Maç günü akşam 7’ye kadar maça gidip gitmeyeceğimi bilmiyordum. Hali hazırda bir kombinem yoktu ve en yoğun teklif semtte bir pub’da maçı izlemekti.
Bir telefon geldi yakın bir arkadaşımdan ve o kritik soruyu sordu. Maça geliyor musun ? Bilmiyorum ben sana birazdan döneceğim diyerek biraz daha düşünme payı istedim.
Beşiktaş’a gitmek üzere yola çıktığımda maça gitmeye karar verdim. Bir bilet de benim için al diye telefon açtıktan sonra maç psikolojisine birdenbire girdim. Belki de herşey çok güzel olacak-tı.
Bak işte her zaman ki gibi Üsküdar-Kabataş motoru. Beşiktaş formalı herkes, heryer siyah beyaz. Mevsim de güzel ki sorma. Biraz sessizlik var ama olsun. Stadda çıkacak bir tezahurat ile atılır safralar.
Motorun arkasında iftarını sigara ile açan Beşiktaşlılara özenip bir sigara da ben yakıyorum. Sigara bitiyor ama o yol belki de ilk defa bitmiyor. 5 dakikada Kabataşâ giden motor yanaşamıyor bir türlü iskeleye. Sessizlik boğuyor artık.
Kabataş’a yanaştığımızda dünyanın en güzel kalabalığı karşımda. Çimenlerde iftarını atkısının-bayrağının üzerine serdiği yemek ile açıyor oruç tutanlar. Bilet almak için koşuşturanların arasına karışıp yolunu unuttuğumuz biletix gişesine doğru uzanıyoruz.
Herşey biraz daha normalleşiyor stad çevresini gördükçe. Askerlik ve askerliğin bitişi sezon sonuna denk gelmesiyle uzun bir ara uzak kaldığım atmosfer aynı heyecanında-güzelliğinde. Belki de herşey çok güzel olacak-tı.
Arkadaş ile buluşup bilet işi hallediliyor. Beşiktaş biletleri koleksiyonuma uzun yıllar sonra bir iç saha maçı bileti giriyor. Olsun. Eski açık numaralı tarafına yani son 6 yıldır olduğum tribüne girmeye karar veriyoruz. Hem tanıdık arkadaşlarda orada olurdu-mu ?
Fotoğraf makinamı almadan geldiğim ender maçlardan olduğundan aramayı kısa sürede atlatıp turnikeden geçmek üzere bileti görevliye teslim ediyoruz. Ve içerdeyiz. Sanki ilk defa maça geliyormuş gibi ya da bir milat’a tanıklık edecek olmanın heyecanı.
Çok net söylüyorum. Eski açık üst tarafa çıkan merdivenler hayatımda beni bu kadar hiç heyecanlandırmamıştı. O merdivenlerden yukarı çıkmak ve sahayı ilk gördüğümde kazılan bir tünelde ışığa kavuşmaktı belki de.
Maça gelirken yolda bolca karşılaştığım gurbetçi Beşiktaşlılar stadda da oldukça fazlalar. Yine aynı duruma bağlı olarak çok sayıda küçük yaşta beşiktaşlı, yavru kartallar.
Eski açık tribünde bir zamanlar 40-50 kişilik bir grupla bulunduğumuz yerde şimdi birbirini tanıyan 4-5 kişiyiz. Ama maçta öyle şeyler olacak ki ve öyle bir maç olacak ki herkes yeniden gelecek mabedine. Biz de kombine alacağız belki.
Ve maç başlar. Ayrıntılar Spor sitelerinde ve bloglarda vardır ...
Tribün mü ? Tribüncü adamların semtte cafelerde-publarda ya da evinde olduğu, ya da en iyi ihtimal açık tribünlere dağıldığı bir tribün mü ?
Tepki mi ? Kim gösterecek o akılı. Sözüm meclisten dışarı kim kaç metre koşmuş istatistiğini tutan adam mı yoksa yıllardır onbinlerce kilometre deplasman yapan adam mı gösterir o tepkiyi ?
Beşiktaş’ı bir başka seven adamların başka yerlerde olduğu tribünden bu dakikadan sonra anlamlı tezahurat-beste beklemek biraz hayal gibi. Pankart yine yapılır, çünkü oranın adresi belli. En fazla kendini tekrarlar tribün. Eyyamcı Hakem diyebilir ama öyle bir tezahurat daha çıkaramaz. Sevdan kitap olsun okulda derslerde diye de bağırır bu tribünler ama öyle besteleri çıkaracak adamları çıkaramaz.
Koca sezona dair planım 5-6 maça gitmek. Dün maça bilet alarak gitmem Cem Yılmaz’ın Herşey Çok Güzel Olacak filminde bar açma hayalleri doğrultusunda sandalyeleri alıp eve koymasıydı. Dün maç sonucu göstedi ki Pub-kahvehane köşelerinde Beşiktaş’ı izlemeye gayret göstereceğiz. Hazır resmi twitter hesabımız da açılmışken Beşiktaş’ı artık oradan follow ederiz.
1 yorum:
öyle deme abi tabure barın belkemiğidir.
Yorum Gönder