28 Eylül 2008 Pazar

Souad Massi



Souad Massi - Raoui


Souad Massi, yeni keşfettim yine arkadaş aracılığı ile. Muhteşem bir ses. Cezayirli şarkıcının yorumu inanılmaz etkileyici.

Bu da Raoui albümü...

http://rapidshare.com/files/149057701/Souad_Massi_-_Raoui_-_2001.rar

Futbol Türevleri

Adalet(siz) Futbol

Maç içinde adaleti sağlamakla görevli kişiler tarafından sağlanır. Öğretmenin kanaat notu vardır. Hakemlerin takdir hakkı !

Endüstriyel Futbol

10 tane taraftarı dahi olmayan klüp, rakip tribün biletlerini 40 ytl den satar.
Nasılsa büyük kulüptür rakip takım. Taraftarı seve seve verir o parayı.
Enflasyon mu , hadi canım oradan.



Anti Futbol

Oyuncu sakatlanır, yerde kıvranır, pozisyona uzaksın tribünde olduğun için. Acaba ciddi birşey mi var dersin her ne kadar rakip olsa da. Ama adam bir kalkar ayağa, maç içinde atmadığı deparı saha kenarına koşup tekrar oyuna girmek için atar.


marmara

24 Eylül 2008 Çarşamba

Ölümle Yaşamı Ayıran Çizgi...


Beşiktaş'ı hakettiği yerlerde göremeden gittin abi. Siyahımız çok kavruldu son senelerde.

Hoşçakalın dostlarım benim
Hoşçakalın dostlarım
Sizi canımda, canımın içinde
Kavgamı kafamda götürüyorum
Hoşçakalın dostlarım

22 Eylül 2008 Pazartesi

The Oxford Murders


Uzun zamandır film izleyemiyorum. Daha doğrusu eskisi gibi izleyemiyorum. Genelde cumartesi geceleri ve pazar gündüzlerine kalmış durumda ihale.

Arkadaşın tavsiyesi ile izledim. Tavsiye eden arkadaş fizikçi olunca, onun ilk 3 listesine girmesi doğal. Her hangi bir etiket koymasam da filme, izlenmeye değer. Kelebek Etkisi'ne ufak bir gönderme de yapan filmde Elijah Wood, üniversite öğrencisi rolünde. Oxford'da... John Hurt abimizde profesör. Akabinde ardısıra cinayetler ve bolca soru işareti. Matematik, semboller, sorular eşliğinde çözme aşaması.

Elijah Wood ne yaparsa yapsın, hobbit olmaktan sıyrılamayacak gibi geliyor bana. Green Street Hooligans'ın çakma taraftarı.

Ege

21 Eylül 2008 Pazar

il Postino



Cinema Paradiso'nun başrol oyuncularından ( Alfredo ) Philippe Noriet'in oynadığı ve yine romantik olan bir İtalyan filmi.

Pablo Neruda Şili'den İtalya'nın küçük bir kasabasına sürgün eder.
Kasabadan uzakta dağın başında olan evine gelen mektupları getirmek için ona özel bir postacı tutulur.
Hikayede Neruda ile bu postacı Mario ( Massimo Troisi ) arasında geçer.

Neruda şiiri ve aşkı dillendirmeyi öğretir Mario'ya.
Mario ise saf yüreğini kapılarını sonuna kadar Neruda'ya açar.
Mario Neruda sayesinde sevdiğine açılır metaforlarla,
Neruda kasaba yaşamını öğrenir Mario'dan.


Gün gelir Neruda artık memleketine geri döner. Mario çok şeyler öğrendiği ustasından ayrılmayı asla düşünmemiştir. Yıllarca Neruda'ya mektup yazar, yazar, yazar...
Ve Neruda bir gün sadece Mario'yu görmek için bu küçük kasabaya geri döner.
Cinema Paradiso gibi yine çok etkileyici bir final bizi bekliyordur.


Filmin orjinalini Türkiye'de bulmak oldukça zordur.
Siz İl Postino derseniz karşınızdaki satıcı Postman kardeşim o film der.
Yok İtalyan filmi dersiniz hee Posta Kutusu der.
Her iki filmden de uzak durmanızı tavsiye ediyorum.



Neruda'nın Nazım ustaya yazdığı şiirin giriş kısmından küçük bir kesit ;

Neden öldün Nâzım?
Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi
bir pınar bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın


marmara

18 Eylül 2008 Perşembe

Latinoamericana


Yeni bitirdim kitabı, filmi yani Motosiklet Günlüğü'nü daha önce izlemiştim. İyi ki filmi daha önce izlemişim. Şayet kitaptan sonra kesmezdi.

Che'nin, arkadaşı Alberto Granado ile Latin Amerika'yı boydan boya katetiği yolculuğa dair notların yer aldığı kitap, Che'nin kendi notlarından oluşuyor.

Şartlar ne olursa olsun, yolculuğu kesinlikle yarıda bırakıp, geri dönmeyi düşünmüyorlar. Che Guevara'nın o güzel yolunu oluşturan anlara bir şekilde dokunmak çok hoş.

"Artık özgür ve çıplak, güçlü köklerimi hissediyorum!"

Ege

11 Eylül 2008 Perşembe

Bağış Veremeyeceğim, Bağışlayın


Mevcut sistemde hangi alanda olursa olsun, işinizin iyi gitmesini istiyorsanız "bağış" adı altında talepler zinciri sizi bekliyor. Ona bağış, buna bağış...

Eğitim alanında ise bununla çok erken tanışıyorsunuz. Üstelik devlet okulu ibaresi adı altında. Devlet okulu olmasına rağmen, devletin çalışanları sizden belli bağışlar istiyor! Bu bağışlara katkıda bulunmadığınız takdirde olabilecek olumsuzluklardan, rahatsızlık duyabileceğiniz unsurlardan devlet çalışanları sorumlu değil. Üstelik gizli-saklı değil, gayet ayan beyan işliyor her şey.

İlkokulda okuduğum dönemlerde, üzerinde Thk (Türk Hava Kurumu) ibaresi olan zarflar dağıtılırdı sınıflara. Bu zarfların için bağış paraları koymamız istenirdi. O zamanlar anlam veremezdim. Bugün öğrendim ki hala o zarflardan var ve hala öğrencilerden Thk'ye bağış yapmaları isteniyor. Koskoca Thk işleyişini bu bağışlarla sürdürüyor demek ki, vay be!

Zarflardan haberdar olmamı sağlayan kişi yeğenim. Öğretmeninden gün sonunda öğreniyoruz. Bugün, zarflar sınıflarında dağıtıldıktan sonra " babam, bunu görürse yırtar atar" demiş.

Alkışlar 7 yaşındaki bizim oğlana.

Ege

johnny CASH


yarın 12 Eylül. Bu tarihin anlamını ve önemini yazmak değil amacım.
Sunay Akın'ın doğumgünün de o gün olduğunu öğrenmiştim. Acaba bu rastlantıyla ilgili bir şiir yazmışmıdır diye internette biraz araştırma yapıyordum.
Arka fonda winamp'ta Johnny Cash'den One çalıyordu. Rastlantısallığı araştırırken başka bir rastlantı. Johnny Cash'in de ölüm tarihiymiş 12 Eylül 2003. Repeat moduna geçtik tabi ki.

Sunay Akın ile ilgili pek birşey bulamadım. Ama doğumgünü kutlamıyormuş tarihten dolayı.


marmara

8 Eylül 2008 Pazartesi

Cinema Paradiso




Nuovo Cinema Paradiso olarakta bilinir. Ama Nuovo kısmı filmin 2. kısmına denk gelir.
Toto ve Alfredo isimli iki oyuncumuzun etrafında gelişir film. İzleyenler sahne sahne ezberlemiştir izlemeyenlere anlatmak bir o kadar güçtür. Kısaca anlatalım bari ;

Toto sinema manyağı bir kardeşimiz. Alfredo ise kasabadaki tek sinemada makinistlik yapıyor. Kasabanın tek sosyal aktivitesi Sinema olduğundan Alfredo'ya karşı herkes saygı ve sevgi beslemektedir. Ancak bunu abartan Toto kardeşimiz tabiri caizse Alfredonun kıçından ayrılmaz. İlle de Sinema dedikçe Toto, sen git oyna der Alfredo. Yufka yürekli Alfredo bir yere kadar dayanır bu sinema sevgisinin karşısında ve karşılıklı çıkar ilişkileri doğrultusunda Toto'ya işi öğretir.

Film devam eder bu arada. Toplumsal Gerçekçi sinema kriterlerine uygun bir yapıda hem o zamanın nesnelliğinde İtalya'da ki bir kasabayı görürüz hem de 2 adamı.

Alfredo sinemayı öğretecek sanırız ama film bizi ters köşeye yatırır. Hayatı öğretir Alfredo. Ve izleyen herkes ''Benimde hayatımda bir Alfredo olsa'' muhakkak demiştir.

Yazının başında Nuovo kısmının filmin 2. kısmında gerçekleştiğini yazmıştım. Zaman ilerler, Toto gelişir ve değişir. Alfredo ise yalnızlaşır, engelleri vardır artık hayatta.
Toto büyüdükçe isminin önündeki ünvan değişir en sonunda ismi de değişir.

Bu kadar kısa anlatmak yeterlidir galiba.
Ama şunu da belirteyim final Sahnesi ile İlk 10 filmimde ilk sırada yer almaktadır.

Ve çok basit bir replik olmasına rağmen etkilenmeyen yoktur herhalde bu sahnede.
Toto seslenir ; Alfredo, Alfredooooooooooo


marmara

Aydın Karabulut mu ? Sarı Fırtına mı ?

Son zamanlarda Beşiktaş'ta isminden en çok söz ettiren genç yeteneklerden. En son Ümit miilli maçındaki performansından ve gollerinden sonra gazeteler Sarı Fırtına olarak lanse etmiş. Hemen bir alttaki postta asıl Sarı Fırtına'ya yer vermiş Ege. Zaten Metin Tekin blogumuzda da en üstte fotosuyla yerini almıştır.

Berlin doğumlu ve Hertha Berlin'den transfer oldu.
Yeteneklerine ve özgüvenine diyecek birşey yok. Ama ya hedefleri ?
Yeni transferler olsun, yıldızı biraz parlayan genç oyuncular olsun. İlk demeçlerinde '' Burada başarılı olmak ve Avrupa'da oynamak istiyorum'' mutlaka der. Aydın'da bunu daha iddaalı olarak 3 sene sonra Barça'ya transfer olurum diyerek kanıtlamış. Elinizde bir yetenek var ama sevinemiyorsunuz. Çünkü birgün yuvadan uçup gitme telaşında. Nihatı'ı izleyip ne kadar keyiflensekte cümlemizin bir kenarına Keşke'yi iliştiriyoruz.

Neyleyim Beşiktaş'ta esmeyen Fırtınayı sen Karabulut olarak kal diyorum.
Beşiktaş'ta uzun yıllar mücadele edersen ve hedefin Beşiktaş'ın başarılarıyla orantılı olursa o zaman birkez daha düşünürüz Sarı Fırtına olayını. Ama şimdilik tek Sarı Fırtına Metin Tekin bize yeter.


marmara

4 Eylül 2008 Perşembe

Sarı Fırtına


"Hep efsane olmaktan bahsedilir ya... Efsane, yıllar aşıp yüzyıl öteye geçebilmektir. Bir çocuktur sizi o yıllar öncesine götüren ya da efsaneleştiren. Biz nasıl Baba Hakkı'yı merak edip, onu araştırıp, neredeyse ellerimizle dokunduysak, yıllar sonra bir çocuğun bizi aklına düşürüp araştırmasıdır. Biz, o efsane içinde olan şanslı insanlarız. Yoksa efsane olmak ne haddimize. Tek efsane vardır o da Beşiktaş'tır...."

Çok başka senin yerin, kelimelerim kifayetsiz kalır anlatmaya.

Ege


3 Eylül 2008 Çarşamba

İşte Olup Bitenler #1


İş hayatında insan tonla garip şeyle karşılaşıyor. Bazen o garipliklerin baş kahramanı kendisi de olabiliyor. Bulunduğum sektör kırtasiye-kitap. Yeni eğitim döneminin başlaması ile birlikte öğretmenlere örnek kitap dağıtımı var. Örnek kitap, bedelsiz oluyor, parayla satılamaz ve içlerinde bu durumu belirten mühürler var. Amacı da öğretmenlere tanıtım amacıyla verilmesi. Öğretmen, kitabı incelesin, beğendiği takdirde sınıfını yönlendirsin ve kendisi de bedelsiz kitaptan yararlansın, para verip almasın. (en kaba tabirle bu)

Ancak kimi öğretmenlerimiz bu örnek kitap hadisesinde işi terbiyesizliğe kadar götürmüş durumda. Etrafta ne kadar örnek kitap varsa hepsine saldıranlar var. Mesela bir fizik öğretmeninin, sosyal bilgiler kitabı ile ne işi olabilir? Kendi branşına ait olmayan bir kitapla ne yapabilir? Yanıt basit: Kendi çocuğunun kitaplarını ya da kaynakları bu yoldan tamamlamak.

Bugün iş yerinde benzer bir hadise meydana geldi. Gelen örnek kitaplardan birini gözüne kestiren kıymetli ! öğretmenimiz atağa kalktı:

Öğretmen: Bu kitabı alabilir miyim? (suratta gevrek bir gülüş)
Ege: Çocuğunuz için mi alıyorsunuz? (hocanın branşı bilindiği için ilgisine anlam veremeden sorulan soru)
Öğretmen: Ehe ehe ehe kullanırız işte
Ege: Hayır!

Şimdi bu yukardaki model öğretmen kim? İnsanların çocuklarını eğitim alması için yolladıkları okullardan birinde çalışan. Neyi öğretecek? Bir tek branşı ile ilgili şeyler mi? Yoksa ahlak da dahil miydi?

Bedava, baldan tatlıdır diye boşuna dememişler. Ama bende öğretmen çocuğuyum, bir günden bir güne anamız eve gelip, aha kitabın beleş ehe ehe demedi!

Ayrıca kimse geçim sıkıntısı hadisesine girmesin, geçim sıkıntısı böyle bir şey değil. Bu direk terbiyesizlik.

Ege

2 Eylül 2008 Salı

Her Şey Yolunda mı ?




İlk 2 haftaya 2 galibiyet ile girmek tabi ki sevindirici ama sanki oturmayan birşeyler var.
Hocanın tez zamanda müdahaleler etmesini bekleyeceğiz.

Cisse'nin yedek soyunmasını düşündüğümü maç öncesinde de belirtmiştim. Sağlam bu konuda ısrarcı. Çift önlibero oynamasına bir diyeceğim yok. Ama Beşiktaş'ta daha 4. resmi maçına çıkan Uğur İnceman'ın performansı ile Cisse'nin 2 yıldır bize gösterdiği oyunda bir adaletsizlik var. Önlibero olarak Serdar Kurtuluş ne kadar çabuk oraya monte edilirse, Uğur ile o kadar çabuk kaynaşacaklardır.

Defans hattında Zapo değişmez oyuncu olduğunu her türlü kanıtlamıştır. Topa ilk müdaheleleri,
kontrollü dalışları, topu oyuna sokması ve garanti pasları ile taraftarın gönlünü mest etti açıkçası.

Ertuğrul Sağlam maçtan birkaç gün önceki basın açıklamasında Holosko'nun tam olarak sağ kanat oynamadığını söylüyor. Hoca daha iyi bilir tabi ki ama bariz sağ kanatta oynuyor o adam. Ayağına pıranga taksa serbest oyna dese daha verimli olur. Çizgi oyuncusu değil Holosko. Maçın 2. yarısında Holoskoyu biraz daha içeri çekerek Bobo'yu rahatlattı ve goller geldi.

Sol kanat hücum olarak iyi işliyor ama rakip takım ataklarıda oradan geliyor hep. Açıkçası ne kadar hata yapsada ben razıyım şu anda ki sol kanata. Üzülmezi tekrar orada görmekten kat kat iyidir.

Kaptan takımın Alamat-i Farikası. Herşeyiyle güzel. Kaçırdığı penaltısıyla bile. Eve döndüm özetleri izledim. Maç sonunda bir taraftara imza verirken görüntülemişler. İmzayı attıktan sonra taraftarı gülerek selamlıyor. Ne yapsa gözüme hoş geliyor. Seviyoruz seni Buenos Aires'in güneş yüzlü çocuğu .


Maç sonu belki yorum yaparım dedim, Ege sağolsun bende önce davranıp hemen yapmış yorumları. Olsun ben yine de yazarım.

marmara

1 Eylül 2008 Pazartesi

Çocuklar İnanın!


Marmara nispet yapmış bana. Üsküdar'dan geçecekmiş, Şairler Parkı faslı:)

Beşiktaş'ı uzaklardan takip etmeye alışmış bir bünye olmama rağmen her seferinde boğazımın düğümlenmesinin nedenini bulamıyorum. Bulmak istediğimde söylenemez zaten.Şeref Bey semalarının kokusunun, dünyada hiçbir şey ile değişmeyeceğini belledikten sonra düştük bu sevdanın yoluna.

Ligin 2.haftası biterken haneye yazılan 3 puan yüz güldürüyor. Tamam şiarımızda "Sevinmek İçin Sevmedik" çok başka bir yerde. Ancak inkar etmeyelim, özledik şampiyonluğu. Son senelerde Beşiktaş öyle dramatik sahneler yaşadı ki...

Beşiktaş var olduğu müddetçe, umut da baki olacağı için ve şampiyonluk en çok Beşiktaş'a yakıştığı için "Saldır Kara Kartalım"!

Maç öncesinde Mustafa Denizli tribünlerin boşluğuna dair birkaç kelam ediyor. Keşke söylediklerinin bir tanesi doğru olsa. Gerekçe olarak, taraftarların iyi futbol izlemediğini söylüyor. Belli ki Beşiktaş taraftarını tanımıyor. Seyircilerin yaptıklarından sorumlu değiliz. Taraftar ise zaten bu tanıma uymuyor. Endüstriyelleşen futbolun, kendine can bulduğu ilk yer olan kombine ve bilet fiyatlarından söz eden yok. Asgari ücretli adam gelmesin mi maça? Evet gelmesin diyorsunuz. Şartlar ne olursa olsun o stada her zaman aşkla koşmuştur Beşiktaş taraftarı. Günlerden pazartesi ve ramazanın ilk günü olsa bile.

Sahada geçmiş senelere oranla daha hevesli bir Beşiktaş var. Ertuğrul Hoca'nın yanlış kadro dizilimine rağmen (evet yazar burada çok bilmişlik yapıyor) kafasında hücum olan bir ekip sahada. Tello'yu sol beke, Holosko'yu sağ kanata mahkum etmek, her iki oyuncuya da, bizlere de zulüm. Sol bekte Emre Özkan neden kendisine yer bulamıyor, Ertuğrul Hoca gençlere desteğini sözde yapıyor! Beşiktaş, kendi evinde oynadığı maçlarda bile tek forvet oynayacak ise eldeki hücum zenginliğinin bir manası kalmıyor.

Serdar Özkan çok çok yetenekli. Kendini gereksiz yere atmaktan ve bencillikten vazgeçtiği takdirde çok daha faydalı olur, bizi alır götürür.

Zapotocny, sanırım aradığımız stoperi bulduk. Türk medyası geçen seneye kadar neden İtalya'da oynamış defans oyuncusu almaz takımlarımız diyordu. Beşiktaş aldıktan sonra Zapo kim demeye başladılar. Zapo bu işte!

Fahri'nin kulüpten gönderiliş şekline en büyük tepkiyi taraftar verdi. Bu akşam da maçtan önce Fahri'ye vefa borcunu yerine getirdi. Fahri, kulübe öfkeli olabilir, daha doğrusu kendisini bu şekilde gönderenlere öfkeli olabilir. Bu yüzden sahada varını, yoğunu ortaya koymak isteyebilir. Hepsine eyvallah. Ama saha içerisindeki Siyah-Beyaz formalı herkese kasapvari girmeyi kendine görev ednimişse " İyi ki gitmişsin, bu forma sana 2 beden büyük gelir koçum" diyorum.

Kaptan...Seviyoruz seni, Beşiktaş'a çok yakışıyorsun.

Bu tribünlerde her daim Gündoğdu söylenecektir!

Uefa finalinde Kadıköy'ü Siyah-Beyaz'a boyama hayalleri ile iyi geceler...

Ege

Şişşşşt 1-2-3



En son Şampiyonluğumuzu yaşadığımız 100. yılımızda bu kadar inançlıydım. O sezon fikstürü ile benzerlikleri de yok değil zaten ( sergen attı şampiyonluk geldi maçı ).
İlk maç dışarıda 2. maç evimizdeydi. Kocaelispor ile oynuyorduk ve gol uzatmaların son saniyelerinde gelmişti. Şimdi rakip Konyaspor . Uzatmalara bırakmadan uçur bizi Kara Kartal.
Nostaljinin de kralını yapacağım bu maç için. Üsküdardan motor ile geçeceğim Beşiktaşa. Ellerde bayraklarla boğazda dalgalanana dalgalana. Sonra Şairler Parkı faslı. Ve oradan dolmabahçe yolu. Köşeye yaklaşırken Gündoğdu ile stada varış.

Muhtemel kadro hala belli değil.
Defans hattında Sivok-Zapo ikilisini bozmaktansa, Önliberoda ki Cisse-Uğur birlikteliğini değiştirmek daha mantıklı geliyor. Cisseyi çek yedeğe yanına koy Serdar Kurtuluşu, sağ bekte de Toramanı oynat.

akşama belki maç yorumuda yazarım.

maç 90 dakika




Acaba ve keşkeler arasında sıkışıp kalmış
Ve bunu asla kendi ceza sahasından dışarı çıkaramamış bir pişmanlığın izdüşümünü karaladım Belleğimde trafiğin en yoğun olduğu noktaya...
Ve bir sabah alt üst olmuş bir bilinçle ayak bastığımda yeryüzüne dön seslerini aştıktan sonra Lütfenlere izin vermeden kontra atağa geçtim hayata karşı ..
Teke tekte karşıma çıkmıştı ki kader, cilvesi ile taktı çalımı
ne tesadüftir ki pozisyona sırtı dönüktü hakemin
hatta tribünden ve oyundan birkaç kişi dışında bu kural dışı hareketi gören yoktu.

Maç 90 dakika , 90 da da olsa 90'a takmayan ne olsun .
YIKILMA ÖYLE, HADİ KALK AYAĞA, YÜRÜ GÜNEŞE