24 Ekim 2011 Pazartesi

Yalnız Değilsin Van

Hep beraber siyahı, beyaza çevirmek elimizde. Elini bırakma kardeşinin. Şehriniz ile ilgili irtibat noktaları için: http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/

17 Ekim 2011 Pazartesi

Hep Siyah, Hep Siyah


Dün, Metin Keçeli kendi twitter hesabından altyapı sorumlumuz Ulvi Güveneroğlu'nun görevden alındığını, yerine Emrah Bayraktaroğlu'nun getirildiğini söyledi. Gerçi söyledi demek yanlış bir ifade şekli olur. Zira kendisi, bu görevden alınıştan haberi olmadığını ve durumu basından öğrenmiş olmasının şaşırtıcı olduğunu dile getirdi.

Peki hangisi daha şaşırtıcı ve utanç verici? Kulübün ikinci başkanının durumdan haberdar olmayıp, olan biteni basından öğrenmesi mi? Yoksa bu olan, biteni utanmadan twitter üzerinden dile getirmesi mi?

Peki siz, ne işe yarıyorsunuz sayın Keçeli? İkinci başkan sıfatı size neden verildi? Sus payı mı? Yoksa icraatler için mi? Tek adam ile yönetilen Beşiktaş'ta, kulübün ikinci başkanı yaşananları basından öğreniyor ve buna karşılık tek hamlesi twitterdan açıklama yapmak. Siz ve yönetim kurulunun geri kalanı ne işe yarıyor? Sizin fikirlerinizin bir kıymeti yoksa, size danışılmak akla bile gelmiyorsa, o koltukta oturmanın manası ne?

Tarih, tek adama hizmet edenleri, özeleştiri yapmayanları, dertleri Beşiktaş değil de koltuk olanları unutmayacaktır.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Gökhan Değirmenci

Bu akşama dair söylenecek çok şey var. Ve en son konuşulacak şey kötü futbol. Başkanı, yönetilemeyeşimizi, futbolcumuzu, taraftar olarak kendimizi... Beşiktaş, bu gece kazanamadı diye üzülmüyorum. Kaybedilen puanlara değil, bambaşka şeylere üzüntüm. Kazanılması artık zor olan şeylere. Ve bunların hepsine dair benim de söyleyeceklerim vardı. Lakin, maçın bitimiyle Gökhan Değirmenci'nin Şeref Bey'in çimlerine yığılmasını aklımdan çıkaramıyorum.

Bundan 10 gün önce Burası Kapalı'dan Eser, bilgilendirmişti bizleri. Kayserispor-MİY mücadelesi sürerken, Gökhan'ın babası ne yazık ki aramızdan ayrılmış. Gökhan da, babası da Beşiktaşlıymış. Babamızın en büyük arzularından biri de oğlunu Beşiktaş forması ile izlemekmiş. Ömrü yetmedi bu arzusunu görmeye. Fakat oğlu bugün gösterdiği mücadele ile Şeref Bey'de kendi takımının kazanmasında büyük rol oynadı. Maçın bitimiyle de Şeref Bey'in çimlerini gözyaşları ile ıslattı. Bizlerin de içini parçaladı.

Umarım bu gece ki gözyaşları, hayat boyu mutluluklar olarak geri döner Gökhan'a. Tekrar başı sağolsun, babamızın da ruhu şad olsun.


13 Ekim 2011 Perşembe

Oğuz Çetin'e Sorular


Geçtiğimiz günlerde İbrahim Toraman, milli takıma alınmaması ile ilgili kimi eleştirilerde bulundu. Bazı oyuncuların kredisinin sonsuz olduğundan, yani seçilmek için performansa bakılmadığını dile getirdi. Durumu Toraman özelinden çıkarırsak, pek de haksız sayılmadığı gün gibi ortadadır. Milli takım, çokça uzun zamandır "birilerinin" takımı konumundadır. Kimi oyuncular, performanslarına bakılmaksızın her daim çağırılmakta. Aynı şekilde Anadolu takımlarından her hangi birinde oynayıp, düzenli istikrar sağlamasına rağmen hiç çağırılmayanlar var. Ya da bir hazırlık maçında yalandan çağırılıp, sonra hiç akla gelmeyenler.

Benim için varsa yoksa Beşiktaş'tır. Milli takımı önemseyip, ciddiye almaktan çok çok seneler önce vazgeçtim. Milli takım, beni heyecanlandırmıyor, kendimden bir parça bulamıyorum. Zihniyeti, işleyişi, içine aldığı oyuncuyu, hocayı soktuğu kalıbı sevmiyorum. Bununla birlikte, kendi takımımın oyuncusu hakettiği dönemde onun için çok önemli olan bu payeyi almadığında kızıyorum. Yoksa Beşiktaş'tan oyuncu alınmış, alınmamış zerre umrumda değil. Hatta, bizden oyuncu almasın aman sakatlanırlar diye endişelenirim. Ancak profesyonel bir futbolcu için kıymetli bir alan olduğunu da bilirim. Oyuncum adına üzülürüm, o üzüldüğü için.

Toraman'ın seçilmemesi bu dönem ile ilgili değil sadece. Çok uzun zamandır nedense tercih edilmiyor. Üst düzey stoper olduğu iddiasında değilim; ancak hiçbir zaman haketmediğini söylemek de büyük haksızlık olur. Kimlerin ısrarla seçildiğini düşünürsek.

Aynı şekilde Necip, geçen sene gösterdiği performans ile A takıma seçilmemiştir. Necip gibi genç oyuncular için çok daha mühimdir bu. Gelişimlerini ilerletmek adına mühimdir. Onun gibi oyuncuları diri tutmanın, çıta altına düşmemesini sağlayan unsurların başında gelir.

Durumu Beşiktaş ile sınırlı tutmayalım. Mesela Gaziantepspor'daki Olcan, geçen sene ligin en iyi adamlarından biriydi. Bu çocuk, bu performans ile seçilemediyse, daha nasıl bir performans sergilemeli? Olcan, kendi kendine dememiş midir, şimdi çağırılmadıysam bir daha hiç çağırılmam heralde diye. Senenin en çok süre alan adamlarından biri olan Kayserisporlu Hasan Ali, kendi takımında dahi oynayamayan mevkidaşının çağırıldığını görüp, kendisini göremeyince ne düşünmüştür acaba? Örnekler artabilir gitgide. Akla ilk gelenleri saydım sadece.

Tekrar konunun başına dönelim. Toraman'ın açıklamalarından sonra Oğuz Çetin de yanıt vermiş hemen. Tabiki de yanıt hakkı olacaktır. Ama sırf yanıt verirken kullandığı üslup, kurduğu cümleler bile onun seçimlerinin ne derece yanlı olduğunun kanıtı.

"Kişiler ve isimler hiç önemli değil. Bu konuda konuşmayı sevmiyorum ancak bu konuda şöyle bir örnek verebilirim. Türk futbolunda önemli yer almış bir kişiyim. 19 yıl Türkiye liginde oynadım, 26 yaşında ilk kez A milli formayı giydim ve 70 kez milli oldum. Milli takım kaptanlığı yaptım. 1999'da Sayın Mustafa Denizli'nin milli takımın başında olduğu dönemde milli takıma alınmadım ve hiçbir zaman da konuşmadım. Dolayısıyla duygulara hakim olmak lazım. Kimin hakkında konuştuğuna dikkat etmek lazım. Ama ben her zaman bu tip gençlere hoşgörülüyüm. Gençler, heyecanlılar, istekleri, arzuları var. Ama öncelikli olarak kendi performanslarına bakmaları gerekiyor ve bu tarz eleştiri yapan oyuncuların o mevkide oynayan oyunculara bakması gerekiyor. Uygun görülen, inandığımız oyuncuları bünyemize alıyoruz. Tabii ki Toraman gibi oyuncular da performansını yükseltirlerse, üstün başarı gösterirse, özellikle takımında oynamaya başlayıp orada gözümüze girerse o da milli takıma tekrar girebilir."

Bu söylenenler doğrultusunda kendisine sormak isterim:

1- Bu konuda konuşmayı sevmiyorum dedikten sonra kendisiyle ilgili "sözüm ona" bir örnek vermek, kendini yüceltmeye çalışmak yüksek egonun bir sonucu mudur?
2-1999'da milli takıma alınmadığını söylerken bizlerle dalga mı geçiyor, şaka mı yapıyor? Çünkü Oğuz Çetin, 1963 doğumlu. 1999 senesinde 36 yaşındaydı ve 1 sene sonra aktif futbol hayatını sonlandırdı. 99 senesinden örnek vermek ancak şakacı bir kişiliğin örneği olabilir.
3-Ülkemizdeki oyuncuların kimin hakkında konuşup, konuşmayacağına dair yazılı bir liste var mıdır? Var ise bilgilenmek isteriz.
4-Gençlere hoşgörü.. Toraman, 30 yaşında. Mesleki anlamda genç değil. Bu soru değil, bir hatırlatma.
5- Eleştiri yapan oyunculara, kendi mevkilerinde oynayan diğer oyuncuların performansları ile kendilerininkini kıyaslamayı tavsiye etmek güzel bir öneri. Şu kıyasın değerlendirmesi hepimizi mutlu edecektir: Gökhan Zan, Servet Çetin?
6-Takımında oynayıp, gözümüze girerse Toraman'ı alırıza istinaden de: 5. sorudaki isimleri cepte tutarak, Yekta Kurtuluş ve Mert Günok'un nerede gözünüze girdiğini açıklarsanız bahtiyar oluruz.

Ancak ve Ancak


"Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz; ama herkesi her zaman aldatamazsınız! Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım!"

Süleyman Seba, 2000 senesinde Beşiktaş başkanlığına veda ederken, sözlerini bu cümlelerle bitirmişti. O zaman da etkilenmiştik, o zaman da kulağımıza küpe olsun bu laflar demiştik. Ancak aradan geçen 11 yıl sonrasında hiçbir zaman bu denli tokat hissiyatı oluşturmamıştı bu satırlar.

Başkanından, yöneticisine, sporcusundan, taraftarına... Herkes önce kendi vicdanına hesap verecek. Ve Beşiktaş, bizim bildiğimiz, sevdiğimiz Beşiktaş olarak yola devam edecekse, o vicdanlardan ak çıkanlar ile devam edecektir.