememe rağmen kızı bana vermedi. Ben, çok ısrar edince bir kere daha konuşmayı kabul etti ama beni evine çağırdığı saat, bizim hazırlık maçından iki saat önce! Korkumdan saati de değiştiremedim. Metin'le birlikte annemi arabaya attığımız gibi kayınpederin evine gittik. Bir futbol muhabbeti başladı ki sorma gitsin! Maça geç kalıyoruz ama bir türlü kız isteme faslına geçemiyoruz. Metin, en sonunda dayanamadı, "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle" deyiverdi. Kızı alınca, aceleden annemi de orada unutup, maça yetiştik. Hatta biraz da geç kaldık. " Düğün, namağlup şampiyon olunan 91-92 sezonunda, son maçının hemen ertesi gününde yapıldı. Düğün salonunu kaptan Rıza Çalımbay tuttu., bütün takım hep birlikte Süreyya Soner'in düğününde eğlendi.

Antalya'da Galatasaray'la oynayacağımız bir kupa maçından önce taraftarlardan biri, tribünden yedek kulübesine bağırmaya başladı. Tigana, Sergen, Tayfur, Okan Buruk, ben yedek kulübesindeyiz. Tigana'ya " Sen, işe yaramazsın." dedi. Sergen'e "Sen, git atlarız izle.", Okan'a "Galatasaraylı'sın sen, git orada oyna.", Tayfur'a "Yaşlandın sen, git evinde otur."dedi. Baktım, sıra bana geliyor. Adamın yanına gidip, "Rahat dur, yoksa seni attırırım." dedim. "Ulan bıyıklı, sen hiç konuşma. 15 senedir maçlara geliyorum, hep yedeksin!" dedi. Ben, affalladım. "Nerede oynadığın bile belli değil. Bir sene olur, iki sene olur, kiralık da göndermiyorlar. Senin torpilin nereden?" dedi. Kulübedeki herkes, gülmekten ağlamıştı o gün!

2 Temmuz 2011 Cumartesi

2 Temmuz...

Sağır kulağa sözüm yok, köre ne göstereyim?
Duymazlıktan, görmezlikten gelenler;
Bir de size sormalı, ya ben nereye gideyim?

Bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar.
Ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm;
İçimde cesetler ve daha ölmemişler var.

Metin Altıok