30 Ağustos 2011 Salı

Born To Be Wild


Bundan kısa bir süre önce Ultras Project isminde bir proje hayata geçirildi. Kendilerini bağımsız bir sokak markası olarak adlandırıyorlar. İlham kaynakları için şöyle bir açıklamaları var: " Ultras Project’in beslenme kaynağı sokak ve ona ait alt kültürün öğeleridir. İçinde bulunduğumuz toplum dinamikleridir, mensubu olduğumuz tribün ortamı, sevdiğimiz filmler, okumaktan zevk aldığımız yazarlar, dinlemekten ve eşlik etmekten hoşlandığımız şarkılardır. Ultras Project tüm bunlardan ilham alır ve ürünlerine yansıtır." Daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler kendi sitelerini ziyaret edebilir. www.ultrasproject.com

Geçtiğimiz günlerde ben de bir adet tişört edindim. En uygun model de Born to be Wild oldu. İzmir'de yaşayan bir Beşiktaşlı olarak, Beşiktaş'a kavuşma anımın tamamı deplasman tadında. Semte adımımı atıp, Şeref Bey ile buluştuğum ana kadar hep deplasmana gidiyormuşum hissini taşıyorum. Ne zaman ki semtle buluşurum, o zaman ruhum arınıyor sanki. Tişörtü gördüğümde de bunlar düştü aklıma.

Evet, fonda da çalıyor şu an.
Born to be wild
Born to be wild

19 Ağustos 2011 Cuma

2012 Model Beşiktaş Tribünü


Maç günü akşam 7’ye kadar maça gidip gitmeyeceğimi bilmiyordum. Hali hazırda bir kombinem yoktu ve en yoğun teklif semtte bir pub’da maçı izlemekti.

Bir telefon geldi yakın bir arkadaşımdan ve o kritik soruyu sordu. Maça geliyor musun ? Bilmiyorum ben sana birazdan döneceğim diyerek biraz daha düşünme payı istedim.

Beşiktaş’a gitmek üzere yola çıktığımda maça gitmeye karar verdim. Bir bilet de benim için al diye telefon açtıktan sonra maç psikolojisine birdenbire girdim. Belki de herşey çok güzel olacak-tı.

Bak işte her zaman ki gibi Üsküdar-Kabataş motoru. Beşiktaş formalı herkes, heryer siyah beyaz. Mevsim de güzel ki sorma. Biraz sessizlik var ama olsun. Stadda çıkacak bir tezahurat ile atılır safralar.

Motorun arkasında iftarını sigara ile açan Beşiktaşlılara özenip bir sigara da ben yakıyorum. Sigara bitiyor ama o yol belki de ilk defa bitmiyor. 5 dakikada Kabataşâ giden motor yanaşamıyor bir türlü iskeleye. Sessizlik boğuyor artık.

Kabataş’a yanaştığımızda dünyanın en güzel kalabalığı karşımda. Çimenlerde iftarını atkısının-bayrağının üzerine serdiği yemek ile açıyor oruç tutanlar. Bilet almak için koşuşturanların arasına karışıp yolunu unuttuğumuz biletix gişesine doğru uzanıyoruz.

Herşey biraz daha normalleşiyor stad çevresini gördükçe. Askerlik ve askerliğin bitişi sezon sonuna denk gelmesiyle uzun bir ara uzak kaldığım atmosfer aynı heyecanında-güzelliğinde. Belki de herşey çok güzel olacak-tı.

Arkadaş ile buluşup bilet işi hallediliyor. Beşiktaş biletleri koleksiyonuma uzun yıllar sonra bir iç saha maçı bileti giriyor. Olsun. Eski açık numaralı tarafına yani son 6 yıldır olduğum tribüne girmeye karar veriyoruz. Hem tanıdık arkadaşlarda orada olurdu-mu ?

Fotoğraf makinamı almadan geldiğim ender maçlardan olduğundan aramayı kısa sürede atlatıp turnikeden geçmek üzere bileti görevliye teslim ediyoruz. Ve içerdeyiz. Sanki ilk defa maça geliyormuş gibi ya da bir milat’a tanıklık edecek olmanın heyecanı.

Çok net söylüyorum. Eski açık üst tarafa çıkan merdivenler hayatımda beni bu kadar hiç heyecanlandırmamıştı. O merdivenlerden yukarı çıkmak ve sahayı ilk gördüğümde kazılan bir tünelde ışığa kavuşmaktı belki de.

Maça gelirken yolda bolca karşılaştığım gurbetçi Beşiktaşlılar stadda da oldukça fazlalar. Yine aynı duruma bağlı olarak çok sayıda küçük yaşta beşiktaşlı, yavru kartallar.

Eski açık tribünde bir zamanlar 40-50 kişilik bir grupla bulunduğumuz yerde şimdi birbirini tanıyan 4-5 kişiyiz. Ama maçta öyle şeyler olacak ki ve öyle bir maç olacak ki herkes yeniden gelecek mabedine. Biz de kombine alacağız belki.

Ve maç başlar. Ayrıntılar Spor sitelerinde ve bloglarda vardır ...

Tribün mü ? Tribüncü adamların semtte cafelerde-publarda ya da evinde olduğu, ya da en iyi ihtimal açık tribünlere dağıldığı bir tribün mü ?

Tepki mi ? Kim gösterecek o akılı. Sözüm meclisten dışarı kim kaç metre koşmuş istatistiğini tutan adam mı yoksa yıllardır onbinlerce kilometre deplasman yapan adam mı gösterir o tepkiyi ?

Beşiktaş’ı bir başka seven adamların başka yerlerde olduğu tribünden bu dakikadan sonra anlamlı tezahurat-beste beklemek biraz hayal gibi. Pankart yine yapılır, çünkü oranın adresi belli. En fazla kendini tekrarlar tribün. Eyyamcı Hakem diyebilir ama öyle bir tezahurat daha çıkaramaz. Sevdan kitap olsun okulda derslerde diye de bağırır bu tribünler ama öyle besteleri çıkaracak adamları çıkaramaz.

Koca sezona dair planım 5-6 maça gitmek. Dün maça bilet alarak gitmem Cem Yılmaz’ın Herşey Çok Güzel Olacak filminde bar açma hayalleri doğrultusunda sandalyeleri alıp eve koymasıydı. Dün maç sonucu göstedi ki Pub-kahvehane köşelerinde Beşiktaş’ı izlemeye gayret göstereceğiz. Hazır resmi twitter hesabımız da açılmışken Beşiktaş’ı artık oradan follow ederiz.

Bırakmam Beşiktaşım Seni


- Kombine aldın mı? Yok, almadım. Nasıl alayım bu fiyatlarla?
- Dayanamıyorum, bilet alacağım bugün.
- Aylar sonra Beşiktaş'a kavuşma günü niye böyle durgun herkes?
- Forma da alamıyorum ki...
- Hah çıktı Beşiktaş! Şeref Bey'in sahibi geldi. Şort siyah, forma beyaz.
- Beşiktaş, seninle ölmeye geldik!
- Goool.... 19. dakika 03. saniyede
- Yapma be İsmail, olmayan penaltıya böyle sevilmez ki!
- Daha kaç tane kale vuruşunu taça atacaksın Rüştü?
- Ersan ve Bebe sahada olsaydı ne güzel olurdu.
- Quaresma, Kiev maçında ne kadar lüzumsuz bir kart gördüğünü anladın mı?
- Maçın en güzel atağı ve bir daha gol.
- Carvalhal, tatlı adamsın be hoca. Gol sevinçlerin, yerinde duramayan halin.
- Gidiyoruz Beşiktaşım, seni görmenin verdiği mutluluk ama adını koyamadığımız garip bir hüzün ile.

Tüm bunlar bir yana: Geçen sene bugün takımın hocası Schuster'di. Tam 1 sene sonra 3. hocası ile çalışıyor Beşiktaş. Bir de bol mevzusu var cebinde. Bu şartlarda ne kadar mutlu olunur, ileriki günlerde ne olacaktır hepsi bol soru işareti. Ruh halimiz biraz da Sivok'un gol sevincinde saklı.

Karanlık kuruldu geceye,
Bir ümit var yine içimde,
Kimsesiz bu puslu gecede,
Bırakmam Beşiktaşım seni.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Çok bunaldık be abi !



Şu zamanlar yeni transferlerin takıma adaptasyonunu merak etmek vardı. Hazırlık maçlarında yeni sezona dair umut beslemek. Yeni formaları heyecanla beklemek. Kombine için kredi kartı hesapları yapmak. Stadın yanından geçerken tarifsiz bir heyecana kapılmak.

Avrupa’da ki rakip ve rakiplerimizin kura çekimlerini sabırsızca beklemek. Çıkan takımın inceleme yazılarını araştırıp okumak. Kampı takip eden gazetecilerden kampla ilgili yorumları bir hevesle okumak. Necip’in efor testinden 1. Çıktığına sevinmek ya da aynı necip’in en iyi genç oyuncular listesinde 7. Olmasından dolayı 2 sene sonra nasıl bir topçu olacağını konuşmak.

Yeni sezonun taktiklerini yapmak, ilk onbirler karalamak. Alternatifsiz bölgeleri dert etmek. Paf takımından a takımına kaç oyuncu çıkar diye beklemek. Bu sene golcü sorunu çözüldü öngörüsüne bir kez daha kapılmak. Tandem tamamdır abi diyebilmek. Bu sene daha da kanatlanacağız diyebilmek.

Neşeli geçen kamp fotoğraflarından ‘’ ahaaa takımda dayanışma oturmuş. Önemli olan takım olabilmek gerisi gelir’’ ezberini bir kez daha tekrarlamak.

Her senenin ezberi bu sene bozuldu. Çok tadım-tadımız kaçtı . Savcı,telefon dinlemeleri, şike, teşvik, adalı, tayfur, metris, hapishane ziyareti, kulüp açıklamaları ... Bu gündemden dolayı diğer bütün alışkanlıkları-heyecanları unuttum.

Suçlu ya da suçsuz muhasebesine girmeye gerek bile duymuyorum. Bank asya ligide çok ürpertmiyor beni, suçsuzlukları ispatlanıp aklanma ihtimalleride derin bir coşkuya sevk etmiyor Şu şike gündemine kadar kombine fiyatlarına tepki göstermeme rağmen almaya niyetliydim. Hatta almak istemeyen arkadaşlarımıda teşvik etmeye çalışıyordum.

Ne avrupa hezimetleri, ne transfer rezaletleri ne de yönetimin saçma açıklamaları-politikaları bu denli savunmasız bırakamamıştı beni.

Asi ruh belgeselinde ayhan abinin o sözleri çınlıyor bazen kulağımda ‘’ Ben bazen Beşiktaş yenildiği zaman bir çocuk gibi sarılmak istiyorum Beşiktaş'a, kollamak istiyorum’’ . Ne olacak ki sevgimizden zerre mi eksilecek sanki diyip en zor şartlarda beşiktaşa olan bağlılığımız da Eve Dönüş filminden o sahne geliyor aklıma. Gözaltında ve işkence gören ve birbirini tanımayan iki adamın bulundukları durumu unutup, gazeteye sarılı ekmeği yerken beşiktaş haberine odaklanmaları,fenere yenildiğimizi öğrenince üzülmeleri, hoca’nın övünmek gibi olmasın ama tabi ki beşiktaşlıyım hem de gazhane tarafı kale arkası müdaviyim demesi.

Şu sıralar sanırım en güzeli yalnız başınıza sevmek Beşiktaş’ı. Ne rüzgara kapılmak ne de gereksiz tepkilere-savunmalara ihtiyaç duymadan. Nostalji şemsiyesinin altına belki de ilk defa girme gereği duymadan. Beşiktaş’ı bugünleriyle de sevebiliyorsam, bağlılığımdan birşey kaybetmiyorsam. Bir felaketten daha sağ çıkarız. Sen aklımıza mukayet ol kartalım.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Tutarsızlık


2 sene önce formalarda sırta reklam alınmaya başlanınca, Yıldırım Demirören bu eylemi başaramadı. Beşiktaş formasının arkasına kendi arzuladığı fiyatlarda reklam alamadı. Sonrasında da formaların arkasında "Türk Kızılayı"nın olacağı açıklandı.

Taraftar olarak bizlerin şikayeti yoktu reklam olmamasına. Canım Beşiktaş formasının üzerinde, bizden olmayan şeylerin azlığı mutlu eder bizleri. Demirören'in samimiyetsizliğinin de farkındaydık ama. Dürüstçe ifade etmiyordu Demirören. Ve işi kendi şovuna dönüştürüyordu. Bizim ilke edindiğimiz, yürekten inandığımız şeyi kendi ağzına sakız etmişti. O günlerde demişti ki: "Beşiktaş gibi bir kulüp senede 2-3 milyon dolar kazanacak diye sırtına reklam almaz. Türk Kızılay'ın reklamıyla gelecek hafta çıkacağız. Bu şekilde topluma Kızılay'ın önemini anlatmak istiyoruz."

Türk Kızılay'ı reklamı ile sahaya çıkılan ilk maçın ardından da açıklama yaptı Demirören: "Halk takımı olan Beşiktaş'a bu davranış uygun düşerdi. Çok gururluyum."

Resmi sitemizden de bir açıklama geldi: "106 yıllık tarihimiz boyunca birçok ilke imza atan kulübümüz, yine bir ilki daha gerçekleştirdi ve futbol takımımız, Türk Kızılayı'nı destekleyen formayla sahaya çıktı. Başkanımız Yıldırım Demirören'in daha önce açıkladığı gibi sosyal sorumluluk projelerinde yine öncü olmayı hedefleyen Beşiktaşımız, formaların sırtına reklam almak yerine 'Türk Kızılayı'nın tanıtımı ile sahada yer aldı. Birçok kulüp formalarının sırtlarına aldıkları reklamlarla ciddi gelirler elde ederken, Beşiktaşımız, Kızılay ile anlaşmayı tercih etti."

Bunların hepsi 2009 senesinde yaşandı. Bugün itibariyle soralım o zaman. Ne değişti?

Hani Beşiktaş gibi bir kulüp 2-3 milyon için sırtına reklam almazdı? Ne oldu fiyat mı fikrini değiştirdi? Sosyal sorumluluk projelerinin kıymeti mi azaldı bir anda? Halkın takımı olan Beşiktaş, dünya kulübü safsatası yüzünden kimliğini mi değiştirdi?

2011 itibariyle, Halkın takımı Beşiktaş'ın Şeref Bey'deki en ucuz kombinesi 700 Lira, arkası reklamlı Beşiktaş forması 95 Lira. Anlayan beri gelsin.