23 Mart 2009 Pazartesi

Sivas Deplasmanı






Takımın liderliği alacağına inanan taraftar stad önüne yağılmış, otobüsler yetmiyor.
Hangi otobüse binebiliriz telaşında iken minibüse biniyoruz. Şanslıyız çünkü bu minibüste üşüme ihtimalimiz yok(tu). Otoban üzerinde alkol satılmasının yasaklanmasından itibaren tekel bulmak çile olmaya başlamıştır. Bizim minibüste ancak Gebze'nin içine girerek, sanayi bölgesini tavaf ederek açık bir tekel bulabiliyor. Alkol bulamama sendromu sona erdikten sonra yolculuk adeta Kocaelinden itibaren başlıyor. Saatlerce muhabbetin ardından Bolu sınırları içerisinde uyuklamalar başladı. Yer sorunsalından dolayı yerde oturarak devam ediyorum yolculuğa. Bolu'da mazot için mola verdiğimizde İstanbul'a bu sene fi kere yağacak denilen ama bir türlü uğramayan, 1 metreye varan kar bizi karşılıyor. Yolculuğun bundan sonraki bölümünde uyuyacak yer buluyorum.

Kırıkkale-Kayseri sapağında kümedüşme potasında olan KolpadanGüçlüler pusu kurarak minibüsümüzü taşlıyor. Minibüsten indiğimizde ileriden bizi izliyorlardı. Yolun ters olmasından dolayı koşmaya başladı arkadaşlar, tabi ki Güçlüler de minibüslerine binerek 5. vites yol aldılar ya da geri vites diyelim biz buna. Olayın tam olarak Hastane yanında olması, telefonla durumu bildiren arkadaşlara zor anlar yaşatmadı değil. Bu talihsiz olaydan dolayı 2 saatlik bir bekleme yaşadık. Şöför emniyete ifade vermeye gitti, biz de 2. kaptan ile Kırıkkkale sanayi bölgesinde Camcı aramaya. Muşamba ile halledilebilirdi o kadar kısa süre içerisinde, öyle de oldu. Kırıkkale'den çıkarken gördüğüm bir anahtarcı tabelası beni benden almıştı adeta '' Bekir, Bekir, Yine Bekir ''. Evet dükkanın ismi buydu. Güzel bir tesiste kahvaltı yerine hastane kantininde gözleme ile yetinmek zorunda kaldık. Kaptan ifade verdikten sonra yola devam ...

Sivas şehir merkezi girişinde polisin bizi bekletme olasılığı yüksek olduğundan Yıldızeli'nin içine girdik. Orada bizi yine polisler karşıladı. 20 km ileride çok güzel tesisler var diyerek nazikçe kış kışladılar. 4 Eylül tesisleri dışarıdan pek iç açıcı gözükmüyordu, içeri ise baya bir boştu. Çorba fiyatlarında anlaşma yapıldı. Mideye güzel birşeyler girecek hevesi ile yemekleri alıp masaya oturup ilk kaşıktan itibaren hayaller alt üst oluyordu. Hastane kantinini aratmayan soğuklukta yemekler ile karşı karşıyaydık.

Minibüsün taşlanmasına rağmen hızlı yol aldığımızdan en önde giden araç bizimkisi olmuştu. Polis diğer deplasman otobüslerinide bu tesislerde toplamaya başladı. Tüm araçlar gelmesine ve maça az bir zaman kalmasına rağmen bir türlü otobüslerin kalkışına izin verilmiyordu. Bütün taraftarlar tek tek yalandan arandıktan sonra otobüslere binebildik.

Maça 15 dakika kala stad önündeydik ve şimdi turnike sırası ile uğraşmak zorundaydık. Tek turnikeden onca kişinin geçmesi imkansızdı. Yüklenmeler sonucunda bilet göstermeden herkes içeri girdi. Staddaydık ...

İlk yarıyı tellerin yanından izleyebildim. Her atağımızı görebiliyordum ama kaleye giden topları görebilmek için telin diğer tarafına bakmam gerekiyordu. Tello'nun frikiğinde süper bir zamanlama ile hem topa vuruşunu hem de topun kaleye doğru gidişini görebildim.

2. yarı sivasın golünün ardından, 2 arkadaşın omuz aralarından izledim bizim gol gelene kadar.
Akabinde golle birlikte yeniden umutlandım. Delgado oyuna girdikten sonra bir posizyonda sağ kanatta boş alanda topu sürmesi için Sür umut tarlalarını sözleri çıktı ağzımdan. Anlamlıydı aslında benim için. Hasret Gültekin'in şiiriydi, Sivastı şehir. Ufukta güneş belirmeliydi, birilerinin üzerinde kara dumanlar gezinmeliydi. Olmadı ...

Maç sonu Alen abi üçlü çektirirken yaklaşık 100 tane cep telefonu gördüm o anı çeken. O telefonları çekmek istedim ama vakit yetersizdi.

Dönüşte uyudum, iyi uyudum hemde ...

3 yorum:

Tunç Bozacılar dedi ki...

o telefonlar bir kavramın altını oyuyorlar haberleri yok .ve iletişimin en önemli aracınının bundan HABERinin olmaması ne anlamlı !

Kartal Bafiler dedi ki...

kazasız belasız çok şükür...

beko dedi ki...

maçtan önce haberinizi aldık istanbulda. geçmiş olsun.