28 Aralık 2014 Pazar

Beşiktaş Umudu


Bundan 8 ay önce gözyaşları ile ayrılmıştı Konya'dan Bilic. Maç sonunda da "Emek verdikten sonra birilerinin sizin emeğinizin karşılığını almanıza müsaade etmemesi, benim için kabul edilmesi inanılmaz bir şey. Bu ilk kez olmuyor. Futbolda kazanırsınız, kaybedersiniz, puan alır ve puan kaybedersiniz, bunlar başka şeylerdir. Bu birçok kez yaşanabilir. Ama bu akşam ne yazık ki, emek verdiğimiz bir durum varken, emeğimiz elimizden alındı. Emeğimizin karşılığını alamadık. Kızgın değilim ama çok üzgünüm. Ama şunu söyleyeyim; bizi öldüremezler. Üstesinden geleceğiz. Bu yolun sonuna kadar mücadele edeceğiz" demişti.

Bu akşam yine Konya'da değişik bir maç oldu. Ama gördük ki gerçekten bizi öldüremeyecekler. Her geçen gün üstüne koyarak, inanarak ilerleyen bir takım var.  Bunda gözyaşlarının da payı var hoca. O yüzden teşekkürler. Ne bizi öldürebilirler, ne de umudumuzu söküp alabilirler. 
 

11 Aralık 2014 Perşembe

Severim Seni Beşiktaş




Ruhum, ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemalidir,
Ruhum onun, o dışımdaki alemin bende akseden hayalidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayal
Bana ışığı vuran yarimin cemalidir.

Nazım Hikmet

14 Ağustos 2014 Perşembe

Süleyman Seba Gitti



 İslam Çupi'nin 15 Şubat 2000 tarihli yazısı.

"Ey tribünün bir kısmını dolduran Beşiktaşlı olmayan Beşiktaşlılar, ey bağırma özgürlüğü olan Beşiktaş rozetli Beşiktaşlı olmayan Beşiktaşlılar, ey sadece sahadaki takımın derecesine bakıp bir kulübü şampiyonluklarla ölçüp, başka taraflarını görmeyen Beşiktaşlı olmayan Beşiktaşlılar, o “Defolup gitsin” dediğiniz adam artık koltuğundan kalkmış boşluklara hiçliğe gidiyor. Kendini ve kongreyi halis gözyaşlarına bulayarak…

Sizin “Defolup gitsin” dediğiniz, benim ve benim gibi İstanbul’un ve Beşiktaş’ın en eski halini bilenlerin baştacı ettiği sevgili Süleyman Seba, Şeref Stadı’nın kuzu kadar fareli soyunma odalarından aldığı Beşiktaş’ı, on altı yılda Türkiye’nin tesis bakımından saraylarla donatılmış bir spor kurumu yapan yüce insandır. Siyah-Beyazlı camiada, şimdiye kadar hiçbir başkanın ve yönetim kurulunun başaramayacağı işlerin altını imzalamış sevgili Süleyman Seba’ya bir tarihi teşekkürü az gören, bütün bu Beşiktaş eserlerinin altında mala ve tuğlası bulunan insanı inkar edenler, önce ne İstanbul doğumlu ne İstanbul terbiyesi almış bir aileden gelmek yerine, İstanbul’u sonradan istila etmiş taşra Beşiktaşlılarıdır.

Yoksa babası ve annesi Akaretler’de doğmuş ve kendisi de o yörede büyüyerek Beşiktaş’a sevdalanmış bir futbolsever, o yokuşun başından ortasına kadar yürüdüğünde, 1939′un Beşiktaş’ını zihnine getirir. O balçık stadın, iki yılda bir Hakkı kaptanın ayak dürtüleriyle yongası koptuğu için kale direkleri değiştiğinde, bu yenilenme aşkına bayram yapan taraftarları anımsar sonra sadece o yokuşta yükselen siyah-beyazlı dev tesislere bakıp sevgili Süleyman Seba’ya binlerce teşekkürü vefa borcu bilir. Süleyman Seba, tarihinde sadece zaman zaman sahada şampiyonluklar kazanmış bir kulübü Kartal’dan Ümraniye’ye, Erikli’den Yeşilköy’e kadar uzanan hinterlandda bir tesis devi yapmıştır. Şampiyonluklar gelecek nesiller için sadece arşivlerde kalan övünmelerdir ama gelecek siyah-beyazlı nesiller için Beşiktaş, İstanbul’un çeşitli yörelerine dağılan tesislerdir. Bunun mimarı on altı yıl sonra bir kısım Beşiktaşlı olmayan Beşiktaşlışların “Defolup gitsin” diye kötü uğurladıkları Beşiktaş tarihinin en büyük başkanı Süleyman Seba’dır.

Duydu dolu sözcüklerle kararını ilk defa Milliyet Sorumlu Müdürü Zeki Çol’a açıklayan sevgili Süleyman Seba, çok üzgün bir ifade ile en çok “Defolup gitsin” ibaresine takılıp kalmıştır. Bu kadar hizmet eden başkan, eğer 1940 senelerinde İstanbul’da yaşasa idi, o halk böylesine tesislerin altında kırk gün kırk gece fiesta yapar, bu eserleri bu kente kazandıran insana tapardı.

O eski İstanbul ve o eski insanlar yok artık… Başkanlığı bırakması, hem Süleyman Seba için hem de Beşiktaş için doğacak bir özlemin başıdır. Aranırsa, iki üç yıl sonra Süleyman Seba’yı bir daha geri getiremeyiz. Çağırsak da geri getiremeyiz, ağlasak, sızlasak da geri getiremeyiz. İnşallah Beşiktaş böyle bir özlemle baş başa kalmaz, bundan sonraki günlerinde…"

Yastayız


Beşiktaş... Fitbol... Eski dostlar... Kimsenin adamı olmayın... Beşiktaş'ı üzmeyin... Şerefli ikincilikler... MAF... ve daha binlerce şey.

Babasız kaldık.

Not: Çizim Gökçen Eke'ye aittir.

25 Temmuz 2014 Cuma

20 Temmuz 2014 Pazar

Ters Köşelerin Penaltıcısı Vedat Okyar

13 Ekim 1968'de Kara Kartal'ın o yıllardaki penaltıcılarından Vedat Okyar, ligdeki ilk penaltı golünü yeni geldiği Bursaspor'a 2-2 biten maçta atıyordu.

Arkaya doğru yatarak penaltı atma stiline sahip olan Vedat, kullandığı ceza vuruşlarının büyük bölümünde kalecileri ters köşeye yatırıyordu. 

Teknik bir orta saha oyuncusu olan Vedat Okyar, 1968-1975 yılları arasında 7 sezon Siyah-Beyaz formayı başarıyla taşıyordu. Bu sürede 253 maç oynayan Okyar, 21 gol atıyordu. Beşiktaş'ta olduğu sürede 1 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası, uzatmalarda Bursaspor'u 3-2 yendiğimiz ve kendisinin de yine bir penaltı golü attığı finalde 1 Başbakanlık Kupası ve 3 TSYD Kupası şampiyonluğu görüyordu.

Kaynak: 2008 Beşiktaş Takvimi

Bu bilgilerin sonunda "Vedat Okyar, hayatına spor yorumcusu olarak devam ediyor." yazıyordu. Keşke hayatta olsaydı da devam etseydi güzel yorumlarına. Önder Özen'e sahip çıkar, "bu güzel, dürüst, çalışkan delikanlıyı" destekleyelim derdi. 

Ruhun şad olsun Vedat Kaptan. Yokluğun hissedilmeyecek gibi değil.

15 Temmuz 2014 Salı

"Özen"siz Beşiktaş


Yapmadığın, dahil olmadığın şeylerle ilgili utanma, mahcubiyet hali çok fena. Çok yoruyor, çok hırpalıyor insanı. Canım Beşiktaşım bir süredir bu duyguyu sıkça yaşatır oldu. Önder Özen'in de gitmesiyle ayyuka çıktı bu durum.

Çok utanıyor ve bir o kadar mahcup hissediyorum kendimi. Çalışmak isteyen, kendi çıkarlarını değil de gerçekten bu kulübü düşünen, emeği ile anılmak istenen düzgün bir adamı yine o "çarka" teslim ettik. 

İyi ki geldin demiştik, keşke "iyi ki"li cümlelere devam edebilseydik. Nice Beşiktaşlının gönlünde bir ömür yerin çok başka olacak. Belki bir gün ha hocam...

Çok güzel demişsin vaktiyle hocam:"Futbolun adaleti vardır. Adil görünmemesinin nedeni, oyunun unsuru olan veya unsuru bile olmayan insanların çirkinliğidir."

Sen, bizi bağışla.
Yolun açık olsun.


29 Haziran 2014 Pazar

29 Haziran 1958 Federasyon Kupası Şampiyonu Beşiktaş

1957-1958 sezonunda Federasyon Kupası adı altında oynanan Milli Lig'de Beşiktaş, tek yenilgi ile finale çıktı. Finalde Galatasaray'ı her iki maçta da 1-0 yenerek şampiyonluğa ulaştı.

İstanbul takımları arasında oynanan eleme turları maçlarında Feriköy'ü 8-2, Yeşildirek'i de 1-0 yenen Beşiktaş ikinci tura yükseldi. 

İkinci turda kırmızı grupta mücadele eden Beşiktaş, oynadığı 6 maçın 5'ini galibiyetle, 1'ini de yenilgiyle bitirdi. Siyah-Beyazlı takım, İstanbulspor'u 4-2, 1-0, Beykoz'u 1-0, 4-1'lik sonuçlarla yendi. Demirspor'u ilk maçta 4-1 mağlup eden Beşiktaş, ikinci maçı 1-0 kaybetti ama finale çıkarak diğer grubun birincisi Galatasaray'la final oynamaya hak kazandı.

Finalin ilk maçı 28 Haziran 1958'de Cumartesi günü oynandı. Galatasaray'ın Turgay, Ergun, İsmail, Coşkun, Saim, Candemir, İsfendiyar, Suat, Metin, Kadri, Ahmet'ten kurulu kadrosunun karşısına Varol, Kamil, Münir, Gürcan, Özcan, Celal, Metin, Recep, K.Ahmet, B.Ahmet, Coşkun'dan oluşan 11'iyle çıkan Beşiktaş, 47. dakikada penaltıdan Recep Adanır'ın attığı golle 1-0'ı maçı kazandı.

İkinci maç hemen bir gün sonra oynandı. Mithatpaşa Stadı'nda 30 bin seyircinin önünde oynanan bu karşılaşmaya taraflar şu kadro ile çıktılar:
Beşiktaş: Varol, Kamil, Münir, Gürcan, Özcan, Celal, Yüksel, Recep, Metin, B.Ahmet, Coşkun
Galatasaray: Turgay, Ergun, İsmail, Coşkun, Saim, Ahmet, İsfendiyar, Candemir, Metin, Kadri, Suat

Varol'un Saim'in kullandığı bir penaltı atışını kurtardığı bu maçı da Beşiktaş, Coşkun'un 42. dakikadaki golü ile 1-0 kazandı ve şampiyon oldu.

Böylece Beşiktaş, ikinci yılında da Federasyon Kupası şampiyonu olarak bir kez daha Türkiye'yi Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda temsil etme hakkı kazanıyordu. İtalyan Remondini'nin çalıştırdığı şampiyon kadromuzda bulunan oyuncular şunlardı:

"Varol Ürkmez, Kamil Üzülme, Münir Altay, Bahattin Baydar, Gürcan Berk, Özcan Esinduy, Celal Soydan, Yüksel Herat, Sedat Kutlualp, Nazmi Bilge, Ahmet Özacar, Ahmet Berman, Coşkun Taş, Metin Erman, Vedat Özdemir, Recep Adanır"

Kaynak: Beşiktaş 1903-1992, 1903'ten Bugüne BJK (2008)

19 Haziran 2014 Perşembe

Haziran'da Bir Fidan





Karanlıkta gülümsedi bir çocuk
Belki çünkü karanlığı görmüştü
Belki çünkü karanlıkta görmüştü


Pazartesi günü, Berkin Elvan’ın kafasından gaz fişeğiyle vurulmasının yıldönümüydü.

Pazar günü, Berkin’in vurulmasından bir gün önce, bir başka çocuğumuz, İbrahim Aras, kafasını hedef alan bir ses bombasıyla vahşice katledildi.

Çocuklarımız ölüyor. Çocuklarımızın birer birer öldürüldüğü bir zamanın içinden geçiyoruz.

Çocuklara yönelik şiddete dikkat çekmek, öldürülmeye çalışılan çocukluğumuzla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla bir kitap hazırlandı.

Gelirinin tamamı, bir nebze de olsa katkı oluşturması dileğiyle Berkin Elvan’ın ailesine aktarılacak olan “Haziran’da Bir Fidan” kitabında; Yaşar Kemal, Cemil Kavukçu, Asa Lind, Mustafa Delioğlu gibi birçok değerli yazar ve çizerin yanı sıra Kadıköy Forum ve Dayanışmaları’ndan tanıdığımız arkadaşlarımız da yer alıyor.

“Haziran’da Bir Fidan” kitabı paylaşılarak çoğaltılmayı bekliyor.

Berkin İçin!
Öldürülen tüm çocuklar ve öldürülmeye çalışılan çocukluğumuz için!...




11 Haziran 2014 Çarşamba

Beşiktaş, Şeref'tir; Şeref, Beşiktaş'tır


"Ah dostum Şerafettin... Hastasın, biliyorsun. Yatakta olman gerekirken hala Beşiktaş, hala Beşiktaş. Beşiktaş seni öldürecek bu genç yaşta dostum." dedi Doktor Enver. İnce bir sesle "feda" dedi Şeref Bey ama kimseler duymadı.


15 Haziran 2014
Saat: 14:30 (Kazan yanında toplanma)
Saat:15:00 (Şeref Bey'in kabrinde anma)

9 Mayıs 2014 Cuma

Beşiktaş: 4 - Galatasaray: 3 (9 Mayıs 1992) Şampiyon Beşiktaş!



"Gordon Milne yönetimindeki Beşiktaş'ın, altın yıllarında üst üste üçüncü şampiyonluğunu kovaladığı 1991-1992 sezonuydu. Beşiktaş şampiyonluğa çok yaklaşıyor, önünde sadece iki engel kalıyordu.

Bitime 2 hafta kala İnönü'ye gelen takım iddiasız Galatasaray'dı. Mustafa Denizli yönetimindeki Sarı-Kırmızılılar haftalar önce şampiyonluk yarışında havlu atıyordu. Ancak Galatasaray hala güçlü bir ekipti. 

Beşiktaş, 9 Mayıs 1992'de sahaya çıkarken, kazanıp tur atmak istiyordu.  Ancak 24. dakikada beklemediği bir golü kalesinde görüyordu. Ceza alanına giren Arif, takımına bir penaltı kazandıyor, penaltıyı kullanan Yusuf, Galatasaray'ı 1-0 öne geçiriyordu. 

Beşiktaşımızın bu gole yanıtı çok çabuk geliyor. Şifo Mehmet, Bülent'in yanından geçip topu Hayrettin'in uzanamayacağı köşeye bırakıyordu. Devre 1-1 kapanıyordu.
İkinci yarı ise tam bir gol düellosu şeklinde geçiyordu. Bu devrenin ilk golü de Galatasaray'dan geliyordu. Iorfa'nın pasında İsmail topu ağlarla buluşturuyor, ancak yanıtımız yine gecikmiyordu. Ali ortalıyor, Mehmet düzeltiyor, Sergen şutluyordu: 2-2

55. dakikada Iorfa kaleci Bako'yu engelleyince boştaki topu Hamza ağlara gönderiyordu. Maçın hakemi Ahmet Çakar, bu tartışmalı golü verince Galatasaray 3. kez öne geçiyordu.

Ancak 3 dakika sonra, son derbi maçına çıkan Erhan Önal'ın hatalı pasını Feyyaz kapıyor, pasında Ali skoru bir kez daha eşitliyordu. Bu golden sonra Tugay kırmızı kart görüyor, Yusuf sakatlanıp, oyundan çıkıyordu. Galatasaray, sahada 9 kişi kalıyordu.

Beşiktaşımız tüm gücüyle yükleniyor, Galatasaray'ın direnecek gücü kalmıyordu. Mehmet'in kaptanlığındaki Beşiktaş, beklenen gole 82. dakikada kavuşuyordu. Şifo'nun golü üst üste 3. şampiyonluğun garantisiydi.

Beşiktaşımız bu maçta mutlu sona Bako, Recep, Gökhan, Ulvi, Kadir, Zeki, Rıza, Mehmet, Sergen, Feyyaz, Ali (Turan) kadrosuyla ulaşıyordu."

Kaynak: 1903'ten Bugüne Bjk (2008 Takvimi)


İslam Çupi'nin şampiyonluk sonrası yazdığı "Mutlu-Taş" yazısı:

"Seyirci, en büyük golcüdür futbolda. Bir elli yıldır İstanbul'da derbi maçı bir takımın 500 kişi ile, bir takımın 27 bin kişi ile temsil edildiği bir büyük oyuna sadece dün tanık oldu. Galatasaray'ın bir balkon taraftarı ile dün İstanbul olmuş Beşiktaş'la boğuşmaya yeltenmesi neye benziyordu biliyor musunuz? Arnavutluk'un kıta Çin'ine savaş ilan etmesine.

Tribünlerdeki Siyah-Beyazlı inanç, sahada oynayan Beşiktaş futbolcularına o derece gür akıtılmıştı ki ligin namağlup mangası, Galatasaray karşısında 3 kere mağlup duruma düşmesine rağmen, bu büyük oyunu, bu büyük kahırı zafere çevirerek, " en büyük kim? " sorusunun yüzölçümüne bütün ihtişamı içinde oturdu. 

Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'ye benzemiyordu futbolda. Fenerbahçe ve Galatasaray, futbolda Beşiktaş'a benzemek konusunda ne kadar tavır inadını sürdürürlerse, o kadar yıl daha ne Florya ormanında Aslan, ne Kalamış korularında Kanarya göreceğiz. İstikbal göklerindir ve gökteki Kartal'ındır.


Büyük maçından birinci devresi, büyük maç olmadı. Zemini kaplayan faul kapanı, mesleği profesyonel futbolculuk olan insanları bu kadar kolay yakalamalı mıydı? Hafta arası Juventus-Parma Tv'den olma futbolda bıktırıcı bir pres, korkunç bir saha blokajı ve kovalamaca olmasına rağmen zemin hastalar koğuşuna dönmedi. Çünkü İtalya'da olan "topu çabuk kontrol et, çabuk karar ver ve çabuk çıkar" diye özetlenebilecek bir futbol otomasyonu ne Türkiye'de vardı, ne de dünkü oyunda. Ta ki top penaltı noktasına konuncaya kadar.

Maçın ikinci devresinde, bir takımı öne geçiren, bir takımı sonra yakalatan goller, bir o kalede bir bu kalede patlarken, Beşiktaş ve Galatasaray maçına getirdiği gerilim ve yüksek heyecan, çokcası iki ekibin kendi yarattıkları bir artık değer ihtilali olsalar bile, kalite yüksekliğinde bir takım futbolcuların, rakiplerine tanıdığı talihsiz avantajların da rolü vardı.

Mevsime bir kaleci karikatürü olarak başlayan ama maçlar ilerledikçe Beşiktaş direklerinin arasına elddivenli bir kurtarıcı yetiştiren Bako, dün zaviyesi kapanması ve duruşu sabitlenmesi gereken iki uzak çapraz gole izin vermekle, Beşiktaş'ın bir nefes alan, bir nefe alamayan şampiyonluk çocuğuna en zor doğumu yaptırdı. Keza Galatasaray defansının gerisinde ve ortasında yer alan Erhan, Bülent gibi, Tugay ve Muhammed gibi.

Jübileye hazırlanan batılı Erhan'ın doğulu bir bacak olarak attığı geri paslar, savaşçı Bülent'in dün dalgın bir defans sulhuna imza atması, Muhammed ve Tugay'ın rakiplere verilmiş toplara nakliye servisi kurması, dünkü büyük maçın hatıra defterini tutanlar için hangi yorumlara açık kalacaktır bilemem.

Bildiğim tek şey, dünkü maçın iki kahramanının Mehmet ve Yusuf olduğudur. Haftalardan beri hem Beşiktaş'ı hem futboldaki en usta ve ters hareketleri taşıyan Mehmet, dünkü oyunda da zeminin her noktasına yıkılmış bir Beşiktaş'tan hep dirilikler götürerek, mevsim mesaisini şöyle bir sertifika alarak tamamladı. "Türkiye'nin en iyi futbolcusu"


Yusuf, antrenörsüz, gayesiz, önümüzdeki sezona da bulutlu gireceği belli olan Galatasaray'da, oyun ve mücadele kişiliğini en üst dozda tutan oyuncu idi. 

Beşiktaş'ta muhteşem Mehmet'in oyun ve şampiyonluk inancının peşine takılanlar da vardı. Hakkını yemeyelim bu listenin. Feyyaz, Ali, Rıza, Gökhan, Ulvi ve küçücük Sergen.

Mutlu son, bir portföy değil ki, otobüsteki yankesici mahareti gibi Beşiktaş'ın cebinden alınsın. Hele hiçbir maça gelmeyen, en büyük Beşiktaş muhafazakarı Süleyman Seba da dünkü oyuna geldikten sonra.

Bir anıt daha dikildi, dün...
Dikilitaş'tan sonra MUTLU-TAŞ"


Tribünlerdeki kimi pankartlar, " Sevgi, disiplin, dayanışma ve istikrar, Beşiktaş'ımızın farkı bunlar, Beşiktaşmatik 5 yıl garantili, Bulamadık bir ilaç bu aşka, Beşiktaş sevgisi bambaşka, Edirne'nin ardı bağlar, Kartal'a rakip olan ağlar, Şifo değil, şifasın."



8 Mayıs 2014 Perşembe

İyi ki Doğdun Metin Tekin



"Kendimi bildiğimden bu yana bir kez ağladım, o da Beşiktaş'ın şampiyon olduğu gün "
(18/03/1989 Milliyet gazetesi röportajından)

İyi ki doğdun, iyi ki bizim Sarı Fırtınamız oldun. Mutlu seneler efsane!

1 Mayıs 2014 Perşembe

1 Mayıs


Tüm işçi ve emekçilerin bayramı 1 Mayıs kutlu olsun!

16 Nisan 2014 Çarşamba

Ruhun Şad Olsun Baba Hakkı

Babamızı ölümünün 25. yılında saygıyla anıyoruz. Ruhun şad olsun baba.


Baba Hakkı'nın güzel anılarından bir tanesi:

Beşiktaş Kulübü İdare Kurulu, toplantıyı açabilmek için başkan Hakkı Yeten'i bekliyordu. Biraz sonra salona giren Hakkı Yeten, teker teker arkadaşlarının elini sıktı. Sonra kenarda oturan hanıma gözü ilişti. Genel Sekreter Enver Kaya'ya gözünün ucuyla işaret ederek "Kim bu?" diyordu. Enver Kaya, "Coşkun'un annesi. Transfer için gelmiş." deyince, Hakkı Yeten hayretini gizleyemedi.  


Yaşı kırkı aşmış, başörtülü, gözlüklü hanım devam etti: " Oğlum Coşkun'u Balıkesirspor'a transfer etmeye geldim. Size Altay'ın sağ açığı Ender'i getirdim. Ender, oğlumdan daha iyi oynar. Onu aramazsınız. Hakkı Bey, Coşkun size kaç yıldır hizmet etti. Evinden ayrı kaldı. Benim bir oğlum Anadolu'da mühendis, biri şarkta üsteğmen, biri İstanbul'da hukuk tahsil ediyor. Yanıma gelse gelse Coşkun gelebilir. Onun için bir hal çaresi bulun da oğlum bizim yanımıza gelip, Balıkesirspor'a transfer olsun. Siz, şampiyonluğu kazanırsak gitmesi için izin veriririz demişsiniz. İşte şampiyon oldunuz, artık bırakın oğlumu."

Yeten, Fehime Ehlidil'in sözünü kesti: Bu yaşıma geldim. O kadar top oynadım. İdarecilik yaptım. Babanın, ağabeyin, dayının, amcanın transfere karışıp, kulüp kulüp dolaştığını gördüm ama annenin transfer için bir kulübe geldiğini ilk defa görüyorum."

Not: 1967 senesinin Temmuz ayında yaşanan bu olaydan sonra Coşkun Ehlidil Balıkesirspor'a transfer olmuş ve Balıkesirspor'un simge isimlerinden biri olmuştur.


Affet Baba
Baba, Hakkını Ödeyemeyiz
Babaya Özlem
Kilometre Taşları / Hakkı Yeten

15 Nisan 2014 Salı

Beşiktaş'ın "Baba"larından Abdülkadir Ziya Karamürsel


"Ağabeyimiz, babamız; şeytan tüyüne sahip bir adamdı..."

Beşiktaş'ın 1909'daki yönetim kurulunda 2. başkan olarak görev yapan ve Hazine-i Hassa Müdürü, İstanbul milletvekili olan Ziyaeddin Karamürsel'in oğlu olan Ziya Karamürsel, 1900 yılında dünyaya geliyordu.

İstanbul Belediye Meclisi'nde 2. başkanlık yapan ve avukat olan Ziya Karamürsel, 1928-1948 yılları arasında Beşiktaş yönetiminde yer alıyordu. Karamürsel, bu yıllarda üç kez (1932-35, 1938-39 ve 1941) kulüp başkanlığı yapıyordu.

Beşiktaş'ın baba lakaplı başkanlarından olan Karamürsel, kırklı yıllarda 8 yılda 7 kez İstanbul şampiyonu olan takımın temellerini atan yöneticilerin  önde gelenlerindendi. Beşiktaş camiası tarafından çok sevilen Abdülkadir Ziya Karamürsel, Beşiktaş'ın 1960 şampiyonluk albümünde şöyle anlatılıyordu:

" Türk cemiyet hayatının, hele kulüp cemiyetçiliğinin nasıl fırtınalı geçtiğini hep bilirsiniz... Beşiktaş muhitinin cevval, zeki ve hareketli bünyesinde kongrelerimiz öylesine elektrikli geçer, dertlerimiz öylesine açığa vurulur, tenkit edilirdi. Bu ahvalde kurtarıcı, bir tatlı adam vardı: Abdülkadir Bey...

Abdülkadir Karamürsel avukattı. Fakat o, mesleki kudretinden çok evvel havayı ısındıran, dumanları dağıtan, ortalığa neşe ve ümit katan bir kudretle duruma derhal hakim olur, kırgınları barıştırır, meseleleri halleder, davaları kazanır bir şeytan tüyüne sahip adamdı.

Beşiktaş'ın ilk babası odur. Beşiktaş'ın her şeyi demek olan Şeref Bey, ona müthiş saygı ve sevgi beslerdi.

Top oynamamıştı. Vücudu ağırdı. Ama futboldan çok iyi anlardı. Maçları kaçırmazdı. Senelerce reislik etti. Ağabeyimizdi, babamızdı. Evindeki saz ve söz alemlerinde Beşiktaş'ın her derdi ve kederi giderilir, Beşiktaş geleceğe gene zinde ve dinç çıkardı."

"Baba" Abdülkadir Ziya Karamürsel, 15 Nisan 1948'de hayata gözlerini yumuyor, binlerce insanın katıldığı cenaze töreniyle sonsuzluğa uğurlanıyordu.

Kaynak: 1903'ten Bugüne BJK (2008 Takvimi)

Beşiktaşlılığı ile de tanıdığımız başarılı gazeteci Banu Güven de çeşitli röportajlarında dedesi Abdülkadir Ziya Karamürsel'den söz eder:

"Büyükdedem Ziyaeddin Karamürsel kulübün kurucularındandır. Dedem Abdülkadir Ziya Karamürsel ise şampiyonluk yaşanan 3 dönemde toplam 5 yıl kulübe başkanlık etmiştir. Mezartaşında ‘Beşiktaş’ın Babası’ yazar."

"İnsanın kökenlerine dair bilgi sahibi olmasının sadece bilgi olarak bir değeri var. Benim için çok değerli olan başka bir şey; anne tarafımdan büyük dedemin Beşiktaş Futbol Kulübü'nün kurucularından ve başkanlarından Ziya Karamürsel olmasıdır. Dedem 'Beşiktaş'ın Babası' olarak tanımlanan o da hatırı sayılır başkanlarından Abdülkadir Karamürsel. Bu da benim için önemli."

"Dedem Abdülkadir Karamürsel'in lakabını taşıyan bir sokak var Akaretler'de. Baba Efendi Sokak. Oradan geçerken dedeyi hatırlamak güzel." 

Ölümünün 66. yılında Abdülkadir Ziya Karamürsel'i saygıyla anıyoruz. 
Ruhu şad olsun.


11 Nisan 2014 Cuma

Slaven Bilic'in Gözyaşlarıyız




Beşiktaş için ağlamışlığım çoktur benim. Valerenga'dan sonra da ağladım, Rosenborg maçında Fransız hakem çocuk gözyaşlarımı akıttı, 2009 şampiyonluğunda içeride Fb maçını kaybettiğimizde de ağladım. Nicesi daha...

Bu akşam Bilic'in şu görüntüsü ise dağladı benim içimi. Taraftarlar, birbirleri gibi üzülüp, sevinirler de kendilerine biraz benzeyen bir topçu, hoca gördü mü haliyle sahiplenirler fazlasıyla. Ama ben hakikaten Bilic gibisini görmedim. Maçın sonunda kulübeye yığılan adam, son dakikadaki o gol sonrasında olduğu yere yığılan milyonlarca Beşiktaşlı'yı canlandırdı resmen.

Hakemler hata yapar, taraftarlar taraflı bakar da bir de kabak gibi ortada olan gerçek oğlu gerçekler vardır. Burada şu dakikadan sonra hele ki şu ruh halimle pozisyon vs konuşacak değilim. Kimseyi ikna etmek gibi bir durumumuz da yok. Ortadaki koca gerçeği görmezden gelen art niyetlinin bayrak taşıyanıdır zira. O bayrak da bizim semalarmızdan eksik olmuyor ne yazık ki.

Ülkenin 111 yıllık kulübünün, en popüler şubesinin hocası "bizi öldüremezler" diye bir açıklama yapıyorsa, bir zahmet dikkate alın. Bir zahmet, bu adam neden böyle bir şey söyleme gereği duydu diye düşünün. Ama lütfen sizi kim öldürmek istiyor gibi aptalca bir soru sormayın. Zeka seviyenizi bu kadar belli etmeyin. Niyetinizin kötülüğünü bu kadar bariz ortaya dökmeyin.

Bilic hocam, senin gözyaşların bizimkilere karıştı bu gece. Bizi öldüremezler hocam, bizi öldüremeyecekler. Biz, birlikte çok daha güzeliz.