30 Ocak 2011 Pazar

Efsane Olabilmek

Trabzonspor ile oynanan maç öncesinde tribünler Sergen'e tepki göstermişti. Kendisi de "Ben, bunu haketmedim." diye açıklama yapti. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Durumu hak-hukuk ekseninde değerlendirirsek, Sergen epey bir zararlı çıkar.

Beşiktaş taraftarının Sergen'e neden tepki gösterdiği gayet ortada. Durum, gayet ortadayken ısrarla tartışmanın eksenini –meselenin özü eleştiri olmamasına rağmen - " adam Beşiktaşlı diye sizi eleştirmeyecek mi?", "100.yılda yaptıklarını çabuk unuttunuz." çıtasına getirenler var.

Önce şu eleştiri mevzusuna değinelim. Sergen'in eleştiri yüzünden tepki gördüğünü dile getirmek, duruma at gözlüğü ile bakmakla eş değer. Sergen, hocanın takım üzerinde uygulamaya çalıştığı sistemi yanlış bulabilir, yetersiz bulabilir, oyuncu kadrosunda yanlışlıklar görebilir ve bunların tamamını dile getirebilir. Bunda da hiçbir sıkıntı olmaz, olmasında da sebep yok zaten. Fakat Sergen'in yaptığı eleştiri değil. Sergen, nasıl can yakarım, nasıl yaralarım derdinde. Beşiktaş'ın hocasına, oyuncusuna saygı duymuyor. Mantıklı cümleler yerine " Schuster, ne yapmış yaaa, Guti, dünya yıldızı değil, Guti ne yapmış, Guti kadar bende oynarım" diyerek, hem saçmalamanın zirvesini görmüş, hem de kişisel hırslarına yenik düşmüştür. A2 takımı hocası iken, yollar ayrıldıktan sonra kendince bir yol izlemeyi tercih etmiştir. Fakat gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var. Sergen, şu an Beşiktaş yönetimine muhalif bir yapı sergilerken, eger çark 3 gün sonra lehinde işlerse, en büyük yönetim yanlılarından biri olmaya müsait kişiliktedir. Bknz:Sinan Engin.

Diğer noktaya gelelim. Kimse Sergen'in yeteneğini, 100. yıldaki katkısını inkar etmiyor, yok saymıyor ama Sergen'in bu katkılarının olması onu dokunulmaz da kılmıyor. En verimli zamanında kaprisi yüzünden Beşiktaş'tan ayrılıp, yıllarca rakip takım formalarını giyerek, en güzel yıllarını oralara harcadı Sergen. Yetmedi, doğuştan F.bahçeliyim dedi, yetmedi, orta parmağını Beşiktaş tribünlerine gösterdi. Gün gelip, Beşiktaş'a geri döndüğünde aynı tribün özkaynak etiketi yüzünden bağrına bastı. Aynı tribün o zaman vefalıydı da şimdi mi vefasız oldu?

Tribünümüzün en sevdiğim özelliklerinden biridir doğaçlama hareket eden yapıya sahip olması. Anlık hareketi en iyi uygulayan tribündür aynı zamanda benim için. Gönül de alır, kulak da çeker, tokatı da basar.

Bir de efsane karmaşası var. Efsane kime nedir? Efsane nasıl olunur?

Şöyle bir Beşiktaş tarihindeki Beşiktaş efsanelerine bakalım, akla ilk gelen isimlere: Şeref Bey, Baba Hakkı, Voleci Şeref, Süleyman Seba, Recep Adanır, Yusuf Tunaoğlu, Vedat Okyar, Metin Tekin, Gökhan Keskin, Rıza Çalımbay… Ve daha nice isim tabiî ki de. Bu isimlerin hiçbiri sırf sahada sergiledikleri performans ile Beşiktaş efsanesi olmadılar. Hepsinin başka başka hikayeleri, başka başka büyüleri var. Hepsi rakip takımlar tarafından saygı gördü, hepsinden söz ederken gözlerimiz doldu. Hepsinin Beşiktaşlı olduğunu cümle alem biliyor. Yeri geldi, kurdukları tek bir cümle yol haritamız oldu. Yeri geldi, şu an hayatta olmadıkları için üzüldük, emanet bıraktıklarına sahip çıkmayı ilke edindik.
Sergen’i böyle bir toplulukta nereye koyabiliyoruz? Benim koyabildiğim bir yer yok. Diğer isimlerin öncelikleri hep Beşiktaş olmuş. Yukarıdaki isimlerden Recep Adanır da Galatasaray’a transfer olmuştur. Galatasaray formasıyla Beşiktaş karşı sahaya çıkınca, Galatasaray taraftarları sevgi gösterisinde bulunmuş Baba Recep’e. Fakat Baba Recep, Beşiktaş tribünlerine gitmiş, eli yüreğinde. Sonra da Galatasaray tribünlerini selamlamış, ayaklarını göstererek. Yüreğim Beşiktaş için, ayaklarım Galatasaray için atacak demiştir.

Efsane olmanın yolu, tribün için Baba Recep’in tavrında, alttaki pankartta gizli.



Bir de şu var : “Ligin bitmesine 2 hafta vardı, kart sınırındaydım, Gs ile oynuyorduk, kart göreyim de erken tatile çıkayım dedim. Kim bunu diyen? Beşiktaş özkaynağından yetişmiş, sözde Beşiktaş çocuğu. Guti, Eskişehirspor maçında kırmızı kartı gördü diye yer yerinden oynadı. Ne profesyonelliği kaldı, ne de tatil planları. Sergen anlatınca hikayesini keh keh güldü millet. Aynı Sergen başka “komik” hikayesinde diyor ki: Kulüpte çekilişle araba veriliyordu, arabayı bana verin dedim, gol atarsan veririz dediler. Gol attım, herkes gole seviniyordu, ben arabaya. Bunu anlatınca sözü özü bir adam diyoruz biz, işimize öyle geliyor. Attığı frikik goller ile kendimizden geçtik her daim. Ama Sergen attığı o gollerden sonra Sinan Engin’e koştu her seferinde, sonra da anlattı. İddiaya girerdik bilmem kaç dolarına.

Sinan Engin ve benzer zihniyetteki hiç kimse Beşiktaş efsanesi değildir benim için. Sergen de bu yolu izlemeyi tercih etmiştir. İzlediği yolun getirileri-götürüleri olacaktır. Beşiktaş tribünü götürü kısmında yer almıştır.

Ve bir efsane der ki…

“"Hep efsane olmaktan bahsedilir ya...Efsane, yıllar aşıp yüzyıl öteye geçebilmektir.Bir çocuktur sizi o yıllar öncesine götürenya da efsaneleştiren.Biz nasıl Baba Hakkı'yı merak edip, onu araştırıp, neredeyse ellerimizle dokunduysak, yıllar sonra bir çocuğun bizi aklına düşürüp araştırmasıdır.Biz, o efsane içinde olan şanslı insanlarız.Yoksa efsane olmak ne haddimize.Tek efsane vardır o da Beşiktaş'tır...."

27 Ocak 2011 Perşembe

Ah Be Gülüm...

Geçen sene bugününü düşünse Ersan. 1 senede kaydettiği aşamayı düşünse. Hafifler mi üzüntüsü biraz da olsa?
Keyifle maçı konuşacaktık; ama Ersan'dan gelen tatsız haber her şeyin önüne geçti. Biz, seni bekleriz. Yeter ki pes etme.
Seni seviyoruz çocuk.
Sonradan gelen not: Şimdi gördüm, Golsüz Eşitlik'de Ceykun da aynı başlığı kullanmış, daha önce yazarak. Ersan'ın haberi sonrası ağızlardan çıkan ilk cümle bu olsa gerek.

Bir Baz Bulamadık



-Beşiktaş hangi takımı yenmeli ? Buca kötü takım, Trabzon yedek kadro. Büyükşehir'i yensek. Yok o da baz olmaz, olamaz. Dinamo Kiev'i yensek. Yok be Kiev 80'lerde Kiev'di.

-Ersan ... İyi oyuncu olması bir yana iyi karakterli bir futbolcu olduğu için bu denli seviliyor. Sakatlanıp sezonu kapatması büyük üzüntü yarattıysa hem bu nedenden dolayı hemde Toraman'ın gittikçe kötüleşen performansından...

- Buca maçından bir kare vardı. Gole sevinen sağlık ekibi. Bu maç önceside semtte Zabıta aracından Beşiktaş marşları dinleniyor ( askapuska nın anlatımıyla ), şairlerde ise stad güvenlik görevlisi demleniyordu. Semt Bizim Aşk Bizim.

- Ouaresma her maçın son 20 dakikasında takımdan kopuk görüntü çiziyor. Sanırım o dakikalarda değiştirilmesi kendisi ve Beşiktaş için en iyisi. Çok iyi topçu ama komple değil.

- Guti Kaptan, Başkan, Reyis, Abi, Dayı, Haz... Guti Sen bu takımın herşeyisin.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Gözünüz Aydın Yıkılıyor Mabed

Ne mutlu ki yıkılıyor o stad. Arada yine romantik-geri kafalı-nostaljik ( ! ? ) Beşiktaşlılar çıkar ve bu durumdan da memnuniyetsizliğini dile getirir ama olsun. Beşiktaş geri kalmamalı diğer büyüklerden.

Birkaç anı yazısı yazar kalemşörler, Reha MIhtar gözyaşlarına hakim olamaz canlı yayınlarda, Tuğrul aga arşivden çıkardığı eski fotoların ve videoların altına bir fon müziği yapıştırır. Daha büyük tarihler yazılacak yeni stadda temennisiyle iyiden iyiye herkes dahil edilir bu oyuna. Üzgünüz ama yeni stadda lazım artık ezberiyle başlar cümleler.


Avrosundan hallice bir sponsor bulundu mu hikayenin büyük kısmı tamamlanır. Bu kadar narkozu almış taraftar stadın ismi Demirören Arena dahi olsa dert etmez bekler dört gözle stadın içine girmeyi.


Uğruna sabahlanan Kapalı. Dost sohbetlerinde bir anı olarak anlatılır. Sonraları da Kale arkası tribünlerinden biletinin üzerinde yazan koltuğu aramak zorunda kalınca iç çekerek ''eskiden'' diyerek başladığın bir cümlede geçer en fazla.


Bize kalan bir Şairler parkı olur bir de Dolmabahçe Caddesi.

22 Ocak 2011 Cumartesi

2010 Ocak Beşiktaş'ı ve Şimdi




Geçen sene bu zamanlar Beşiktaş kadrosunda solda Tello sağda Holosko oynu(yamı)yordu. Tabata'dan altın yumurta bekleniyor, Serdar Özkan genç yetenek kontenjanından kulübede oturuyordu. Ramazan Özcan diye bir adama Beşiktaş'ın kalesi emanet edilmişti. Takımın 2 tane güven veren oyuncusu vardı Sivok ve Ernst. Yedek kulübesinde Uğur İnceman-Erkan Zengin felan vardı. Yusuf'un dar alan çalımlarıydı en efektik görselimiz. Beşiktaş'ın her maçta ender gelişen atakları ve maç başına 1 gol ortalaması. Delgado'nun sözleşmesi dondurulmuş. Sağda solda bir sürü kiralık oyuncumuz vardı. Kongre öncesi camiada sıkıntılı bir hava hakimdi.

Ben iyi ki askere gidiyorum diyerek uzaklaşıyor ve kaçıyordum buralardan.


Bugün sağda ve solda bir Simao oynuyor bir Quaresma. Orta sahada sanatın 8. dalını sergileyen Guti. İleride Almeida ve Nobre çift forvet. Hocamız canımız ciğerimiz Schuster. Beklerde bir genç yetenek İso bir alman dinamo Hilbert. Kalede yıllarca güvenebileceğin Cenk. Yedek kulübesinde geçen senelerin banko adamı Ernst ve Bobo. Sivok ise sakat. Fernandes de bonus Portekizli. Artık çatır çatır top oynuyoruz. Bu takım yine yenilir ama bu futbolu oynadığı için. Yenilsen bile kızabileceğin oyuncu sayısı çok az.

Askerliğimin bitmesine izin sonrası daha 3 ay var. Bu Beşiktaş bırakılıp gidilir mi diyorum.

20 Ocak 2011 Perşembe

Dalgacık ile Yakamozun Masalı


Beşiktaş güzelliklerinden bir tanesi daha...

Siyah-Beyaz sayesinde tanışıp, hayatımıza merkezden dahil olan Beşiktaşlı güzel abimiz Levent Turhan Gümüş'ün kitabı raflarda yerini aldı.

Kendimizi her daim şanslı saydık, Levent Abi'yi tanıdığımız için. Şimdi kardeşlerimiz ve yeğenlerimiz de çok şanslı.


Dalgacık ile Yakamozun Masalı

Masallar uzun uykularından uyandılar

Masallar aslında uyumaz. Yarattıkları büyüleyici dünya çocukların güzel uykusunda geceler boyu tekrar tekrar çiçeklenirken, anlatılmış her bir masal da başka başka masallara bürünmek üzere kendi yolculuğunu sürdürür. Bir gece bin bir geceye uzar, bir masal bin bir masala dönüşür.

Levent Turhan Gümüş’ün masalları da Kafdağı’nın ardında yıllar süren uykulu yolculuklarını tamamladılar. Başka başka masallar haline geldiler. Çocukların uykusuna karışmak üzere Can Çocuk kütüphanesinin raflarında yerlerini aldılar.

Dalgacık ile Yakamozun Masalı bu masalların ilki. Zamanlardan bir zamanda, denizlerden bir denizde bir başına, sessiz sakin yaşamını sürdüren küçücük bir dalgacığın masallar diyarındaki yolculuğunu, heyecan dolu serüvenlerini anlatıyor. Karar vermek, tedirginlik, göze almak, kuşku, arayış üzerine dalga dalga bir hikâye.

Levent Turhan Gümüş, 1959’da İstanbul Beykoz’da doğdu. Çocukluğu ve ilk gençliği, o yıllarda denizleri, koruları, dereleri ve tepeleriyle gerçek bir masal dünyasını andıran Boğaz kıyılarında geçti. Ailesinin kökenlerinin çok uzaklardan, Kafdağı’nın ülkemizdeki kolları Kaçkar, Altıparmak, Sis Dağı, Karçal ve başka dağlardan getirdiği masallarla erken yaşlarda tanıştı. Bu masalların büyüttüğü kendi masallarından ilkini uzun yıllar sonra yayınevimizden yayımlıyor. Yazarın Işıklı Kaplumbağa Adası ve başka masalları önümüzdeki yayın döneminde Can Çocuk kütüphanesinde çocuklarla buluşacak.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Taşnak, Çutaksız


Kirpiklerimin bir tarafı bir kaldırımda,
Diğer tarafı karşı kaldırımda akasya ağaçları.
Rüzgar bile yok, bulutlara yaslanmışım…
Bıraktığın gibi durmuyor bu dünya,
Bahar geçiyor, yaz geçiyor, ama sen geçmiyorsun.
Yumsam gözlerimi rüya, açsam serap oluyor bütün dünya.
Gitmekle kalmadın, benimle dünyanın arasını açtın.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Mutlu Seneler


Adam, izne geleceği zamanı biliyor. Doğum günümde geleyim de, ilgi odağı olayım derdinde. Tamam be seviyoruz işte seni:)

Beşiktaş'ın hayatıma kattığı güzelliklerden biri de edindiğim kardeşlerim, dostlarım. Aynı takıma gönül vermiş olmamız, bizi bir şekilde bir araya getirdi. Zamanla takım gönüldaşlığının yanına tonla sıfat eklendi.

İyi ki doğdun Güzel Marmara:)

16 Ocak 2011 Pazar

Oynayın Gayri


Şafak olmuş 111. Yine geldik İstanbul'a. Lig sonuna yetişip işimizi piyangoya bırakana kadar ilk maçta yerimizi alarak son yılların en iştahlı Beşiktaş'ını izleyeceğiz.

Pascal'ın hoca olmuş versiyonu Der Onkel ( almanca dayı anlamına geliyor :D ) sağolsun yıllardır Beşiktaş'ın üzerine sinmiş olan ürkek futbolu lugatımızdan sildi. Haklı olarak ülke futbolunuda eleştiriyor ve bu eleştirisi karşısında yurdum yazarları birden vatan savunması yapar gibi adamın üzerine çullanmaya kalkışıyor. Denizli Fink'le Alex'i kitledi diye 3-0'lık maçı bile tu-kakalamaya kalkışanlar aynı adamlardı. Futbol Şuster ile güzel. Beşiktaş Der Onkel ile daha bir Beşiktaş.

Portekizliler gelmesi ne kadar güzel ise takımda Latin Amerikalı kaypak oyuncu bırakmamakta o kadar güzel olur. Sözüm Bobo için meclisten dışarı. Biz onu Mabedin Avlusunda bulduk. Tigana'nın bize emaneti. S.Özkan ve Batuhan'dan bile daha altyapı Beşiktaşlısı. İcabında çeker gider ama o gol sonraları kaldırdığı parmağını başka bir Toto ligi takımının formasının altında kaldırmaz. Bobo candır-ciğerdir yani, kontenjanıda vardır, krediside. Koftiden Mert ya da Mehmet olmamasıda kaypak olmadığının en güzide örneğidir. Onun kıvraklığı sahadadır. Bobo Dursun, Marco-Marcio ve Çin Malı Brezilyalı Tabata Gitsin.

Cenk denilen güzel çocuk geçsin kaleye. İyi kaleci olmasada olur hep böyle İyi insan olsun yeter. Hakan'ın hep aynı sahneyi oynayan o tavrı yüzünden birgün ''benim yüzümden'' diye dellenip formayı yırtmasından korkmuyor değilim.

Rıdvan ve İsmail'den oluşan iki genç bek hayalimizde el sallaya sallaya güle güle diyor bize. Bu duruma bir tek Üzülmez üzülmez. Bir de toto liginde kendine başka bir takım bulamayacak olan ve asla güven vermeyen Erhan Güven. Üzülmez istediği kadar hata yapsın dokunulmazlığı var, en fazla ibo söyle ne içtin diye geçiştirilir. Ama Erhan 2. yarının tek ıslıklanabilecek topçusu kıvamında. Belki de taraftara bir tane günah keçisi lazım kontenjanından takımda tutuluyordur.

Alman Ernst, hem saçsız kralımız hem maden işçimiz. Seni o yedek kulübesinde görmek koyuyor adama. Sen varken Manuel felan fuzuli , bağlamışız senle otomatiğe zati. Biz senle sevdik ön libero denilen zıkkım mevkiyi. Dar gelir o yedek kulübesi sana.

Sivok bir stoperde olması gereken hünerlerin hepsine sahip neredeyse. Artı olarak ara ara dengesiz müdaheleleri var ki Deli ile aynı bardaktan su içmiş olmasına bağlıyorum. Lakin Toraman Kaptan ne hala tam bir stoper ne de üzülmezin bardağından su içme istihkakı çıkmamıştır. Ama gel gör ki ayarsız enerjisi ile başlı başına izlenmesi gereken bir adam. Ersan-Sivok ikilisisinden bir başyapıt çıkabilir.

Takımın Gerard Depardieu'su Roberto Hilbert. Arada kaynayan adam. Ciğerini soyunma odasında bırakıpta sahaya çıkan çılgın. Daha iyi orta açabilseydin Real Madrid'de oynayacağını belki sen bilmiyorsun ama biz biliyoruz. Olsun. Senin gibi yıkılmayan adamlarda lazım. O alman disiplini denen şeyi size şırıngayla mı veriyorlar bilmem ama senin biraz dozajın fazla olmuş. Orta açamasanda arada gülsün yüzün. Gidecek gibi durma.

Nihat. Gelecek vaad eden genç yetenek olarak sunulmadan sahaya çıkıp çatır çatır top oynayan genç Nihat. Ve yeniden o çocuğu beklediğimiz 32 yaşındaki Nihat. Biz yanlış senaryoya bel bağladık galiba. Tersine bir işleyiş olmadı-olmayacak. Forma o genç Nihat'ın üzerine bol geliyordu, şimdi ki dar geliyor. Bu bile ters orantı. Keşke diyorum keşke o forma yeniden üzerine bol gelse.

Quaresma denilen kırık herif. Liseden arkadaşlarını toplayıp kavgaya giden veletler gibi daha da bir özgüven patlaması yaşıyorsun artık. İyi de sen bu kavga denilen şeyi tam bilmiyorsun ki yırtıyorsun ikide bir adaleni. Siz çete değilinde tayfa olun, kanka olun. 5 çayına gider gibi gidin rakiplerin üzerine. Kırık olmanıda seviyoruz ama sahada olduğun sürece.

Almeida'nın kafa golleri için tripod kursun foto muhabirler. Şutları için ise en fazla kask önerebilirim.

Simao. Portekizliler içinde en güvendiğim, en futbolu bileni ve en istikrarlı olacak olanı. İlk 6 maç içinde sakatlanmazsa lige adapte olur.

Guti. Senin için bir Beşiktaşlı şiir yazmış zamanında, sen daha buralara gelmeden.
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
allaha inanmaktır.


Haz.Guti. Bu takıma senin gibisi gelmedi, kolay kolay da gelmez. Senin gibiler yeryüzüne fazla gelmez aslında. Sen hep ol. Sergen olsaydı da koşmasaydı, pas atsaydı derdik daha bir kaç seneye kadar. Ta ki seni görene kadar. Unuttuk Sergen'i felan. Bize futbolun ne kadar güzel birşey olduğunu gösterdin. Biz sağa sola top dağıtan heriflere Paşa demişiz, Fas'dan Baya almışız. Onları izlemişiz. Senin oynadığın futbol sanatın 8.dalı.

Taraftar çıldırdı Takımı görmek istiyor ...

15 gün kadar İstanbul'dayım. ne kadar Beşiktaş sığdırırsak bu kısa zaman dilimine o kadar iyidir. Yeniden merhabalar.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Bobo Gitmesin


Cartelete ve Golsüz Eşitlik’de Bay Kerahet, Bobo üzerine kelamlarını dile getirince, hem yarattıkları sinerjiye dahil olmak, hem Bobo aşkımızı bir kez daha dillendirmek, hem de halihazırda yakama yapışmış, beni bırakmayan üşengeçliğimden kurtulmak için fırsat doğdu.

Bobo, gitmesin.

Aslında çok uzatmayıp, tek kare fotoğraf ve tek cümle ile ne hissettiğimi anlatabilirim diye düşünüyorum. Ama yok yazma aşkı gelmişken yazayım, sonra ara ki bulasın.

Bobo, gitmesin. Giderse ağlarım.

Hep bizim çocuk gözüyle baktım Bobo’ya. Sanki özkaynaktan yetişmiş gibi. Gencecik yaşta, ülkesinden oldukça uzakta başka bir ülkeye gelen bu adam, resmen kendi evladımız oldu. Geldiğinde ismiyle dalga geçen futbol ulemaları oldu, Sanlı Kaptan, “Beşiktaş taraftarı Bobo’nun gönderilmesi için Taksim’e yürümeli.” dedi. Herkes bir şeyler dedi, bu adam, bir gün bile çıkıp, abuk sabuk konuşmadı. İşine baktı. Kendi vatandaşlarının tonla mazereti oldu hep, geciktiler. Kayınbiraderimin dişi ağrıyor, halamın oğlunun eline kıymık battı gibi bahanelere başvurmadı hiç Bobo.

Bobo, gitmesin. Gol attıktan sonra kollarını sağa-sola sallayan adamı özlerim.

Özkaynak dedik ya, çok kıymet veriyoruz, oradan gelen adamın formanın değerini daha bir başka hissetmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bobo’yu böyle betimleme sebeplerimden biri bu. Adamın burayı sevdiğini, taraftarı sevdiğini ve kulübe bir bağlılık duyduğunu düşünüyorum. Bana hep bunu hissettirdi. Özkaynaktan gelmek illa ki mühim; ancak asıl mühim olan geldiğin yerin ve bulunduğun yerin kıymetini bilmek. İşte yakın tarihten bir örnek: Serdar Özkan. Gs’ye gittikten sonra demeç verdi, zaten Gs seçmelerine katılacaktım da bik bik… Ankaragücü ile imzalarsa ne diyecek acaba? Aslında Ankara’da seçmelere katılacaktım da, meğer Ankara başka bir ilmiş mi diyecek?

Bobo, gitmesin. Yeğenim, Bobo’yu çok seviyor.

Yapılan transferler ile hepimizin başı döndü, etkilenmedim diyen adam yalan söyler. Bu sarhoşluk, Bobo’yu kıymetsiz konumuna soktu taraftarın belli bir kesminde. Gol ortalaması kaç, istikrarlı değil, süratli değil, O’nu özel kılan bir özelliği yok vb. şeyler okudum, duydum. Bunları söyleyen adamların, Bobo’nun yedek kaldığı maçlarda “ abi, Bobo nasıl yedek olur ya, anlamıyorum ya” dediğinden eminim. Aynı şekilde tribünler Boboooo, Boboooo diye bağırırken de eşlik ediyorlardı.

Bobo, gitmesin. Bir Nisan akşamı pencereden izledim golünü, hala unutamıyorum.

Nisan 2007’de Fb ile kupa mücadelesi, Şeref Bey’de. Maçı izleyemiyorum, skordan haberim yok. İletişim fırsatını elde ettiğim anda telefona sarılıyorum. Maçtaki arkadaşlarımın hiçbiri açmıyor, şansımı televizyondan izleyenlerden yana kullanıyorum. Gol yok henüz yanıtını alıyorum. Hızlı hızlı adımlar ile neredeyse koşarcasına yürüyorum. Yakında balık lokantaları var. Yeşil zeminin cama vuran görüntüsünü görüyorum. Birkaç saniye sonra cam kenarındayım, kafamı uzatıyorum bir kare görebilmek için. 1-2 dk geçiyor. Sonra Delgado’da top, daha sonra Bobo. Sonra gol, sonra gol sevinci, sonra keyifle birbirine vurulan kadehler. Az önceki adımlarımın aksine çok yavaş yürüyerek, uzaklaşıyorum. Şeref Bey nasıl yıkılıyordur diye düşünüyorum, içim içime sığmıyor. Ulan Bobo, ulan Bobo diye yolu bitiriyorum. Liverpool maçında delirircesine sevinç yaşadık. Sevinç anında insanlar birbirlerine şiddet uyguluyordu:) İzmir’deki kupa finalinde, harika golünü atarken, kalenin arkasındaki tribünde olmayı şanslı saymıştık.

Gitme be Bobo.

3 Ocak 2011 Pazartesi

İstikbalin Başkanı


Bazen güne sebepsiz çok keyifli başlarım, derken 1-2 güzel şey de olur. Oh, mis kıvamında dolaşırım. Sonra dingil bir müşteri gelir, öyle bir şey yapar ki, tüm keyfimi, neşemi alır götürür. Gün, bir an önce bitsin diye bakarım.

Bugün de takım günler sonra idmana çıkmış. İdman fotoları keyfimin artmasına yetti. Bakıyorum, nasıl da özlemişim. Öğleden sonra da imza törenine odaklandık. Oyuncular heyecanlı, güzel şeyler söylüyorlar vs.

Sonra...
Yıldırım Demirören, küçük oğlunu da getirmiş imza törenine. O kareye dahil olmasını istiyor, "İstikbalin Başkanı" diyor. Keh keh efekti ile. Sıtkım sıyrılıyor, keyfim kaçıyor. Yapıştın yakamıza illet hastalık gibi. Her fırsatta param da param, çocuklarımın rızkı, bırakınca paramı alırım ertesi gün... İki dakika, seni unutarak keyif almak bile mümkün değil, inatla hatırlatıyorsun.

Beşiktaş başkanlığı, padişahlık sanki. Sanki o koltuk babanın malı. Gerçi bu gidişle küçük Demirören " evet, babamın malı" diyecek.

Çok Özledik Be Abi


Hay canını sevdiklerim, öyle böyle değil özlem...