07.12.2009
Durun, hemen yargısız infaz yapmayın. Aslolan hayat ise, turizm hayatın atardamarı, futbol toplardamarıdır. Değilse, her kış binlerce takımın gelip Antalya’da kamp yapmasına ne diyeceksiniz?
Ya da, onlarca otelin, son birkaç yılda bahçesine bir futbol sahası kondurmasına?
Ne demiş Simon Cuper;
“ Futbol asla sadece futbol değildir”.
**
Uzun bir süre görmezden geldim, aldırmadım. Çünkü fanatik bir Fenerbahçe taraftarıyım. Sen de rakip takımın taraftarısın.
Arada bir, seslendirdiğin sloganların, tezahüratların içten içe hayranı olmadığımı söyleyemem.
İçimden, kimsenin duyamayacağı bir fısıltı ile “ budur” dediğim olmuştur.
İtiraf edeyim, şu slogan senin yaratıcı emeğinin ürünü;
'Alemde iki büyük vardır, birisi 70’lik rakı, diğeri Beşiktaş’.
Gerçekten de budur! Hatta “buyur, buradan yak!”
Kısa, öz, anlamlı ve çarpıcı. Helal olsun.
BİR İLKBAHAR SABAHI
SOPAYLA UYANDIN MI HİÇ?
ÇILGIN GİBİ KAÇARAK
MAÇKA’YA UZANDIN MI HİÇ?
Şiddete karşıyım, ama sizin söyleminizde, şiddet bile insanın sinirlerini gevşeten doğal bir mizah sosuna bulanabiliyor. Şiddeti bile sevdireceksiniz neredeyse…
Ama, hayır!
Yapmayın. Sadece sözde kalsın.
Yarı ciddi yarı şaka bir duruştan öteye gitmesin ne olur.
Ortega’nın Fenerbahçe’de oynadığı sezon, sarı/lacivert forma ile Saraçoğlu’na kadar gelip, “ bilet bulamadık, içeri giremiyoruz” diyerek, bizimkilerin eline ‘Cobarde Galina Ortega’ pankartını tutuşturmanız, Ortega’nın, sarı lacivert tribünlerde ‘korkak tavuk Ortega’ yı okumasını sağlamak az buz fırlamalık değildi.
Dilim en ağır küfürleri seslendirse de heyhat, içimden “vay be” dedim.
Irak savaşı sırasında, mitinglerde açtığınız ‘Beşiktaş’ lıyız. Savaşa karşıyız’ pankartınızı okuduğumda, tribünlerde haykırdığınız ‘ Amerikan şahinlerine karşı Karakartallar’ sloganını duyduğumda, beynimdeki hayranlık noktaları tahrik olmadı, demek ikiyüzlülük olur.
Sarı Lacivert camia ne der kaygısı ağır bastı, kimse ile paylaşamadım, ama kendi kendime itiraf ettim, helal olsun dedim.
Bizimkiler ve Galatasaray’ lılar, futbolun yeşil sahalardaki tepişmeden ibaret olduğu saplantısı ile tribünlerden hayatın içine taşamayan bağırış, çağırışlarla ses tellerini yıpratırken, bir baktım, Nazım Hikmet’in ‘aslolan hayattır’ının arkasına ‘Hayat da Beşiktaş’ı ekleyivermişsiniz.
Ne denir?
Komşu’nun bahçesinden elma araklamaya girmişiz, mahallenin çelimsiz çocuğu en iri, en dolgun elmaları indirirken, bahtına çürük çarık birkaç elma düşmüş bir çocuğunkine benzer duygularla kahroldum.
Kuzum, bu farklılık nereden?
İçinizden taşan bu yaratıcı fırlamalığı besleyen damar nerelere uzanıyor?
Sadece varoşlar, desem mümkün değil, zira biliyorum ki içinizde doçent de var, Avukat da, Mühendis de…
Sınıfsız toplumu hayata geçirdiğiniz bile söylenebilir.
Bir işsiz ile bir işadamı ortak payda da buluşabiliyor ise, söylenecek tek şey var.
Siz futbol evreninin nirvanasına ulaşmışsınız.
Ve bir gün Pop’un ahir zaman peygamberi Michael Jackson öldü.
Sizin sınır tanımaz cinliğiniz de tavana vurdu.
‘ Hayatının yarısını siyah, yarısını beyaz yaşayan büyük Beşiktaş’lı Michael Jackson, ruhun şadolsun’ pankartınızı gördüm…
Bittim.
Ruhen... Fiziken bittim.
Kalbimde, ısrarla varlığını korumaya çalışan Çarşı karşıtı barikatlar tuzla buz oldu.
Bu mesajı, kalıcı bir veda öncesi Dünyanın çevresini son kez turalayan Michael Jackson’un ruhunun da okuduğundan ve sonsuzluğa vardığında, o tarafa göçmüş ne kadar gizli, açık fırlama varsa hepsine anlatacağından eminim.
Hepsinin “Vay kitapsızlar vay” diyeceğinden de…
Ama benim teşekkürüm bunlar için değil…
4 Aralık 2009 Cuma gecesi. Beşiktaş-Diyarbakırspor maçı öncesi…
Bir hareketiniz ve bir sözünüz, aklımı, ruhumu kemiren korkuları sildi süpürdü. İç savaşı körükleyenlerin de heveslerini kursaklarında bıraktı, bundan eminim.
Siz ki, o akşam ‘ırkçılığa karşıyız, Beşiktaş’lıyız’ dediniz ya…
Binlerce kilometre öteden, sadece futbol oynamak için gelen 11 delikanlıyı bağrınıza bastınız ya…
Her kentte küfürlerle, hakaretlerle karşılanan bu ekmek kavgasındaki çocukları, Beşiktaşlı futbolcularla el ele çağırıp alkışladınız ya…
Helal olsun size.
Bir kere daha ve sizin sayenizde inandım ki, Türkiye yavaş yavaş uyanan, uyandıkça gücünün farkına varan, on, yirmi, otuz değil, yüzlerce kültüre, cemaate, inanca, imana, tercihe, siyasi görüşe Vatan olabilecek bir devdir.
Ama, kusura bakmayın.
Bu Ülkede eşini, siyasi görüşünü, tercihini değiştirene bile bir şey demiyorlar.
Gelgelelim, çocuklukta yaptığı taraftarlık tercihini değiştirene ‘dönek’ yaftasını hemen ve sorgusuz, sualsiz yapıştırıyorlar.
Bunu göze alamam.
Hücrelerim sarı lacivert.
Bu iki rengin yanına ne siyah, ne beyaz eklenebilir. Biososyal genetiğim bozulur.
Bizimkiler bunu hissettikleri anda sosyal linç beni bekler.
Ama, çok daha derinlerde bir yerde Çarşı sempatisi bir rezerv olarak kalacak.
Sağolun güzel insanlar.
Adil Gürkan
http://www.antalyabugun.com/?page=makale&MID=6909
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder