27 Nisan 2009 Pazartesi

Eskişehir Deplasmanı




Bu sezonu şampiyon olarak bitirmesek bile Eskişehir deplasmanı yıllarca hatırlayacağım bir deplasman olacak.


İstanbul'dan saat 9 gibi çıkıp 5 saate Eskişehir'e vardık. Minibüs organizasyonu yapılmış, tayfa sağlam, biletler alınmış. Herşey güzel ilerliyor stada kadar. Anadolu takımlarının rakip takımlara reva gördüğü bir durum olsa gerek ki yine tek turnikeden girerek maça girdik. Kocaeli maçında olduğu gibi erkenden stada girdiğimiz için pekte kuyruk sorunu itiş kakış yaşamadık aslında. Stada girdiğimizde bizi büyük bir süpriz bekliyor. Seyyar tribün olarak adlandıralan bir tribüne giriyoruz. Derme çatma tribün ya da kaçak tribünde diyebiliriz. Demirlerin üzerine yerleştirilen tahtalar ve koltuklar. Bir an kendimi 23 Nisan etkinliklerinde felan hissettim. Ki bu görüşümü ilerleyen dakikalarda Eskişehir tribünleri destekleyici davranışar sergilediler. Bir önce ki yazımda kendi tribünümüze dönük bir özeleştiride belirttiğim gibi taraftarın asli görevleri vardır. Asli görevini yerine getirdiği takdirde bunun yanında bir de görsel eylemler sergilemesi takdire şayandır. Eskişehir tribünleri görsel olarak iyi olsalar bile takımı destekleme konusunda ne yazık ki beklentilerimin çok çok altındaydılar. Bando takımın sürekli birşeyler çalması, senkronize bir şekilde şov yapmaları, yaptıkları kareografi. Kendilerini Güney Amerika takımı taraftarı sanıyorlar gibi bir görüş birliğine vardık Askapuska ile.

Eskişehir tribünlerinin Hakem Selçuk Dereliyi tribüne çağırıp alkışlamaları, EsEs Beşiktaşı yenecek Sivas Kupayı alacak şeklinde ki tezahuratları da EsEs'in artık kafamda daha net bir şekilde yer almasını sağladı.


...


Maç öncesi aklımız Hentbol maçından dolayı Süleyman Seba'daki maçın gidişatındaydı. Ege sağolsun ara ara mesajlarla bilgilendirmede bulundu. Hentbol takımın yenilmesine kendi adıma değil oyuncular adına daha çok üzülürdüm. Ama onlar çok güçlü denilen rakip karşısında en azından bir beraberlik koparmışlar. Belki buraya kadar belki devamı var. Ama onlar çoktan büyük başarı elde ettiler kalplerimizde.

...


İlk yarılar kötü oynayıp 2. yarı açılan Beşiktaş bu maçta ters bir denkleme sürüklenmişti. İlk yarı göze de hoş gelen bir futbol ve bolca posizyonlar vardı. Eskişehir eksiklerinin fazla olmasını sahada dirençsiz futboluyla hissettiriyordu. İlk yarı sonunda maç bu şekilde devam ederse 70. dakikadan sonra kesin 4-5 farklı bir galibiyet gelir diye düşünüyordum Ama Mustafa Denizli takımı kurcalama fantazisine girişmişti. 2. yarının hemen başından itibaren başlayan Eskişehir atakları Mustafa Denizli'nin değişikliklerde aceleci olmasının yanlışlığını gösteriyordu. Bobo artık klasikleşmiş bir gol attıktan sonra maçın böyle bitmesine bile razı olmuştum ki takımın yaş ortalamasını arttırdığı kadar futbolunun güzelliğini de arttıran Yusuf oyuna dahil oldu. Yusuf çok güzel çalımlarla girdiği ceza alanında topu Holosko'ya çarptırarak güzel bir gole imza atarak ayrıca maçın sonucunu tayin ediyordu.

...


Dönüş yolu biraz fazlaca zahmetli oldu. Önce staddan çıkmak için yaklaşık 1:30 saat bekledik. Hiçbir deplasmanda bu kadar beklediğimi hatırlamam, nerdeyse bir maç süresi kadar staddan çıkmak için bekledik. Stada girişimiz sancısız olmuştu ama çıkışta telafi edildi. Beşiktaş taraftarının girmesinin yasak olduğu Bursa üzerinden yolumuza devam ettik. Deplasman tarihine geçecek bir şekilde İnegöl'ün en iyi restaurantlarından birinde çorba yerine İnegöl köfte ile midemizi şenlendirdik. Maç öncesi,esnası ve sonrasında 82. yılındaki Eskişehir maçı zaman zaman konuşulmuştu. Yemek yerken hal hatır sormak için arayan Amcam Eskişehirde olduğumu öğrenince birden şaşırdı. Ben de 82 de ki Eskişehir deplasmanına gitmiştim diyip anlatmaya başladı. Aman dedim şimdi anlatma ben uğrayım bir ara. Yemek sonrası meze yapmayalım dedik amcamızın sayılı deplasmanlardan birini. Ardından yolumuza devam ettik ama feribot iskelesine kadar. Yaklaşık 2 saat feribota binmek için bekledik ki bu da dönüş yolculuğumuzun toplamda 8 saata tekabul etmesini sağlıyordu. 19:45 gibi staddan çıkıp Gece 4'de ancak evde olabildim.


...


Bu maça dönük kendime eleştirim ise Fotoğraf makinamı Eskişehir'e götürmeye üşenmem oldu. O kadar güzel kareler vardı ki bizim tribüne dair. Sanırım birçok maçta aynılarını bulmak için kurgu yapsam bile yeterli olmaz. Keşke götürseydim de şuraya kendi fotolarımdan iki adet koyabilseydim.


...

Bu sezonu şampiyon olarak bitirmesek bile Eskişehir deplasmanı yıllarca hatırlayacağım bir deplasman olacak. demiştim yazının başında.

1-0 öndeyiz ve yağmur yağmaya başladı.
Yağmurla birlikte biz de Yağmurlu bir günde tezahuratını söylemeye başladık.
Hem maça bakıyorum hem tribüne, yağmur altında daha bir şevkle bağırıyor tribün.
Ardından güneş açıyor. Gökkuşağı açar birazdan diyorum Güneşi gördükten sonra.
Gökkuşağı açıyor hemen ardından.
Tribün hemen yapıştırıyor besteyi.
Gökkuşağı açtı Şampiyonluk Gelecek.
Yağmur Güneş ve Gökkuşağı eşliğinde 85. dakikada Gündoğdu'yu söylemeye başlıyoruz.
Yusuf bu güzelliğe bir cila atıyor Gündoğdu ardından. Maç 2-0 oluyor.
O anı kamera ile çeksem de binlerce fotosunu çeksem de yaşadığım hazzı anlatamaz galiba.
Sadece Güneşi değil Beşiktaş'ı gördüm o anda. Yazı ile bile anlatmam çok zor.

Güzel bir deplasmandı. Böylesinin Nicesine

26 Nisan 2009 Pazar

Sadece Beşiktaş

--Bir tek pazarlarım tatil ve onun Beşiktaş'la dolu olması ayrı bir keyif. Önce hentbol maçı. Rakip son 2 senenin şampiyonu. Kulüp sadece 1-2 branşta ve hentbolde ciddi anlamda profesyoneller. Bizim takımımız ise sponsorsuz, kendi yağında kavrulan bir görünümde. Fakat sahada koydukları performans yabana atılacak cinsten değil. Defalarca dile getirdik nasıl bir takıma sahip olduğumuzu. Formanın önünde reklam olmaması, şortun siyah, formanın beyaz olması...Sadece Beşiktaş!

Bugün maça da iyi başladık. Bir ara farkı 5 sayıya kadar çıkardık da. Fakat rakip gerçekten çok güçlü, kontrolü asla kaybetmiyorlar. İkinci yarıda bir süre zorlandık. Bu sefer farkı onlar açtı. Ancak farkı kapayıp, öne geçmemiz dikkat çekici bir nokta. Ve bununla rakibimizi şaşırttığımızı düşünüyorum. Bugün sahada gördükleri Beşiktaş eminim ki endişelendirdi Romenleri. Gönül isterdi ki birkaç sayı farklı galibiyet ile oraya gidelim. Şimdi beraberlik ile gidiyoruz ve finalist olarak dönmemiz mucize olmaz.

Oynadığımız oyun, oyuncularımızın yetenekleri yani işin oyun kısmı bir yana, bambaşka bir detay ile ilgileniyorum. Son derece centilmen ve efendi oyunculardan kurulu bir takıma sahibiz. Hentbol, futbol ile kıyaslandığında çok daha fazla sert bir oyun. Yapılan fauller kimi zaman aşırı olabiliyor. Bu fauller sonrası rakip oyuncuya özür dileyen, faule maruz kaldığında profesyonelce karşılayan oyuncular. Abartıyormuşum gibi algılanabilir, fakat şöyle bir şey var ki, diğer takımları da izleme fırsatı buluyoruz. Bir Trabzon Belediye gerçeği var mesela. Hemen hemen her maçında gerilim yaşanan. Ya da fauller sonrası çığrından çıkan oyuncular. Siniri hareketlerine yansıyan ve maç boyunca bu tavırları oyununun önüne geçen oyuncular. Öyle bir takım değiliz işte. Bunun sebeplerinden biri de hocamızın Müfit Arın olması. Bir takımın hocası, o takımın hüviyetinin şekillenmesinde başrol oynar. Hocanın dilini yansıtır ya da yansıtmaya çalışır. (Ben buna inanıyorum.)

Geçtiğimiz günlerde Galatasaray ve Fenerbahçe maçında yaşananlar da buna somut bir örnek. Fatih Terim ahlakı ile yetişen futbolcular, hocalarından gördüklerini, öğrendiklerini yansıttılar. Örnek genişletilebilir, keza malzeme çok...

Bizler de Müfit Hoca'nın Beşiktaş'ını izlemekten büyük keyif alıyoruz. Umuyorum ki 2 Mayıs'taki rövanş maçında final biletini alan biz olacağız.


--Hentbol maçı bittikten sonra izleyebildim Eskişehirspor maçını. İkinci yarıdan itibaren yani. Okuduklarım ve sonradan izlediklerim sayesinde anlaşılan o ki, ilk yarı da çok daha verimli bir Beşiktaş varmış sahada. İkinci yarıda ise kontrolü elden kaybetmemeye çalıştık. Oyuncular da Sivas'ın bir gün önce rahatça kazanmasının stresi de vardı sanırım.

Orta sahada üstünlüğü kolay kolay kaybetmiyoruz, harika futbol oynamasak bile o üstünlük bir şekilde lehimize işliyor ve sonuca ulaştırıyor. Ki Ernst bugün yine çok başarılıydı. Tello'nun güzel ara pası ile Bobo'nun golü bulması, Eskişehir'in zaten az olan umudunu iyice yok etti. Yusuf'un oyuna girişi ile top daha çok ayağımızda kaldı. Seyri çok keyifli olan 2. gole imzasını attı. Doğa, kale ağzına kadar takip etse Yusuf'u, Yusuf yine çalımlardı sanırım.


Eskişehirspor'da bugün El Saka ve Koray olsa idi, onlar adına daha mücadeleci geçebilirdi. Özellikle Koray. İlk yarıdaki maçta Koray çok iyiydi. Bu mağlubiyet ile kaybettikleri çok şey yok. Rıza Hoca başaracaktır, Eskişehirspor'a gelene kadar düşmeyi hakeden başka takımlar var. Görsel anlamda bugün yine çok başarılıydılar. Açgözlü başkanları olmasa, tribünleri daha da iyi olabilirdi.

Şimdi önümüzde derbi, ceza sınırındaki hiçbir oyuncu kart görmedi. Defans hattında sıkıntı yaşayan, moralsizliğin dibinde olan Fenerbahçe karşısında Mustafa Denizli şapkasını kurcalamazsa rahat kazanır diye niyetleniyoruz; akıllardan "derbi, derbidir" klişesini çıkarmadan.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Travmaya Doğru


Şampiyon olamazsak Beşiktaşım bu sene. Mazallah
Koyamazsak Cimboma Fenere. Mazallah
Çıkacağız Boğaziçi Köprüsüne. Atlarız

Ankaraspor ile kupa maçında Kapalı Kutu'dan çıkan beste. Yıllardır belki de ilk defa bu kadar inançlı bir şekilde Şampiyonluğu bekleyen taraftarın olası bir şampiyonluktan uzaklaşma durumunda yaşayacağı travmayı anlatıyor. O denli inanmış ki taraftar bazen tribünde olduğunu unutuyor. Tribünde taraftarın asli görevi olan ( bize göre ) takımını ateşleme, tezauratlarla destek olma, rakip takımı baskı altına almayı unutuyor. Kim bilir kaç maçtır ilk 20 dakikalar geçilmesine rağmen Kartal Gol Gol kapalıdan değil de Yeni açıktan çıkıyor. Hatta Bursa maçında Eski açık başlattı Kartal Gol Gol'ü. Ve yine aynı şekilde her maçın 85. dakikalarında söylenmeye başlanan Gündoğdu, maçın gidişatına ve stresine bağlı olarak maç bitimin doğru başlayabiliyor. Tribünde, maç izlenen cafelerde ve evlerde, radyo başında totemler yapılıyor. Öyle ya da böyle bu taraftara feci bir şekilde Şampiyonluk gerek.

İşin sahadaki yansımasıda çok farklı değil aslına bakarsak. Beşiktaş'ın ilk 45 dakikaları kötü oynamasına taktik hata kadar takımın oynadığı her maçın hayati olmasından dolayı stresi kaldıramamasına da dayandırıyorum. Tabi ki son oynadığımız Ankaraspor maçı bütün bunların haricinde bir maçtı. O maç laubaliliğin sınırlarını zorlayan bir maç olarak adlandırılabilir. 3-1 lik skor avantajı ile nasıl olsa turu atladık rahatlığının belki de olası sonucuydu sahada ki lakayt futbol. Eğer Beşiktaş ligde 3 puan üzeri bir farkla lider olarak girseydi bu haftalara demek ki çok daha fazla puan kaybı yaşayacaktık. Düz mantıkla baktığımızda, Ankaraspor maçını kıstas alarak konuşuyorsak Denizli şapkasından tavşan çıkartamayacaktı.

Sivas'ın Ts karşısında aldığı galibiyet ile Anadolu rüyası sözü tekrar konuşulmaya başlanmış durumda. Sivas'ın şampiyonluğu ancak Anadolu'dan bir takımın başarısıdır, Anadolu kulüplerinin başarısı değil. Konya maçı sonrası beraberliğe sitem ederek Anadolu'dan şampiyon çıkmasını Anadolu kulüpleri neden istemez demesi ise olsa olsa düzenbaz,ahlaksız bir söylemdir. Ne yazık ki Sivas gözümde hiçbir zaman tam olarak sempatik olamadı. Bülent Uygun ise antipatik olmasında önemli bir rol oynuyor, tezahuratı olmayan,deplasman yapmayan taraftarı ise cilası.

Sabahtan Eskişehir'e doğru uzanıyoruz. Beşiktaşın uğruna , yollarda bir gün daha.

23 Nisan 2009 Perşembe

Bizim Çocuklar


Uzun zamandır yoktu takımda arkadaşlık. Sürekli bir didişme, gruplaşma hali vardı. Net bir şekilde ifade edilmiyordu. Ancak saha içerisindeki hal ve tavırları ile dikkat çekiyorlardı. Verilen demeçlere dahi yansıyordu. Fakat bu sene daha doğrusu Mustafa Denizli'nin gelişi ile değişti bu durum. Denizli'nin hocalığına dair tonla eleştirim olsa da bu yönünü takdir ediyorum. Takıma kattığı pozitif enerji ve takımı sadece kelime anlamında değil, gerçekten takım olmasını sağladığı için teşekkür ederim.

Çok beğendim fotoğrafı, umuyorum ki oyuncular da kıymetini bilirler bu karenin. Çünkü Beşiktaş coğrafyasında yer almak herkese nasip olmaz. Her ne kadar Yıldırım Demirören bunu kolaylaştırmaya çalıştırsa da.

21 Nisan 2009 Salı

Beşiktaş Gündemine Dair



- İbrahim Toraman'ın kırmızı kart gördüğü Bursa maçı sonrası eleştirilerden nasibini fazlasıyla alması umarım ters etki yaratmaz. Başkanı, taraftarı, medyası ve hocası tarafından hatalı olduğu dile getirilen hatta eline koz geçen başka yazarlar tarafından Beşiktaş düşmanı, vatan haini sıfatı bile layık görüldü. Maç içinde fazla kızamadım, maç sonu da hala tekrarını izlemiş değilim. Ama biliyorum ki Hakem Bursa'ya çalmadığı posizyonları bize çok rahat çaldı. İbrahim Toraman sadece Beşiktaş'ta forma giydiğini unutmamalı. Bunu da sadece büyük takım oyuncusu olduğu için değil hakemler tarafından çok kolay kart gösterilen bir takımda oynadığı için. Şahsen ben Fener maçında Toraman'ı sahada görmek istiyorum, gol sonrası deli gibi sevinmiş koşarken ...

- İş bu Toraman durumuyla da alakalı olarak Başkan konuşma diyetini bozdu. Ne de güzel gidiyordu halbuki o susarken. Konuşmasının devamını Adnan Polat'a dokundurarak devam ettirmiş. Çok net bir şey var ki bizim başkanımız beceriksiz, saf ve benzeri sıfatlara layık görülebilir. Ama hiçbir şekilde Adnan Polat kadar çakal ve sinsi değil. Bıraksın uğraşmasın bu adamla, konuşmasın bile. Çocuklarıyla maçını izlesin tribünde, Adnan'a cevap vermekten daha sempatik oluyor o durumu.

- Hakemin yönetimi ile ilgili medyanın tutumu aynı, taraftarın ise geçmiş senelere göre çok farklı.
Güzide medyamız ve medyanın temsili şaklabanları Ermanlar Uluçlar, taraftarın sinirini 2 kat daha zıplatmakta. Biz başka bir maç mı izliyoruz acaba ? Tribünde taraftar ise inanılmaz sabırlı bir şekilde hakem hatalarına sadece ıslıklarla ve alkışlarla eleştirisini gösteriyor. Herşey şu saha kapanmasın, Beşiktaş şampiyonluk yolunda taraftarsız maça çıkmasın diye. Olur da şampiyonluk son haftalara doğru kaçarsa aynı hassasiyeti göstermek olanaksız gibi.

- Bloga ismini veren Şairler Parkı Bursa maçı öncesi inanılmaz kalabalıktı. En son Tottenham maçında bu kadar kalabalık olmuştu galiba. Aynı şekilde tribünlerde full çekmişti.

- Delgado-Yusuf ikilemine düşeceğimi beklemezdim. Ama görünen bir gerçek var ki Yusuf son haftalarda çok daha başarılı. Bunun yegane sebeplerinden biri ise ayağında top tutması söylenebilir. Delgado'nun hızlı oyununa ayak uyduracak bir takım değil Beşiktaş. İlk geldiğinde çok hoşumuza gitmişti top ayağına gelir gelmez attığı ara paslar. Ama bu paslar çoğu zaman başarılı olmadı. Yine aynı şekilde Delgado'nun çalıma yeltendiği yerler genelde orta saha olurken Yusuf ceza alanına aynı şekide girmeyi deniyor. Delgado yine de son haftalarda bir maç çevirirse bir Koray Avcı kadar kredi kazanabilir.

- Foto Bursa maçı. Kapalı yanı Eski açık tribünden UniBjk'nin görsel şovu.

19 Nisan 2009 Pazar

Aldırma Kartal


Birçok Beşiktaşlı hem fikir bu gecenin sonunda. Böyle geceleri mutlu sonla bitiremiyoruz biz, uzunca süredir hem de. İster final maçları deyin, ister kritik, ister dönüm noktası. Son şampiyonluğun geldiği 2003'den beri yapamıyoruz.

Bu gece de o haneye bir çizik daha attık. 2 haftadır iyi top oynamıyoruz. Daha doğrusu 2 haftadır ilk yarılar çok kötüyüz. Bu haftada iyi değildik ilk yarıda, Toraman'ın kartı da cabası bu sefer. İkinci yarı 10 kişi olmamıza rağmen istiyoruz diye gösterdik, olmadı ama, yetmedi.

Hakem maçı katletti denildiğinde genelde hep benzer şeyleri dile getiririz. Penaltıyı vermedi, kartı vermedi, bizi 10 kişi bıraktı vs...vs.. Bu gece biraz daha farklıydı sanki. Toraman atılmıştı, kartlar doğruydu. Fakat Toraman'ın atılmasına sebep olan hareketleri Bursasporlu oyuncular yaptığında kart gösterme gereği görmedi Deniz Çoban. Bobo'ya hakemi aldatmaya yönelik davrandığı için sarı kart verdi. Güney Koreli oyuncu yapınca es geçti. Faulleri çalmamakta direndi. İnceden işledi, işledi, işledi. Faul deyip geçilmiyor tabiki de, saha içerisindeki oyuncunun sinirini bozmakta birebir. Sürekli faule maruz kalıyorsunuz; ancak çalınmıyor. Fiziken artan yogunluğunuza, zihin de deli gibi koşarak eşlik ediyor. Bütün bu olanlara rağmen ikinci yarı çok istedi Beşiktaş, çok fazla. 11 kişi oynamayı geçtim; Bobo, Holosko, Ekrem eski futbollarını oynasalar yine kazanırdık. Delgado demiyorum şayet beni uzunca süredir mahcup ediyor.

Hüzün yine çok fena bastı, halbuki bir süredir bertaraf etmiştik. Ne zaman olacak, ne zaman yoluna girecek diye söylenmeye başladık yine. İşten eve dönerken top oynayan çocukları görüyorum. Üzerlerinde genelde Fb ve Gs formaları var. Arada bir de olsa Beşiktaş formalı çocuk görüyorum. Çocuklar değil ama. Sadece tek çocuk. Başka bir zaman yine başka bir çocuk. Yaşları 8-10. Şampiyonluk yaşamadılar henüz. Daha doğrusu son şampiyonlukta çok ufaktılar. Ve bilmedikleri bir duyguya aslında öyle yakınlar ki bu ara. Olay sadece şampiyonluk, zafer, coşku değil elbette. Ligi ilk sırada bitirip, aldığın teneke bir kupa da değil. Mesele çok başka ve çok derinlerde. Her şeye rağmen, türlü oyunlara rağmen, zorluklara rağmen yapabildik demekte.

Valerenga maçı sonrasında meşhur bir sahne vardır hani hepimizi mahveden. Tel örgülerin arkasında ağlayan baba. Kaptan Şifo'ya serzenişte bulunur: Ben yarın çocuğuma ne diyeceğim? diye. O çocuk tek şampiyonluk gördü bu zamana kadar. Sokakta renkli formalı çocuklar gezerken, bizimkiler "Aldırma Kartal" ı benliklerine kazıdılar. Ve o "Aldırma Kartal" havası farklı kıldı bu çocukları. O başkalarının zafer şarkıları hiç çekmedi ilgilerini ve bu yüzden şampiyonluğun ne olduğunu bilmemelerine, yaşamamalarına rağmen Beşiktaşlı olmayı seçtiler.

Ve o yüzden şampiyonluğun ne demek olduğunu soran çocuklara, "Bizim sevgimizin yanında hiçbir şey" yanıtı verildi.

16 Nisan 2009 Perşembe

Affet



Affet bizi Baba... Affet, çünkü senin Beşiktaş'ına sahip çıkamadık. Affet, çünkü hakkını veremedik.

Beşiktaş'ı yanlış kişilere emanet ettik, geri de alamadık.

Futbolcu karşılamaya yüzlerce kişi gittik; ama sana gelmedik.

Affet bizi Baba...

Ruhun şad olsun Baba Hakkı...

12 Nisan 2009 Pazar

Şampiyon Olacağız Beşiktaşım Bu Sene









Daha önce hiç Evka-4'e gitmemiştim. Orada bir spor kompleksi olduğunu da bilmiyordum. Oraya varana kadar bu kadar yorulacağımı da bilmiyordum. Hentbol liginin en önemli maçlarından biri bugün oynandı ve maçın oynandığı salonun yerini kimse bilmiyor.

Celal Atik'de oynanır genelde maçlar. Seçimi bahane gösterdiler. Ne alaka dedik, yanıt bulamadık. Sonra Buca'ya aldılar, maça 1-2 gün kala yine değişiklik. Bunca oyuna rağmen, katılım güzeldi.

Maçın böyle bir skor ile bitmesinde hakemin katkısı çok büyüktü. İzmir Belediye ile yapılacak olan maça İzmir bölgesinden hakem vermenin mantığını keşke açıklasa bize federasyon. Maçın hemen başında en önemli oyuncularımızdan biri olan Utku sakatlandı. Kalecinin yaptığı faul direk kasti. Utku, uzun süre yerden kalkamadı ve sonrasında oyunu terketti zaten. Kaleciye sadece 2 dakika cezası verildi. Bu dakikadan sonra saçmasapan faul kararları, ataklarımızın kesilmesi, itiraz yüzünden saha kenarında olan Utku'nun kırmızı kart görmesi...Beşiktaş'ın Avrupa'da ve ligde hedefine devam ediyor olması birilerini rahatsız mı ediyor? Tek müessese kulüp olan Beşiktaş'ın varlığı rahatsız mı ediyor?

Bu skor ile liderlik fırsatını kaçırdık. Play off mücadelesinde bu takım şampiyon olacaktır. Çünkü bunu hakediyor ve istediğini gösteriyor.

Hentbolden çok başka bir zevk alıyorum. Takımın formasında reklam olmaması, oyuncuların her birinin müthiş özverisi, Beşiktaş'lı olduklarını gerçekten hissettirmeleri onları özel kılıyor. Futbol takımında böyle tek bir oyuncu olsa tapar tribünler. Ama ne yazık ki hentbolcülerimiz sadece belli maçlarda ilgi görüyorlar. Taraftarın her yerde ve her zaman sahip çıkarak, destekleyeceği bir Beşiktaş çok daha farklı olacaktır. Dolu tribünler önünde oynamayı seviyor oyuncularımız. Her golden sonra tribünle olan dialogları bunun kanıtı. Kırmızı kart sonrası tribüne gelen Utku, bir süre maçı bizlerle izledi. Maç sonunda Zelic kollarını açarak, defalarca tribünün önünde eğildi.

"Kartal gol, gol, gol bizleri baskı altına alıyor, zaman zaman taraftarımızın tezahüratları bizde baskı oluşturuyor." zihniyetini futbol takımında kaptan yapmıştık biz. Ve Beşiktaşlı olduğunu iddia etmişti bizlere. Aradaki farkı öğrettiği için teşekkür ederiz kendisine! Her hentbol maçında bunun ayrımını tekrar tekrar öğreniyoruz.

Yalancı Tanıklar Kahvesi



Vedat Türkali'nin Güven'den 5 yıl sonra çıkardığı ilk romanı. Benim için hoş olan taraflarından biri ise en son 3 yıl önce Güven'i okumak içimi elime alıpta bitirmeden bırakmış, o zamandan beri de roman okumamıştım. Kendimi ayıplıyordum uzun zamandan beri. Dönüşü yine Vedat Türkali ile yaptık. Güzel bir başlangıç oldu.

70'ler Türkiyesinde yaşananlara değinen kitap, 12 Eylül öncesindeki memleketin ve solcuların durumunu Muhsin isimli solcu karakterimizin gözünden anlatıyor. Ağa çocuğu olmasına rağmen, köyü ve oradaki şaşalı geleceğini bırakıp Ankara'da devrimci olmaya yeltenen bir genç. Ve onun etrafında ki Kitapçı Dükkanı olan Nedim Hoca, sevgilisi Reyhan, yoldaşı Salih ve diğer arkadaşları. Kitabın bir çırpıda okunması sağlayan Muhsin'in hayatının belirsizliği ve buna dair iç konuşmaları. Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar İçsel konuşmalarda ne kadar iyiyse, Türkiye Edebiyatında da Vedat Türkali bir o kadar iyi olduğunu bu kitabıyla ispatlamış durumda.

Kitabın en iyi ve önemli karakterlerinden biri de Nedim Hoca. Muhsin'e telkinlerde bulunduğu kısımları o dönemin sol için özeleştirisi kıvamında. Kitabın sonlarına doğru Nedim Hoca'nın konuşmaları uzun paragraflara taşsada yine de sıkıcı gelmiyor. Kitabın ismi zaten Nedim Hoca'nın anlattığı bir fıkraya dayanıyor.

Adliye'nin yakınında bulunan; boşanmalar, arazi ihtilafları, borç-alacak ilişkileri için yalancı şahide ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını karşılayan kahveler varmış

yalancı şahide ihtiyacı olan biri girmiş kahveye. adamın biri sokulmuş:
-yardımcı olabilir miyim, nedir sorun?
+bir alacak davası.
-o namussuz herif, paranızı vermedi hâlâ değil mi?
+ben borçluyum arkadaş. parayı benden istiyorlar.
yalancı şahit kükremiş:
-kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz?


Kitapta yer yer o döneme ait sorunlara bugünden bir bakış açısı ve eleştirisi verildiği için o zamanlarda bu tespitleri yapmak bu kadar kolay olamazdı gibi geliyor. Ama bunlar o kadar güzel sağlam temellere oturtuluyor ki, demek ki düşünebilirmiş diyorsunuz.

''Devrim şiir gibi oğlum; başka dile çevrilmesi güç iş!''

''Yoksulun Allahına dokunma oğlum.''


Muhsin sürekli aşk ve devrimcilik arasında kalıyor. İnançlı ya da sekter bir şekilde kararı hep aynı taraftan yana oluyor. Örgütü bile belli olmadığı halde, tam olarak düşünsel olarak kime yakın olduğunu bilmesede devrimciliğine toz kondurmuyor. Evet Muhsin bir devrimcidir ama tarafı belli değildir. Nedim Hoca birkaç kez onu Kıvılcımlı'yı okumaya ve anlamaya teşvik eder. Ki kitapta Kıvılcımlı'nın öğreti ve görüşlerine oldukça yer verilmiştir. Politik dönem romanı olarak çok iyi olsa da, eleştirilerde haklı olsa da, Doktor'u inceden inceden övmeler taraf olma adına kitapta tek eksi vereceğimiz yönü oluşturuyor.

İster istemez konu ile ilişkili olduğu için Babam ve Oğlum filmi aklımıza geliyor. Muhsin'de Ege'li ve babası başta belirttiğim gibi bir toprak ağasıdır. Babası ile devrimcilik yüzünden ters düşmüş ve konuşmamaktadır. Annesi ile ise sürekli telefonda görüşür. Ancak Babasına karşı fazlaca kin beslemektedir. Babası ile olan çatışmasıda içkonuşmalarda sürekli karşımıza çıkıyor. Köye geri döndüğünde bile babası ile konuşmaz. Köydeki yerel Ege şivesini pek anlamasakta Muhsin ya çoğu yerde bize yardımcı oluyor ya da kendi de bizim gibi anlamıyor.

Maraş Katliamı, Denizler, Nihat Erim, Kemal Türkler, Üniversite olayları ve sayısız faali meçhul cinayetini ne içeride ne de dışarıda kalmış bir gözden, hem kendi hayatına hem de o döneme eleştirel bir şekilde anlatan bir kitap diyerek bitirelim. Kapanışı ise yine Vedat Türkali'den bir şiir ile yapalım.


Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

11 Nisan 2009 Cumartesi

İçimi Kaplayan Bir Korku Var


Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz, bugün oynanan maçın ardından şakımış:"Bugün bizim için zor bir maç oldu. Ancak dün oynanan maçı ve bugün bizim oynadığımız maçı izledikten sonra şampiyon olmamızın engellenmek istediği düşüncesine kapıldım."

:)))

Kocaeli Deplasmanı




Deplasman sınıfına girer mi acaba diye düşünüyordum. Kocaeli güzel bir deplasmandır. Bunu anlamış olduk.

15:15'de haydarpaşa'dan trene binerek koyulduk yola. Üniversite yıllarında trenle haşır neşir olmuşluğum olsa da, ileriye götüremedik. Uzun zaman sonra hem trene binmiş oldum, hem de ilk defa trenle bir deplasmana gitme şerefine eriştim. Askapuska ve Stalker olarak bilinen blogger arkadaşlar bu yolculukta bana eşlik ediyordu. Ve diğer arkadaşlarımız ile birlikte 7 kişiyi bulan bir taraftar sayısına ulaşmıştık. Çocuklar gibi şendik, vagonu da şenlendirdik yol boyunca.

Söylentiler dolaşıyordu. Kocaeli taraftarları garda bekliyor, dikkatli olun felan. Biz de Greeen Street Hooligans'dan feyz alarak, İzmit'e varmadan 3 -4 durak önce indik. :D
Endişeli bir şekilde Kocaeli sokaklarında adres sorarak stada vardık. Stadın etrafında ise dostluk rüzgarları esiyordu. Alen abi Kocaeli'nin tribün liderlerinden birisi ile el sıkışarak, dostluk mesajları veriyordu.

Kocaeli'nde bulunan arkadaşlarımız biletlerimizi getirdikten kısa bir süre sonra rahatça stada girdik. Deplasman otobüsleri daha şehre varmadığından stad boştu ve kuyruk çilesi felan çekmemiştik. Kuyruk işkencesi çekmeden stada girmekte varmış.

Bilet bulamayan Beşiktaşlılar Kocaeli tarafından bilet almıştı. Maç başlamadan bir hurra ile bizim tarafa geçtiler. Foto'da o taraftarlar görülmektedir. Tabi ki bunların ardı arkası kesilmedi. Kocaeli tribününden sürekli bizim tarafa geçenler oldu. Sonuçta tıklım tıklım bir tribün olmuştu. Bizim yerimiz iyiydi orası ayrı.

...



Beşiktaş ilk yarı 3 gol atsa, 2. yarının sonlarına doğru 1 gol yese bu kadar keyifli olamayacaktı belki de bu maç sonu. Geriye düştüğümüz maçlarda Anadolu'dan rakip her kim olursa olsun Beşiktaş olamazsın şampiyon manalı besteyi muhakkak söyler. Kocaeli taraftarıda bu yanlışa düştü. Kendi hallerine bakmadan rakip hakkında ahkam kesici, kendilerince aşağılayıcı bu tezahuratı söylediler. Ve sonuç ; çok güzel bir şekilde galip geldik. Kocaeli taraftarına ayrı bir parantez açmak tabi ki farz. Çok güzel bir tribünleri var. Mimari olarak değil tabi ki. Mağlup olana kadar takımlarını mükemmel şekilde desteklediler. Senkron bir şekilde tribünlerde tezahuratlarda bulundular. Ama aynı desteği maç sonu yine takımlarına göstermelerini beklerdim açıkçası.

Güzel bir deplasman oldu kısacası. Ege'nin 6 ay önce söz verip, 3 ay önce alıp, 2 ay önce Askapuska ile İstanbul'a gönderdiği atkıma en nihayetinde ulaştım. Atkı ile ilk maçımız şampiyonluk yolunda güzel bir galibiyet oldu. Darısı Eskişehir maçına ...

Hayat Öpücüğü


Bizim kuşağın yakındır Şeref Bey semalarına vurması. Aynı karaya vuran balinalar gibi. Çok uzun ömürlü olan da çıkmaz bizim aramızdan. Aşağı yukarı aynı yaşlarda gideriz bir çoğumuz. Vücut buna nasıl dayansın ki? 45 dakika boyunca dayak yemiş gibi hissediyorsun ve hissetmekle kalmayıp, dayak yemeye devam ediyorsun.Ardından bir 15-20 dakika boyunca iğneleniyor vücudun. Tamam buraya kadarmış demeye başladığında ciğerlerine temiz hava geliyor, sonrasında biraz daha. Sonra tamamen hayata geri dönüyorsun. Ee bu sıklıkla yaşanınca biz nasıl yaşayalım uzun yıllar?

Totem yapıcam diye kendimden geçiyorum. Yok elimi oraya koyunca atak yedik. Ayağımı öyle yapınca top kaybı yaptık. Sonra golü attık. Kalan dakikaları o pozisyonda izleyeceğiz aman totem bozulmasın diye kan dolaşımım isyan ediyor. Dolaşamıyorum ulan diye.

Artık yok taktikmiş, yok araya atılan pasmış, yok taktiksel hata imiş. Zerre ilgilenmiyorum. Arabesk bir edayla tutuldum gidiyorum. Maçın büyük bir kısmı berbat iken, bana öyle hissettirmiş iken; 2.goldeki sevinç bana her şeyi unutturuyor. Maç sonundaki görüntüler mest ediyor. Daha az önce bağırıyordum sinirli sinirli. Ama dedim ya artık vücut sağlıklı değil. Sadece vücut değil, akıl sağlığı da tehlikede.

Bir tek sana, bir tek sana bu müsamaha Beşiktaş. Sadece sana...

10 Nisan 2009 Cuma

Haftasonu, Beşiktaş'ın Maç Günüdür


-Ligde kritik viraj olarak adlandırılan bir hafta daha. 5 takimin matematiksel olarak şampiyonluk yarışında olduğu haftalar boyunca bu tanimlama surekli karsimiza cikacak. Bizim macin cuma aksamina denk gelmesinden dolayi maci kazanip keyifle diger sonuclari bekleme modunda olacagiz. Kazandigimiz takdirde ve bunu ileriki haftalarda istikrarli sekilde devam ettirirsek diger maclarin sonucu pek de umurumuzda olmayacak. Biz macimizi kazaniriz onumuze bakariz .


-Ligin ilk yarisinda Gs ve Fb ile deplasmanda olan maclarimizdaki bilet kuyrugu sıkıntısından sonra en azindan 2. yari da bilet derdimiz olmayacak ile kendimize teselli bulmustuk. Lakin Kocaeli deplasmani ile bilet telasi yine ayyuka cikti. 2 gunluk mesaj ve telefon trafigi sonrasinda Kocaelinde bulunan arkadaslar sagolsunlar bilet sorunumuzu hallettiler. Kisacasi bize yarin 1 saatlik yol gozuktu. 1 saatlik yol diyorum cunku tam olarak deplasman sinifina girer mi pek emin degilim.


-Askapuska ile dusecegiz yollara. Belki gidisimiz biraz dertli olabilir , amma velakin donuste galibiyet sevinciyle istanbula gelecegiz diye umut ediyorum, istiyorum, arzuluyorum, temenni ediyorum ...


-Denizli hafta icindeki bir aciklamasinda artik sakatliklarin takimi cok etkilemedigini cunku artik bir takim olduklarini ve herkesin gorev verildigi sekilde oynayacagini belirten ya da benzeri anlama gelen bir aciklama yapti. Bu kadar kendinden emin sekilde konustuguna gore yine supriz bir kadro ile cikmas olasiligi oldukca yuksek. Ugur - Ernst ikili onliberosu ilk defa bir maca beraber baslayabilirler. Ya da daha fantastik bir sekilde Delgado - Yusuf ikilisi ile de baslayabilir. Denizli' dir yapar, biz de sonuca gore yorum yapariz. Ve tabi ki en onemli olaylardan biri, Sari kart sinirindaki oyuncularimiz. Bu hafta Toraman ve Serdar Özkan sari kart cezalisi olduklari icin oynayamayacaklar. Ligin sonuna kadar her hafta bir sari kart cezalisi gorecegiz gibi. Olsun, Denizli teminat verdi, onemli degilmis o kadar ... !?


-Başlikta dedigim gibi benim icin Haftasonu, Beşiktaş'ın Maç Günüdür. Bu haftasonumuz Cuma'ya denk geldi. Cumartesi ve Pazar yeni haftanin baslangıcı.


-Rastgele Kartalım

9 Nisan 2009 Perşembe

Şeref Bey Ödülleri

Serencebey,
‘Şeref Bey Ödülleri’nin 3.sünü
BJK’ye katkı sağlayan derneklere veriyor

Serencebey Gazetesi tarafından düzenlenen ve bu yıl 3.sü verilecek olan “Şeref Bey Ödülleri”nin sahipleri, kurulduğu günden bu yana Beşiktaş’a katkı sağlamış 115 Beşiktaşlı dernek arasından seçilecek. Ödüller, 02 Mayıs Cumartesi günü The Ritz Carlton İstanbul’da yapılacak törenle sahiplerine takdim edilecek.





Aktif Beşiktaşlılar Oluşumu tarafından yayınlanan Serencebey Gazetesi, başta Beşiktaş Jimnastik Kulübü olmak üzere Türk sporuna katma değer sağlayan isimlere ve kurumlara hem hizmetlerinden dolayı, hem de teşvik amacıyla düzenlediği “Şeref Bey Ödülleri’nin üçüncüsünde, “Beşiktaş’a Katkı Sağlayan Dernek”leri ödüllendirecek.

Almanya’dan Uzunköprü’ye, İsveç’ten 100. Yıl Beşiktaşlılar Derneği’ne kadar; Beşiktaş için kurulmuş 115 derneğe çağrı yapan gazete, dernekleri kuruldukları günden bugüne kadar Beşiktaş’a yaptıkları katkılarla değerlendirecek. 2 Mayıs’ta yapılacak ödül törenine katılmak isteyen BJK derneklerin, 10 Nisan cuma gününe kadar, BJK’ye katkı projelerini Serencebey Gazetesi’ne ulaştırmaları gerekiyor.

Adını Beşiktaş Futbol Şubesi kurucularından Ahmet Şerafettin Bey’den alan “3. Şeref Bey Ödülleri”nin sahiplerini, başkanlığını İstanbul Üniversitesi eski rektörü Mesut Parlak’ın yaptığı bir jüri saptayacak. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, Garanti Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Sezgin, BDDK Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Al, BJK Yönetim Kurulu Üyesi Levent Erdoğan, Altın Borsası Başkan Yardımcısı Oğuzhan Aloğlu, Microsoft Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çağan gibi isimlerden oluşan jüri tarafından saptanacak ödüller, 2 Mayıs Cumartesi günü The_Ritz Carlton İstanbul’da düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.

2005 yılında kurulan Serencebey Gazetesi, Beşiktaş’ın 106 yıllık şanlı tarihini ve kulübü bugünlere getirenleri anlatmayı, düne ve bugüne bakıp gelecekle ilgili projeksiyonlarda bulunmayı, Türkiye’nin gerçek anlamdaki ilk sivil toplum örgütü ve ilk spor kulübü olan Beşiktaş için profesyonel veya amatör olarak çaba harcayan Beşiktaşlılar’ı ödüllendirmeyi hedefliyor.

ŞEREF BEY" ÖDÜL JÜRİSİ

Mesut Parlak (Başkan)
İstanbul Üniversitesi
E. Rektörü

A. Bülent Çağlar
Serencebey
Genel Yayın Yönetmeni

Ahmet Ertürk
TMSF
Başkanı

Ajlan Sözütek
Finans Emeklilik
Genel Müdürü

Ali Gültiken
Sabah Gazetesi
Yazarı

Cem Yalçınkaya
Akportföy
Genel Müdürü

Cengiz Biçer
Altınbaş Holding
CEO

Cüneyt Sezgin
Garanti Bankası
Yönetim Kurulu Üyesi

Erkan Akdemir
Cisco System
Genel Müdürü

Erkan Çelik
Beykent Üniversitesi
Mütevelli Heyet Üyesi

Fazıl Ulaşan
Harp Akademileri
Genel Sekreteri

Fehmi Özkan
Art Grup
Yönetim Kurulu Eş Başkanı

Ferhat Kalsın
Arkon İnşaat
Yönetim Kurulu Başkanı

Hüseyin Al
BDDK
Yönetim Kurulu Üyesi

Levent Erdoğan
BJK
Yönetim Kurulu Üyesi

Metin Keçeli
BJK
E. Yönetim Kurulu Üyesi

Mustafa Çağan
Microsoft
Genel Müdür Yardımcısı

Oğuzhan Aloğlu
Altın Borsası
Başkan Yardımcısı

Orhan Ertanhan
TSYD
Genel Sekreteri

Serdar Tunçbilek
Vakıflar Bankası
Yönetim Kurulu Üyesi

Tamer Kıran
Kıran Holding
Yönetim Kurulu Başkan V.

Tayfun Küçükoğlu
Betek Boya
Genel Müdürü

İsimler alfabetik olarak sıralamıştır.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Hergele


Hafta sonu yaşananlar her şeyin önüne geçti. Haliyle diğer detayları ya atladık ya da ertelemek zorunda kaldık. Ertelenenlerden biri Cangele hadisesi.

Saha içerisinde oyunundan ziyade, kendisine yakın olan oyuncu ya da oyuncular ile didişmede olan futbolcu tipini sevmiyorum, hazetmiyorum. İstedikleri kadar yetenekli olabilirler umrumda değil. Kafalarında sahadaki oyuna dair katkıda bulunmaktansa, rakip oyuncuyu nasıl sinir eder de kendi lehime çeviririm mantığı mevcut. Bu da kısa yoldan hedefe ulaşma mantığı bana göre. Aynı zamanda zafere giden her yol mübahtır anlayışı.

Biz bu hergeleyi ilk önce Sakaryaspor maçında tanımıştık. Runje'ye tükürmesi ile. Sonraları Anadolu kulüpleri ile oynanan maçlarda da benzer aktiviteleri yaptığını öğrendik. Ve nihayet geçtiğimiz hafta sonu yine kendisini hatırlattı bizlere.

Maç boyunca Toraman'la didişti durdu, mücadele anlamında değil. Ağzı durmadı, eli durmadı. Hakem araya girince "ben ne yaptım" tavrına büründü, kaşları Küçük Emrah moduna getirdi. Topsuz alanda Toraman birkaç adım önünde yürürken, arkadan yaklaştı, ittirdi. O da yetmedi, saha kenarından ahlak abidesi olan Tolunay Kafkas duruma müdahale etmeye çalıştı. Toraman'ı uyarmaya kalkarak. Toraman da ne var hocam dedi sert bakışla. Hakikaten ne var hocam? Sen kendi oyuncuna baksana. Sana mı düşüyor Toraman'ı uyarmak. Yahu bir de savunduğun adam Cangele.

Maçın sonlarına doğru Rüştü dahi çileden çıktı. Böyle benzer görüntülerde pek görmeyiz çünkü O'nu.Küfürü de bastı, hakem Rüştü'nün zaten var olan sarısına yenisini eklemeliydi. Yapamadı, çünkü Cangele'yi müsabaka boyunca oyunda tutmuştu. Bunu yapmaya çapı yetmedi açıkcası.

Haliyle maçtan sonra Toraman'a sordular durumu, O da anlattı. Anlatmasa da olurdu, çünkü zaten 90 dakika boyunca görmüştük. Nerden bilelim biz bu açıklamaların Kayserispor camiası tarafından sindirilmeyeceğini, gerçeğin bu kadar güçlerine gideceğini. Şöyle bir açıklama yaptı beyzadeler:

"04.04.2009 tarihinde Beşiktaş – Kayserispor müsabaka sonucunda, Beşiktaş Kulübü sporcusu İbrahim Toraman'ın açıklamaları tarafımızdan şaşkınlıkla karşılanmıştır... İbrahim Toraman kendi kaptanını yumruklayan, ayırmaya çalışan menajerine vuran, kulübünden bu nedenle kadro dışı bırakılan, milli takım teknik direktörü aleyhine garip ve seviyesiz açıklamalarda bulunan, birçok maçta centilmenliğe aykırı hareketten kart gören bir oyuncudur...."

Açıklamanın devamı var, ben öncelikle bu kısım ile ilgileniyorum. Savunmaya bak yahu, şaka gibi. Sen oyuncunu savunurken, Toraman'ın seni ilgilendirmeyen diğer mevzuları nasıl bir artı oluyor senin için. Nasıl bir savunma şekli bu? Toraman bunları yaptı, o yüzden o suçlu. Bu açıklama tam bir bel altı vuruşudur. Kaptanını yumruklayan derken neyi kastediyorsun? Peki Cangele'ye yumruk atmama sebebi Toraman'ın kaptanı olmaması mıdır? Gerçekte garip ve seviyesiz olan milli takım teknik direktörü iken, Toraman'ın yaptığı açıklamalardan size ne? Padişahım çok yaşa taktiği ile yaranırız derdinde misiniz?

Velhasıl Emre Belözoğlu, biricik hergelenize kafa kesme işareti yaparken nerdeydi açıklamanız?!

6 Nisan 2009 Pazartesi

5 Nisan 2009 Pazar

Beşiktaşımız Yarı Finalde


Beşiktaşımız yarı finalde....

Challenge Kupası çeyrek final ilk maçını 27-25 kaybetmiştik. Ancak Süleyman Seba'dan zaferle ayrılanın biz olacağını biliyorduk. Oldukça heyecanlı geçti maç. İlk yarı skoru hep rakip önde götürdü. Fakat her daim fark 1 ya da 2 idi. İkinci yarı ile birlikte kontrolü ele geçirdik. 26-23'lük skor ile yarı finale yükselmesini bildik.

Rakibimiz Buducnost iyi bir takım gerçekten. Kalecileri özellikle ilk yarıda çok iyi oynadı. Fakat maç boyunca itirazları, yedek kulübesinin çirkin tavırları galibiyetimizi engelleyemedi.

Bütün imkansızlıklara karşı sahada onurlu mücadelelerini sürdüren, üzerlerindeki Beşiktaş formasının anlamını bilen ve layıkıyla bu onuru taşıyan oyuncularımıza yürekten teşekkürler.

Ayrıca Beşiktaş'ı her solukta takip eden ve takımımızı yalnız bırakmayan tüm Kara Kartallar'a da teşekkürler.

Şimdi bizi bekleyen rakipler çok daha zor ama kupaya gitgide yaklaşıyoruz.

Saldırsana, saldırsana, saldırsana Kara Kartal
Bizim için kupaları kaldırsana Kara Kartal

4 Nisan 2009 Cumartesi

Meşale Yasak, Biber Gazı Serbest

Maçtan önce yaşanan hadiseler sebebiyle ne galibiyete, ne de takımın istekli mücadelesine sevinebildim. Bütün bunlar, olayların gölgesinde kaldı. Gün içerisinde semtten güzel haberler gelirken, birden ortalığın karıştığını, polislerin taraftarımıza müdahale ettiğini öğrendik. Sonrası epey karanlık, karışık.

Sahaya çıkan her 2 takım da günün sözde anlam ve önemini taşıyan pankartlar ile çıktılar. Ancak emniyet mensupları kendilerine yakışan tavrı az öncesinde stad dışında göstermişti. Bu nasıl bir zihniyettir ki takımı ile kucaklaşmak isteyen, hiçkimseye zarar vermeyen bir topluluğa şiddet uygulansın. Nasıl bir açıklaması var bunun? Takımlarını desteklemek uğruna trafiği tıkadıkları için midir? Yani olası trafik kargaşası yüzünden mi biber gazları sıkılmış, panzerler devreye girmiş, tazyikli su ile taraftar püskürtülmeye çalışılmış, şiddet uygulanmıştır. Beşiktaş taraftarı bugün neden şiddete maruz kalmıştır? Lütfen emniyet mensupları bunun yanıtını versinler.



Anne babaları ile maça gelen Yavru Kartallar'a hayatları boyunca unutmayacakları o sahneleri yaşatan şahıslar (şahıs kelimesi burada lafın icabı kullanılmıştır.) nasıl bir hastalıklı zihniyeti temsil ediyorlar? Ha tabi unutmadık, 23 Nisan'da çocukların bulunduğu kapalı alt tribününe de biber gazı sıkan aynı zihniyetti.

Beşiktaş taraftarı bugün yaşadıklarının hesabını sormalıdır, yönetimi de taraftarını sahipsiz bırakmamalıdır. Taraftar ilk hamlesini hemen maçın başında emniyete duyduğu öfkeyi dile getirerek yapmıştır. "Polis az bile yapmıştır" diyen insan kılığındaki Erman Toroğlu, Beşiktaş taraftarını eleştiren sözde Beşiktaşlılar Ömer Güvenç, Turgay Demir. Nefes tüketmeye bile değmezsiniz.



**********************
Artık çok net bildiğim bir şey var ki, sonuç ne olursa olsun sahadaki Beşiktaş sonuna kadar mücadele ediyor. Bu gece de aynı şey oldu. Golü bulduktan sonra da fırsatlar yakaladık, rakibimizin 10 kişi kalması ile daha kolay uzanırız sanırken, Bobo'nun cömertliği sayesinde tek gol ile yetindik. Biz atamadıkça Kayseri haliyle umutlandı. Kaybedecek bir şeyleri olmadığı için ara ara yüklendiler. Tello değişikliği ile oyuna hareket geleceğini düşünüyordum; ancak Tello'nun Ekrem'in bulunduğu sağ kanattan ayrılmaması o hareketi engelledi.

Şampiyonluk beklentisinin yarattığı stres umarız ki bizlere zarar vermez.

Beşiktaş artık kolay kolay Şeref Bey'de puan kaybetmez. İçerde oynayacağımız maçları düşününce daha çok umutlanıyorum.

Kayserispor, Ertuğrul Sağlam zamanında daha sistemli ve can yakan bir ekipti. Şimdi son demlerini oynayan bir halleri var. Kayserili taraftarların Tolunay Kafkas'a duyduklar tepki haklı. Maçın sonlarına doğru Toraman'a bir şeyler söyledi Kafkas, Toraman da " Ne var hocam?" dedi. Senin haddine değil Kafkas, sen kendi oyuncularına bak. Cangele'ye, Topuz'a...

Çok daha güzel bir akşam olabilirdi, keyfimizi kaçırmasalardı.


3 Nisan 2009 Cuma

Bitsin Artık Bu Çile


Milli maç arası denilen işkence bitiyor ya sonunda oh be. Beşiktaş'tan ayrı geçen her hafta zulüm. Sevgiliyi gurbete yollamış gibi. El sallıyorsun arkasından, biliyorsun dönecek; ancak her geçen dakika daha çok özlüyorsun. Buluşma anı ise bir şölen.

Bir aksilik çıkmazsa, arzulandığı gibi giderse Kayseri maçı öncesi harika olacak. Bundan bir süre önce Hayaller'i yazarken, geçmiş yıllardaki takımı karşılamadan söz etmiştim. Yine bir Kayseri maçı öncesi olması büyük tesadüf. Ve ayrıca bu sefer şampiyonluğa koşan bir Beşiktaş var. Semti öyle hayal etmek oldukça büyüleyici.

5149 sayılı her hareketimize ket vurmaya çalışan yasa yüzünden tribünlerde yine meşale olmayacak. Şeref Bey'in alev alev olduğu günleri özledik, olası bir şampiyonlukta Galatasaray maçında kimse bu yasayı takmaz sanırım. Yakarız bu gezegeni dedik, ama yaktırmıyorlar artık.

Pazar günü de hentbol takımımız çok önemli bir mücadeleye çıkıyor. Açıkcası bu maç beni çok daha fazla heyecanlandırıyor. Seba'da yine taraftar desteği ile turu alacağımızı düşünüyorum. Ramazan'ın hafif bir sakatlığı varmış, umarız ki yetişir maça. Turu geçtiğimiz takdirde İzmir'de oynanacak maçta o moralle de galip geliriz. Bu maça dair hazırlıklarımız var. Her şeyin yolunda gitmesi temennimiz.

Beşiktaş'ı, semti, Şeref Bey'i, Şairler Parkı'nı, Kazandibi'ni çok özledim...

2 Nisan 2009 Perşembe

kısa kısa ...




- Milli takım maçları ve bloglardaki yazılar. Kaçtığımız kahve kültürü, acımasız eleştiriler ve hakarete varan yorumlar. Değişen taraftar profilinin internete yansımamış haliydi bloglar. Ne yazık ki benim için tam olarak öyle değil artık. Sokakta , otobüste, tribünde duyabileceğim yorumları bloglarda okumak çok cazip gelmiyor . Sevdiğimiz bir kaç blog bunların haricinde tabi ki, sevdiğimiz için değil futbolu farklı yorumladıkları için. İbrahim Üzülmez'in yaptırdığı penaltıyı, Nihat'ın formsuzluğu, Volkan'ın hatalı çıkışlarını okumak istemiyorum. 90 dakika sonunda hiçbir futbolcu yüzünde pişmanlık, mahçubiyet yok. Keşke birileri sadece reklamlarda takım olabilen bu Milli takım'ın neden sahada takım olamadığını bol bol yazsa. İrlandalı olsa biraz herkes ...

- D10S'in takımı Bolivya'dan 6 gol yedikten sonra Emir Kusturica imzalı Maradona belgeselini izlemeye başladım. Emir Kusturica kendi hayatından ve filmden örnekler vererek bir bakıma kendi otobiyografisinden bize kesit sunarak Maradona'nın biyografisini anlatmış. Maradona'yı izlerken Kusturica'yı daha iyi tanımak filmin en anlamlı tarafıydı.

- 1 Nisan şakalarına maruz kalamadım henüz. Futblogların Hentbloglar teması ve bütün yazıların eksi 10-20 lerde reyting alması güzel bir şakaydı. AA'nın 1 Nisan şakası ise Bilimsel bir tokat hepimize. Yanıbaşımızda bir dünya var dediler ve neredeyse herkes yedi bunu.

- 4 Nisan Meşale etkinliği için fotoğraf makinamla ben, video kamerada askapuska görev alacaktır. Görseller bloglardan yayınlanacaktır. Tabi ki organizasyonda sorun çıkmazsa .

- Kim demiş İbrahim Üzülmez'e Deli diye. Adam gayrimenkula yatırım yapmış, anlıyor yani ekonomiden. Ama Kocaeli ne alaka onu çözemedim. İleride oraya mı yerleşecek acaba.

- 4 Nisan Kayseri Maçı, 5 Nisan Hentbol'de yarı final mücadelemiz. Güzel bir haftasonu olacak.