Cartelete ve Golsüz Eşitlik’de Bay Kerahet, Bobo üzerine kelamlarını dile getirince, hem yarattıkları sinerjiye dahil olmak, hem Bobo aşkımızı bir kez daha dillendirmek, hem de halihazırda yakama yapışmış, beni bırakmayan üşengeçliğimden kurtulmak için fırsat doğdu.
Bobo, gitmesin.
Aslında çok uzatmayıp, tek kare fotoğraf ve tek cümle ile ne hissettiğimi anlatabilirim diye düşünüyorum. Ama yok yazma aşkı gelmişken yazayım, sonra ara ki bulasın.
Bobo, gitmesin. Giderse ağlarım.
Hep bizim çocuk gözüyle baktım Bobo’ya. Sanki özkaynaktan yetişmiş gibi. Gencecik yaşta, ülkesinden oldukça uzakta başka bir ülkeye gelen bu adam, resmen kendi evladımız oldu. Geldiğinde ismiyle dalga geçen futbol ulemaları oldu, Sanlı Kaptan, “Beşiktaş taraftarı Bobo’nun gönderilmesi için Taksim’e yürümeli.” dedi. Herkes bir şeyler dedi, bu adam, bir gün bile çıkıp, abuk sabuk konuşmadı. İşine baktı. Kendi vatandaşlarının tonla mazereti oldu hep, geciktiler. Kayınbiraderimin dişi ağrıyor, halamın oğlunun eline kıymık battı gibi bahanelere başvurmadı hiç Bobo.
Bobo, gitmesin. Gol attıktan sonra kollarını sağa-sola sallayan adamı özlerim.
Özkaynak dedik ya, çok kıymet veriyoruz, oradan gelen adamın formanın değerini daha bir başka hissetmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bobo’yu böyle betimleme sebeplerimden biri bu. Adamın burayı sevdiğini, taraftarı sevdiğini ve kulübe bir bağlılık duyduğunu düşünüyorum. Bana hep bunu hissettirdi. Özkaynaktan gelmek illa ki mühim; ancak asıl mühim olan geldiğin yerin ve bulunduğun yerin kıymetini bilmek. İşte yakın tarihten bir örnek: Serdar Özkan. Gs’ye gittikten sonra demeç verdi, zaten Gs seçmelerine katılacaktım da bik bik… Ankaragücü ile imzalarsa ne diyecek acaba? Aslında Ankara’da seçmelere katılacaktım da, meğer Ankara başka bir ilmiş mi diyecek?
Bobo, gitmesin. Yeğenim, Bobo’yu çok seviyor.
Yapılan transferler ile hepimizin başı döndü, etkilenmedim diyen adam yalan söyler. Bu sarhoşluk, Bobo’yu kıymetsiz konumuna soktu taraftarın belli bir kesminde. Gol ortalaması kaç, istikrarlı değil, süratli değil, O’nu özel kılan bir özelliği yok vb. şeyler okudum, duydum. Bunları söyleyen adamların, Bobo’nun yedek kaldığı maçlarda “ abi, Bobo nasıl yedek olur ya, anlamıyorum ya” dediğinden eminim. Aynı şekilde tribünler Boboooo, Boboooo diye bağırırken de eşlik ediyorlardı.
Bobo, gitmesin. Bir Nisan akşamı pencereden izledim golünü, hala unutamıyorum.
Nisan 2007’de Fb ile kupa mücadelesi, Şeref Bey’de. Maçı izleyemiyorum, skordan haberim yok. İletişim fırsatını elde ettiğim anda telefona sarılıyorum. Maçtaki arkadaşlarımın hiçbiri açmıyor, şansımı televizyondan izleyenlerden yana kullanıyorum. Gol yok henüz yanıtını alıyorum. Hızlı hızlı adımlar ile neredeyse koşarcasına yürüyorum. Yakında balık lokantaları var. Yeşil zeminin cama vuran görüntüsünü görüyorum. Birkaç saniye sonra cam kenarındayım, kafamı uzatıyorum bir kare görebilmek için. 1-2 dk geçiyor. Sonra Delgado’da top, daha sonra Bobo. Sonra gol, sonra gol sevinci, sonra keyifle birbirine vurulan kadehler. Az önceki adımlarımın aksine çok yavaş yürüyerek, uzaklaşıyorum. Şeref Bey nasıl yıkılıyordur diye düşünüyorum, içim içime sığmıyor. Ulan Bobo, ulan Bobo diye yolu bitiriyorum. Liverpool maçında delirircesine sevinç yaşadık. Sevinç anında insanlar birbirlerine şiddet uyguluyordu:) İzmir’deki kupa finalinde, harika golünü atarken, kalenin arkasındaki tribünde olmayı şanslı saymıştık.
Gitme be Bobo.
Bobo, gitmesin.
Aslında çok uzatmayıp, tek kare fotoğraf ve tek cümle ile ne hissettiğimi anlatabilirim diye düşünüyorum. Ama yok yazma aşkı gelmişken yazayım, sonra ara ki bulasın.
Bobo, gitmesin. Giderse ağlarım.
Hep bizim çocuk gözüyle baktım Bobo’ya. Sanki özkaynaktan yetişmiş gibi. Gencecik yaşta, ülkesinden oldukça uzakta başka bir ülkeye gelen bu adam, resmen kendi evladımız oldu. Geldiğinde ismiyle dalga geçen futbol ulemaları oldu, Sanlı Kaptan, “Beşiktaş taraftarı Bobo’nun gönderilmesi için Taksim’e yürümeli.” dedi. Herkes bir şeyler dedi, bu adam, bir gün bile çıkıp, abuk sabuk konuşmadı. İşine baktı. Kendi vatandaşlarının tonla mazereti oldu hep, geciktiler. Kayınbiraderimin dişi ağrıyor, halamın oğlunun eline kıymık battı gibi bahanelere başvurmadı hiç Bobo.
Bobo, gitmesin. Gol attıktan sonra kollarını sağa-sola sallayan adamı özlerim.
Özkaynak dedik ya, çok kıymet veriyoruz, oradan gelen adamın formanın değerini daha bir başka hissetmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bobo’yu böyle betimleme sebeplerimden biri bu. Adamın burayı sevdiğini, taraftarı sevdiğini ve kulübe bir bağlılık duyduğunu düşünüyorum. Bana hep bunu hissettirdi. Özkaynaktan gelmek illa ki mühim; ancak asıl mühim olan geldiğin yerin ve bulunduğun yerin kıymetini bilmek. İşte yakın tarihten bir örnek: Serdar Özkan. Gs’ye gittikten sonra demeç verdi, zaten Gs seçmelerine katılacaktım da bik bik… Ankaragücü ile imzalarsa ne diyecek acaba? Aslında Ankara’da seçmelere katılacaktım da, meğer Ankara başka bir ilmiş mi diyecek?
Bobo, gitmesin. Yeğenim, Bobo’yu çok seviyor.
Yapılan transferler ile hepimizin başı döndü, etkilenmedim diyen adam yalan söyler. Bu sarhoşluk, Bobo’yu kıymetsiz konumuna soktu taraftarın belli bir kesminde. Gol ortalaması kaç, istikrarlı değil, süratli değil, O’nu özel kılan bir özelliği yok vb. şeyler okudum, duydum. Bunları söyleyen adamların, Bobo’nun yedek kaldığı maçlarda “ abi, Bobo nasıl yedek olur ya, anlamıyorum ya” dediğinden eminim. Aynı şekilde tribünler Boboooo, Boboooo diye bağırırken de eşlik ediyorlardı.
Bobo, gitmesin. Bir Nisan akşamı pencereden izledim golünü, hala unutamıyorum.
Nisan 2007’de Fb ile kupa mücadelesi, Şeref Bey’de. Maçı izleyemiyorum, skordan haberim yok. İletişim fırsatını elde ettiğim anda telefona sarılıyorum. Maçtaki arkadaşlarımın hiçbiri açmıyor, şansımı televizyondan izleyenlerden yana kullanıyorum. Gol yok henüz yanıtını alıyorum. Hızlı hızlı adımlar ile neredeyse koşarcasına yürüyorum. Yakında balık lokantaları var. Yeşil zeminin cama vuran görüntüsünü görüyorum. Birkaç saniye sonra cam kenarındayım, kafamı uzatıyorum bir kare görebilmek için. 1-2 dk geçiyor. Sonra Delgado’da top, daha sonra Bobo. Sonra gol, sonra gol sevinci, sonra keyifle birbirine vurulan kadehler. Az önceki adımlarımın aksine çok yavaş yürüyerek, uzaklaşıyorum. Şeref Bey nasıl yıkılıyordur diye düşünüyorum, içim içime sığmıyor. Ulan Bobo, ulan Bobo diye yolu bitiriyorum. Liverpool maçında delirircesine sevinç yaşadık. Sevinç anında insanlar birbirlerine şiddet uyguluyordu:) İzmir’deki kupa finalinde, harika golünü atarken, kalenin arkasındaki tribünde olmayı şanslı saymıştık.
Gitme be Bobo.
4 yorum:
Geldiği ilk maç Diyarbakır maçı ve o gün anlamıştım bu çocuğun çok iyi topçu olduğunu. Kendisini sürekli geliştirdi. Tam Beşiktalı mütevaziliğinde yaşadı, yaşıyor.
Hala neden eleştiriliyor cidden anlamıyorum. Adamın kendine has müthiş stili var, topu alıp aniden dönmesi var, sırtı dönük top alabilitesi var, kafa golleri var, son vuruşları iyi, daha ne bekleniyor yahu???
Bahsettiğin 2007 kupada Fenere attığı gol ise efsanedir. Topsuz oyunda markajcı nasıl uyutulur, uygulamalı ders verdi resmen.
Şu an gitme ihtimalini konuşuyor olmamız bile rezilce bir durum. Bunu yaşatanların...
bu arada yeni tasarım çok şık olmuş.
@37927
Tasarım işi Marmara'nın, ben anlamam:)
Teşekkürler ayrıca.
Ege
‘gitme kal’ var yok dinlemez bir çocuk isteğidir.. – ARİF DAMAR
Yorum Gönder