20 Eylül 2009 Pazar

Tepetaklak



Keşke kaybettiğimiz sadece 3 puan olsa. Kaybettiklerimiz, eksilerimiz gitgide artıyor. Hem sportif anlamda, hem de Beşiktaş'ın sahip olduğu, Beşiktaş adı ile özdeşleşen değerler anlamında.

Saha içine bakalım önce. Geçen senenin şampiyon olan takımının belirli bir 11'i yok. Şu an hangi Beşiktaşlı'ya sorarsak soralım, 11'i sayamaz. Her maç farklı bir diziliş, her maç farklı bir taktik. Yerleri değişen ya da kadroya alınmayan oyuncuların hangi gerekçe ile bu muameleye maruz kaldığını bilmiyoruz.

Bu seneki en pahalı 2.transfer olan İsmail Köybaşı kadroda yok. Oyuncuya verilen yüksek bonservis bedeli, onun her daim şans bulacağı anlamına gelmiyor elbette. Ancak İsmail ne kadar kötü performans sergiledi ki bu maçın 18'inde yer almayı haketmedi. Kaç maç üstüste izledik?

Bir maç oynayan, bir maç oynamayan İbrahim Üzülmez; Manchester gibi mühim bir karşılaşmada tercih edilirken, bu maç ne oldu da oynamadı? Eğer ki Manchester maçındaki performansı ise buna sebep, geride oynadığı diğer karşılaşmalarda farklı bir çizgi çizmemişti ki İbrahim?

Manchester maçında planlarda olmayan Bobo, bu maçın planlarında yer alıyor. İstenen maçı alması. Bunun adı rotasyon falan değil. Bunun adı günü kurturabilmek adına girilen riskler. Ya tutarsa mantığı ile hareket etme.

Bu mantık, Beşiktaş'ı bolca puan kaybı ile başbaşa bıraktı. Üstelik ligin başında. Beşiktaş, üretken değil. Ceza sahasının yayında dolanıp, duran, içeri girmeyi başaramayan, rakibi ısırmayan, mücadele ediyormuş havası yaratan ve bir türlü sonuca gidemeyen bir takım görünümünde. Gol pozisyonumuz yok ki golümüz olsun. Geride kalan maçlarda ara ara kıpırdanmalar oldu. Ve o kıpırdanmalara umut bağladık. Ama hakikat fena vurdu.

Beşiktaş korkulan bir takımdan ziyade, rakiplerin puan alabilmeyi rahatlıkla başardığı bir takım haline geldi. ( Ligin geride kalan haftalarına da bakıldığında. )

Biz zaten her sene şampiyon olan bir takım değildik. Ama bu denli de kahretmezdi bizleri. Şampiyonluk yarışından koptuğunda bile keyif verirdi. Rakipler oynamaktan çekinir, sıralamada konumu ne olursa olsun Beşiktaş ile oynamanın ciddiyeti içerisinde olurdu. Bunun geri kazanımı kolay olmayacak.

İşin saha dışı kısmı daha vahim ve daha mühim. Bulunduğumuz durumun baş sorumlusu Yıldırım Demirören. Yaşanan onca şeye karşı sorumluluk almayan tek adam bugüne kadar. Hep hatalı olan yolladığı oyuncular ve hocalar. Kendisinin gram suçu yok. Adamın zihniyeti bu. Ben bu kadar para harcadım lafı ile kulübün anasını ağlatıyor. Geçen sene şampiyon olan takımın en büyük artısı pozitif tavrı ve yüksek motivasyona sahip olmasıydı. Demirören ligin bitimi ile yaptıkları ile yerle bir etti bu durumu.

Günler süren Mehmet Topuz hikayesi, şampiyonluktan daha çok konuşuldu Beşiktaş'ta. Hoca ile anlaşılmamış olması bu hikayenin daha da uzamasına sebep oldu. Şampiyon takım, sahipsiz takım görünümünde idi.

Zapotocny'nin ayrılış şekli hoş değildi. Ve takım içerisindeki diğer yabancı oyuncuları da etkiledi. Beşiktaş'ın 2.kaptanı olan Nobre'nin sene içerisinde sözleşme imzalamaması, sonrasında yüksek rakama imza atması zaten iyi olmayan dengeleri bozdu. ( Tello ile ayyuka çıkan alınan ücretler polemiği)

Bobo'nun 2 sezondur satılmaya çalışılması, takım kaptanı olan Delgado'nun sakatlığının bilinmesine rağmen ameliyatının ertelenmesi, sene sonu ile de izin verilmemesi, sezon hazırlıkları başlayınca ameliyat olması ve haftalar süren dondurma işlemi.

Antep'ten yapılan 2 transfere 13.5 milyon euro ve genç oyuncu Serdar Kurtuluş'un verilmesi, bu transferlere harcanan paranın Antep başkanı ile Demirören arasındaki iş ilişkileri ile alakasının da olduğunun telafuz edilmesi. Bugün tribünün "Antep'e başkan olsana" tezahuratı durduk yere çıkmadı.

Bütün bu maddelere bir dolusu daha eklenir. Vitesi boşa almış şekilde yokuş aşağı iniyoruz. Umutlar az da olsa kongrede.

Bunca yaşanana rağmen hala bu adam seçilirse, onu seçenler de Beşiktaşlı değildir. İnsan sevdiğine bu kadar zarar vermez.

Hiç yorum yok: