30 Mayıs 2012 Çarşamba

Son 4 Feda Tişörtü

Son 4 Feda tişörtü için sorumuz: Beşiktaş'ımızın ilk kaptanı ve teknik direktörü kimdir?

Yanıtlarınızı lütfen yorum kısmına bırakınız.

Gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz. Aldığımız mailler bizleri çok mutlu etti. Hepinize tek tek teşekkür ederiz.

Şimdi Bize Hazan

YD'yi ibra edenler, sabote etmeyin UEFA'ya gidelim diyenler, Beşiktaş'ın üye sayısının kolaylaştırılmasını eleştiren Divan Kurulu Üyeleri, tüm bu olan, bitenler karşısında YD'ye biat edenler, senetlerin altına imza atan Ertunç Soğancıoğlu ve en çok sen YD, en çok sen. Tez zamanda sizlerden hesap sorulması dileğimiz. Aynı zamanda bu dilek, Beşiktaş'ın mevcut başkanının ve yönetiminin ilk görevi olmalı.Bundan sonrası bahanedir, laf-ı güzaftır.

109 senelik Beşiktaş, hatalı mali bilgilendirmeler yüzünden (ve ne yazık ki bu hatalar insani ya da yanlışlıkla yapılan hatalar değil) suçlandı ve ceza aldı. Şeref Bey'i, Baba Hakkı'yı ve nice güzel adamı çıkaran kulüp, bir de YD'yi çıkardı. En büyük ceza bize budur.

Not: Feda tişörtleri için bugün 13-13:30 arası soru yayınlayacaktık. Soru saati 21'e kaydırılmıştır. Anlayışla karşılayacağınızı umuyoruz.

29 Mayıs 2012 Salı

Günün Üçüncü Sorusu

Efes galibiyeti sonrası kolay bir basketbol sorusu bu sefer. Beşiktaş Erkek Basketbol Takımı'nın şampiyon olduğu 1974-1975 sezonundaki tek yabancı oyuncusu kimdi?

Soruyu doğru yanıtlayan ilk 4 kişi Feda tişörtlerinin sahibi olacak. Yanıtlarınızı yorum kısmına bırakınız lütfen. Bir sonraki soru yarın saat 13-13:30 arasında sorulacaktır. Tişört sayısı 16'ya yükselmiştir.

Feda Tişörtleri İçin Günün İkinci Sorusu

Beşiktaş'ımız, Şampiyonlar Ligi Grupları'ndaki ilk galibiyetini kime karşı, hangi skorla kazanmıştır?

Soruyu doğru yanıtlayan ilk 4 kişi Feda tişörtü kazanacaktır. Yanıtlarınızı lütfen yorum kısmına bırakınız.

Bir sonraki soru, bugün 22:00-22:30 saatleri arasında yayınlanacaktır.

Günün İlk Sorusu

Feda tişörtlerinin  4'ü için günün ilk sorusu: Beşiktaş'ımızın futbol şubesinde gelmiş, geçmiş en fazla forma giyen oyuncu kimdir?

Yanıtlarınızı yorum kısmına bırakabilirsiniz. Doğru yanıt veren ilk 4 arkadaşımız tişörtlerin sahibi olacaktır.

Bir sonraki soru bugün 16-16:30 arası yayınlanacaktır.

Not: Tişört sayısı 15'e yükselmiştir.


28 Mayıs 2012 Pazartesi

Efes Pilsen'i Neden İstemiyoruz?


 Her sene dönem dönem Beşiktaş ile Efes Pilsen'in birleşeceği yönünde haberler çıkar. Gündemi bir süre meşgul eder. Sonra yalanlama gelir, vs., vs. Bu, kısır döngü halinde ilerler. Taraftarın bir kısmı duruma olumlu bakarken, bir kısmı (ciddi bir kısmı) şiddetle karşı çıkar. Erkek basketbol play off serisi devam ederken, yine böyle bir dedikodu cereyan etti. Tesadüf o ki şimdi final serisinde Efes Pilsen ile şampiyonluk mücadelesi vereceğiz. Şimdi tam da sırası neden Efes Pilsen'i istemediğimize dair dile getirmenin.

 Arkadaşımız Cihan Güngör'den rica ettik, konuyla ilgili bir yazı yazması için. O da sağolsun bizleri kırmayarak, hem konu hakkında eskiye dair bilgiler verdi. Hem de kendi arşivinden görseller paylaştı. Buradan da teşekkürlerimizi sunmayı bir borç biliriz.

"Ülkemizde basketbol yıllar yılı iki zıt kutubun birbirini çekmesiyle ilerledi: Müessese takımları  & Kulüp takımları.

Müessese takımları, ligi ve federasyonu "yatırım yapıyoruz, karşılığını da bekliyoruz" mantığıyla yönettiler. Maç saatinden yayıncı kuruluşun yorumcusuna, federasyon seçimlerinden gözlemci atamalarına kadar ipler onların elindeydi. Çünkü daha çocukken öğretilen iğrenç yasa burda da geçerliydi; parayı verip düdüğü çalıyorlardı. Müessese yöneticileri, paraya aç spor kulüplerinin elindeki iyi oyuncuları alıp "başarı" kazanıyorlardı, yani yatırımlarının karşılığını alıyorlardı. Şirketler arasında oynanan şampiyonluk maçlarının bedava + ücretsiz ulaşım olanaklarına rağmen, 150 – 200 kişiye oynandığı yılların birikimi değil midir halen basketbol maçlarında "goolll" diye bağırılması?

Şirketler varoluş nedenleri gereği para kazanma hırsı taşıyacaklardır; işte tam da bu hırsları nedeniyle spora bulaşmamalıdırlar. Yıllarca kupalara ambargo koyan Eczacıbaşı'nın 92-93 sezonunda ligden çekilme hikayesi hafızalarımızda yerini koruyor. Önce yılların şampiyon kadrosunu çeşitli bahanelerle dağıtarak takımın son sıralarda olmasını sağladılar; sonra da "aldığımız ilke kararı" diyerek şubeyi kapattılar. Çünkü artık farklı müesseseler de reklamın en karlı yolunun, insanların sempatisini kazanmanın en kolay yolunun spordan geçtiğini anlamışlardı. Eczacıbaşı rakip istemediği için basketboldan çekilip, voleybola ambargo koydu. Çünkü her müessesede olduğu gibi Eczacıbaşı'nda da "spor" makyajı altında para kazanma hırsı yatıyordu. Hiçbir zaman "sporun ve sporcunun dostu" olmadılar.

Türkiye'de gelmiş geçmiş en iyi basketbol takımını Tofaş kurmuştu. Lig ve kupa şampiyonluğunun yanı sıra Koraç Kupası'nda finale çıkmışlardı. Ancak çoğu müessese takımının kullandığı "Avrupa zaferlerinin ülke sporuna katkısı" balonunu da kendileri söndürmüş oldular: Şampiyonluktan sonra ligden çekilme kararı aldılar. Tofaş ilk değildi; Nasaş, Paşabahçe ve diğerleri... Bahaneler farklıydı ama sonuç aynıydı. Artık daha fazla kar edemeyeceklerini anladıkları noktada "içlerindeki spor sevgisi" bir anda yok oluyordu.

Geçmiş yıllarda da var olan, ancak yasanın kapsamının genişletilmesiyle birlikte müesseseler daha karlı bir yöntemi, sponsorluğu tercih etmeye başladılar. Artık idareci bulup, takım kurup, "Türk sporunu destekliyoruz" yalanıyla zahmetli işlere kalkışmak yerine, parayı bastırıp kulüplerin adlarını kiralamaya başladılar. "Bütün dünyada sponsorlar var, Barcelona da bile", "İyi oyuncular getirmek için başka çaremiz yok" bahaneleri, olası taraftar tepkilerini engellemeye yönelik çokça kullanılır oldu. Maalesef taraftar da popülerlik rüzgarına kapılarak, dünyada en çok değer verdiği takımının adının pazara çıkartılıp kiralanmasına göz yumdu. Forma renklerinin değişmesinin konuşulduğu ortamlarda "armanın peşindeyiz" bahanesiyle taraftarı yönlendirmeye çalışanlara sorulan "2 milyon fazla verilip armanın değişmeyeceğinin garantisini kim verebilir?" sorusu yanıtsız kaldı. En son "3 hece 8 harf sadece Beşiktaş" diye ne zaman bağırıldı hatırlayan var mı?

*

Türkiye basketbol tarihinde ne idüğü belirsiz, yapısal durumu halen muamma olan birleşme ise Fenerbahçe Ülker adındaki takım oldu. Zaman zaman gündeme sokulup rafa kaldırılan Beşiktaş & Efes birleşmesi de tekrar konuşulmaya başlandı.

Beşiktaş'ta ne zaman seçim olsa Tuncay Özilhan'ın adı hep ortaya atılır; bir dahaki seçim gündemine kadar da adı sanı duyulmaz. Başkanlığını, daha doğrusu patronluğunu yaptığı Efes'in Beşiktaş'a yakın olmasını, amiyane tabirle torpil geçmesini kesinlikle beklemiyoruz. Ancak kulübünün Beşiktaş'a olan düşmanlığının da anlaşılabilir bir tarafı olmadığını düşünüyoruz.

Hafızasını biraz zorlayanlar, yıllardır Efes – Beşiktaş maçlarında olan biteni gayet iyi hatırlar. Son dönemin maçları daha net hatırlandığı için biz biraz daha geriye gidelim istedik:



 98-99 sezonunda Ayhan Şahenk'ten bir kare. Beşiktaş, 'anlı şanlı' Efes önünde maçın bitimine 2 dk. kala 8 sayı öndedir ve maçın seyri birden değişir. Önce dönemin Efes idarecisi Pano Natof'un  tribünden gayretleriyle, Beşiktaş benchine teknik faul çalınır. Buna itiraz eden Woolridge'e de teknik faul çalınarak (5. faulü) oyun dışında bırakılır. Duruma isyan eden taraftar sahaya inince de maç dakikalarca durur, art arda teknik faullerin sonucu Efes maçı kazanıp normal sezonu lider bitirmeyi garantiler. Son bir not daha: Bu maç da tıpkı 2011-12 final serisinde olduğu gibi hafta içinde oynatılmıştı. 



Bu foto ise Ahmet Fetgeri'den, 97 yılına ait. Foto altı yazı aslında her şeyi özetlemiş. Futbolda Çakar, Beyaz vb. Beşiktaşlı'ya ne ifade ediyorsa basketbolda da Öget, Söylemezoğlu, Ankaralı isimleri onu ifade ediyor. Ahmet Kandemir, dayanamayıp isyan edince kendini saha dışında buluyor ve Efes maçı çok da zorlanmadan kazanıyor.

 Federasyon alttan hakem yetişmesinin önünü tıkıyor, az sayıdaki birinci lig hakemi "Türkiye'nin en iyileri" olarak lanse ediliyor ve Efes ülke sporuna hizmet verirken önünde engel bırakılmıyor.

Son olarak Efes'in Beşiktaş'ı 83-41 yendiği maça dair şunu hatırlatmak istiyoruz. Hiçbir önemi olmayan maçta, farkın olabildiğince fazla olması için son dakikalarda üst üste mola alıp maçı çığrından çıkaran Aydın Örs'ü, boş üçlüğü kaçırıp maçın farkının biraz daha fazla olmasını 'engelleyen' Hidayet'e aptal diye bağıran Efesli yöneticileri ve takımın bu hırsını ayakta alkışlayarak kutlayan Tuncay Özilhan'ı unutmadık.

*

2011-12 sezonun finalinde rakibimiz Efes. Her Beşiktaş maçında yaptıkları gibi yine federasyonla kafa kafaya verip maç programını kendilerine göre ayarladılar. Tatil gününe denk gelen sadece 1 maç var; hafta içi maç saatleri 19:00; daha ilk maçtan seyirci kotası koydular ve sadece 4000 Beşiktaşlının maça gitmesine izin verecekler. Biletix'in sitesinden Efes tribününe bilet satılmayacak ve böylelikle daha fazla Beşiktaşlı'nın maça girmesini engellemiş olacaklar. Efes'in karakterini yıllardır iyi bildiğimiz için tüm bu olanlara şaşırmıyoruz. Bu uygulamaların hiçbirisini ne Galatasaray'a, ne Fenerbahçe'ye, ne de başka bir kulübe yapmamalarını, onların ahlakını ve içlerindeki spor  sevgisini ispatladıkları için biraz da sevinerek karşılıyoruz.

Artık Efes'in ve Tuncay Özilhan'ın adı asla Beşiktaş'la anılmasın. Diğerlerinin gittiği Kasımpaşa'ya kadar yolları var."


13 Kartala Feda Tişörtü

Bu sadece feda değil, bir vefa hikayesi aynı zamanda. Yarın, gün içerisinde soracağımız sorulara doğru yanıt veren 13 kartal yürekliye Feda tişörtlerinden armağan edeceğiz.

Bu hikayenin içinde Beşiktaş var, feda var, vefa var ve Beşiktaş sayesinde tanışıp, hayatlarına birbirini dahil eden kartal yürekliler var. Şairler Parkı, bu güzel adamlara aracı oldu. Kesinlikle bir sponsor işi değil. Tam anlamıyla gönül işi. Her birine tek tek teşekkürü borç biliriz.

O kartal yüreklilerden "FEDA"!

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Beşiktaş Mücadeledir





















Çok şey yazılır, çizilir; lakin şimdi keyif zamanı. Marmara'nın objektifinden kısa bir Beşiktaş zafer fotoromanı.

Not: Fotoğraflara tıkladığınız orijinal, harika boyutlarına ulaşabilirsiniz.

18 Mayıs 2012 Cuma

Feda Olsun

"Ah dostum Şerafettin... Hastasın, biliyorsun. Yatakta olman gerekirken hala Beşiktaş hala Beşiktaş. Beşiktaş seni öldürecek bu genç yaşta dostum" dedi Doktor Enver. İnce bir sesle "FEDA" dedi Şeref Bey; ama kimseler duymadı..."

Şimdi herkes duysun diye sıra bizde. Beşiktaş'ım, sen çok yaşa, canım FEDA olsun sana!

www.fedazamani.com

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Gökyüzü Bizim



Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü,
Deniz gibidir gökyüzü,
Aldırma gönül, aldırma.

11 Mayıs 2012 Cuma

Utanç ve Gurur



Bu videoyu izlerken çok utandım. 109 yıllık kulübün hentbol takım kaptanı, yöneticisine hakkımızı verin diyor. Utku abi, rica ediyorum diyor, çocukların hepsi aç geziyor diyor. O bunları söylerken, sanki bu takımı bu derece sahipsiz bırakıp, hakkını vermeyen benmişim gibi hissediyorum. Söylediği cümlelerin hiçbir kelimesinde abartı yok. Bu takım oyuncuları, paralarını alamadıkları için bankadan kredi çekti, o krediyi ödeyemedikleri için evlerine o çirkin kağıtlardan geldi-benim adını bile anmak istemediğim-, evliliği zarar gören oldu parasızlığı yüzünden. Yani çocuklar gerçekten çok zor durumda. Utandım, çok utandım. Tek umudum, orada bulunan yöneticilerimiz de utanmıştır umarım. Evet hali hazırda onların bir suçu yok; fakat düzeltmek, iyileştirmek ellerinde.

Utancımın yanında garip bir şekilde de gurur var. Saha dışı ile saha içini karıştırmayan oyunculara sahip olmanın gururunu yaşıyorum. Parasını alamadığı için bunu sahada ödetmeye kalkmayan oyunculara sahip olmanın gururunu yaşıyorum. Yöneticisine şikayette değil, ricada bulunan bir oyuncunun kaptanımız olmasına gururlanıyorum. Dünya'nın en beyefendi hocası Müfit Arın'ın yeni yönetime sırf o an yanlarında oldukları için teşekkür etmesinin gururunu yaşıyorum. Takımı ve yöneticileri hep beraber "Beşiktaş" demeye çağırmasına mest oluyorum. Aylardır para almayan yabancı oyuncumuz Zelic'in şampiyon diye haykırmasına gözlerim doluyor. Orası küçücük bir soyunma odası, şampiyonluğu şampanyalar patlatarak kutlamıyorlar. Biz, üzerimize düşeni yaptık, siz de yapın diyorlar.

Beşiktaş'ın kendi içerisinde bu denli dramatik bir hikayesi varken, futbol takımının başarısızlığına istinaden yapılan yorumlar da "paralarını alamıyorlar" artık geçerli bir not değil benim için. Kulübümün bütün şubelerinin oyuncularının ödemesini düzenli almalarını isterim. Bu sözleşmeleri tek taraflı yapmadılar, verilen sözler tutulsun isterim, haklarını alsınlar. Lakin, haklarını ararken ahlaklı olsunlar da isterim. Hükmü sahada uygunsuzca kessinler istemem. Çünkü bir taraftar olarak paralarını alamamalarının sorumlusu ben değilim, nice arkadaşım da değil. Haklarını alabilmeleri için taraftarlar olarak yanlarında oluruz, destek veririz. Parasını alamadığı halde sahada mücadele eden oyuncuyu baştacı ederiz. Fakat yalandan rol keseni, yalandan sakatmış gibi davrananı, saha içerisinde kendi kuralları ile hareket edeni de unutmayız. Artık unutmayız. Çünkü bizim gözlerimizi açan bir hentbol takımımız var.


9 Mayıs 2012 Çarşamba

Beşiktaşlı Babalar ve Evlatlar

Müfit Arın ve oğlu

İbrahim Demir ve kızı

Ramazan Döne ve kızı

Ercan Aşıkoğlu ve kızı

Dünün istisnasız en güzel kareleri. Hocamızın ve sporcularımızın, senenin başarısını hayatlarının en kıymetli varlıkları ile yaşamaları Beşiktaş sayfalarında her daim yerini alacaktır.

Öyle bir sevda ki senin uğruna,
109 senedir babadan, evlada

8 Mayıs 2012 Salı

Şampiyon Beşiktaş Hentbol




Filmin sonu değişmedi. Sadece bu sefer senaryoya biraz gerilim eklendi. Beşiktaş Hentbol Takımı, Türkiye Kupası'ndan sonra lig şampiyonluğunu da elde etti.

Bu takım için defalarca yazdık. Maaş alamadıklarından, malzeme sıkıntılarından, tutulmayan sözlerden, buna rağmen her seneyi zaferle kapadıklarından. Bu takım Beşiktaş'ın gerçek efsanesi olmuştur çoktan. Bu takımı izleyenler, bilenler tarihe tanıklık ediyor. Altın bir döneme canlı şahit oluyoruz.

Takımın hocası Müfit Arın ve yardımcısı İlker Şentürk'e şahitlik ediyoruz. İyi Beşiktaşlı iki hoca. Şeref Bey'in anmasına gelecek kadar Beşiktaşlı, kendinden ürün isteyenlere "yok" diyememe utancını yaşamamak için Kartal Yuvası'ndan ürün alıp, yollayacak kadar duyarlı.

Sahada Beşiktaş var. Çok Beşiktaş hem de. Takımın başında da Beşiktaşlılar var, çok Beşiktaşlılar. Bu şubede yaşananlar aracılığıyla bir kez daha görülmüştür ki: Beşiktaş'ın hocası Müfit Arın, İlker Şentürk gibilerdir; Tayfur Havutçu gibiler değil.Ve sırf bu yüzden bile hentbol takımının elde ettiği sonuçlar çok önemlidir. İçinde bolca Beşiktaş'ı, Beşiktaşlı'yı barındırdığı için.

Ve bizler de bu mutluluğu, onuru yaşatan oyuncularımıza, teknik ekibimize teşekkür ediyoruz. Her sene bizlere nice güzellik yaşattıkları ve öğrettikleri için.



Mutlu Yıllar Sarı Fırtına



İyi ki doğdun Sarı Fırtına. İyi ki doğdun yaşayan efsane. İyi ki varsın ve iyi ki bir kuşağın çocuklarının adı "Metin".

Bugün, çok sevdiğim bir yavru kartalın da doğum günü. Hayat, onu hep güzelliklerle karşılaştırsın. Uzaklara selam olsun.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Beşiktaş Güzellemesi

9 gündür tam bir Beşiktaş güzellemesi yaşıyoruz. Elde edilen skorlardan bağımsız, Beşiktaş arması için mücadele eden insanlar.

- 29 Nisan günü erkek basketbol takımımız ve engelsiz basketbol takımımız, kazandıkları müsabakalar sonucunda Avrupa Şampiyonu oldular. Her iki şubede YD dönemi boyunca maddi sıkıntılar ile boğuşmak zorunda kaldılar. Düzenli maaş ödemesinden mahrum kaldılar, kimi zaman aylarca para alamadılar. Engelsizlerimiz şampiyonluğa uzanırken, takımda hiçbir yabancı oyuncunun olmaması da mühim bir ayrıntı.

Erkek basketbol takımımız, senelerdir yönetilememek yüzünden sezonları heba etti. Şubedeki maddi sıkıntılar, oyuncuların ayrılmasına sebep oldu. Sene başında da 3 oyuncu sırf haklarını istediklerini, yönetimin restini kabul etmedikleri için zorunlu idmana tabi tutuldular. O oyunculardan Serhat Çetin'in ellerinde yükseldi kupa. Gönül isterdi ki, Beşiktaş isminin yanında "Milangaz" olmasın. Beşiktaş'a en büyük zararı verenler, kendini kahraman gibi görmesin.

- Günlerden 3 Mayıs. Futbol takımımız, Şeref Bey'de Fenerbahçe ile karşılaştı. Maç öncesinde Beşiktaş'ın Fenerbahçe'ye maçı satacağını söyleyenler, ima edenler maç sonunda Beşiktaş'ı onurlu mücadelesi için tebrik ederiz; ama bakalım Galatasaray'a karşı ne yapacaklar demeye başladılar. Bukalemun ve çakal bu ülke topraklarının en gözde hayvanı olmuştur hep. Bizim ise yanıtımız hep aynıydı: Şort siyah, forma beyaz; Beşiktaş, asla yatmaz.

-Ve dün, 6 Mayıs. Beşiktaş, hentbol, basketbol ve futbolda birbirinden mühim müsabakalara çıktı. Ligi namağlup bitirmiş olan hentbol takımımız, şampiyonluk yolundaki play off müsabakasında ilk yenilgisini almış, seriyi 1-1'e getirmek için kazanmak zorunda olduğu bir mücadeleye çıkıyordu. Hani şimdilerde futbol için deniliyor ya bu play off nerden çıktı diye, mevzunun hası hentbolde dönüyor. Daha evvelden böyle bir uygulama yokken, son birkaç senedir bu kural geldi. Her sene şampiyonluğu parselleyen Beşiktaş coştukça, playoff çıktı, müsabakaları alakasız yerlerde oynatmak çıktı. Sonuç değişmedi orası ayrı. Süleyman Seba'da telafisi olmayan bir maça çıkan Kartallarımız, rakibini 27-25 mağlup ederek, son maça taşıdı seriyi. "Bu alemde ekol, Beşiktaş hentbol" gerçeğini hissettirerek.


Basketbol takımımız ise play off serisinin ilk maçında harika bir galibiyet aldı Fenerbahçe karşısında. Kaçırdığımız 21 serbest atışla durumumuzu zora sokarken, mücadele etmekten tek bir an bile imtina etmedi takımımız. Maçı uzatmaya götüren harika bir sihirli el, uzatmada özkaynak evladının oksijeni ve finalde aynı sihirli elin noktası. Beşiktaş: 96 - Fenerbahçe:94

Üstüste 2 güzel galibiyet sonrasında futboldaydı sıra. Beklentimiz, Beşiktaş'a yakışan mücadeleydi sadece. İlk yarıda yenilen 2 gol ile çakallar, sinsice bekledikleri köşelerinden çıkmış, Beşiktaş'ın Galatasaray'a yattığını iddida etmeye başlamışlardı bile. Unuttukları şey Beşiktaş'ın büyük taş olduğuydu. Kartallar gibi mücadele eden takımımız, birbiri ardına bulduğu goller ile eşitliği yakaladı, rakibinin son dakikalarda top çevirmesine sebep oldu. Bundan sonrası da bizi zerre ilgilendirmiyor zaten. Biz, Beşiktaş'tan ve Beşiktaş mücadelesinden sorumluyuz. Bunu layığı ile yerine getiren her bir oyuncumuza da şükran borçluyuz.

Bizler, şimdi yarına odaklandık. Saat 19:30'a, Süleyman Seba'ya. Çünkü yarın orada "Şampiyon Beşiktaş" sesleri yükselecek.