İnsan, bir umut diyor, başlıyor maçı izlemeye. Söz konusu Beşiktaş ise o umut hiç bitmiyor.
Olmayan bir penaltı ile gelen galibiyet. Penaltı olmasa biz gol falan atamazdık zaten. Ki oyuncular bunu da kanıtladılar.
Bu akşam sahada izlediğimiz oyuna ilk kez şahit olmuyoruz. Ne yazık ki sahada gördüğümüz şey, -ben, bunun adına futbol diyemiyorum- Beşiktaş'ın kimliği olma yolunda hızla ilerliyor. Beşiktaş, gün geçtikçe birbirinin aynısı kötü oyunlar sergilemeye devam ediyor. Yok canım, bir daha bu kadar kötü oynanamaz dedikten 1 hafta sonra, görüyorsunuz ki Beşiktaş o kadar kötü oynamayı tekrar beceriyor. Tekrar, tekrar, tekrar.
Ee peki geçen sene nasıl şampiyon olundu, bu oyuncular değil miydi şampiyon yapan gibisinden cümleler ise yanıtları görmeyi engelliyor. Beşiktaş'ın derdi çok, sistemi yok. Bir sistem yaratıp, onu aşılayacak kalitede hocası yok. Ve ne yazık ki yetenekli ve sorumluluk duygusu taşıyan futbolcusu az.
Beşiktaş'ın bünyesinde, Beşiktaş'ta oynayamayacak oyuncular var. Bunların kimisi hakikaten hiçbir şey yapmıyor. Misal: Nobre. Nobre'den konu açıldığında durduramıyorum kendimi. Aldığı ücret ile verimi kıyaslayınca korkutucu bir tablo çıkıyor ortaya. Bu tablo aynı zamanda Beşiktaş'ın ne kadar kötü yönetildiğinin kanıtı.
Beşiktaş'ta oynayamacak oyuncular grubunun bir başka versiyonu: Çok koşangiller. Bizim ülkede böyle bir anlayış da hakim. "Abi, tamam bir şey yapmıyor ama çok koşuyor, bak her topa basıyor." Ülkede kötü futbol ağırlıkta olduğu için, çok koşan adama kıymetli muamelesi yapıyoruz. Ara sıra göze hoş gelen 1-2 hareket de yaptığı zaman ondan kıymetlisi yok. Ben de bu hatayı yapıyorum. Ekrem'i seviyorum mesela. Ama Ekrem 'in Beşiktaş'ın oyuncusu olmadığını kabul ediyorum. ( Hadi bir itiraf, önceden kabul etmiyordum :) )
Üzülmez var mesela... Artık bıraksa, jübile yapsa dediğimiz. Bunu yapsa da kötü anılmasa. Üzülmez'i eleştirince de "vefa" yı sunuyorlar karşımıza. Benim bildiğim vefa ile Üzülmez'i anarken bahsedilen vefa aynı kavramlar değil. O yüzden bunun tartışmasına girmiyorum.
Gelip de gelişimlerini devam ettiremeyenler var mesela. Bunda sorumsuz olan sadece oyuncu değil, aynı zamanda takımın mevcut hocası ve teknik ekibi de sorumludur. Bu kategoriye Holosko'yu koyabiliriz. Geldiği zaman yarattığı heyecanı düşünüyorum, bir de az önce kaçırdığı golleri düşünüyorum. Topla hızlı hareket edebilen, bulunduğu kanatta rakibini eksiltebilen bir yapıya sahip olan Holosko için, Türkiye Ligi'nin genelini de göz önünde bulundurunca çok can yakar diye düşünüyorduk. Sonuç?? Sarsıcı bir can yakmaya henüz şahit olamadık. Anlık patlamalar ile idare ettik. Üstüne koydukları ve koymadıkları ortada. Bir futbolcu sakatlıktan çıktıktan sonra aksayabilir, bunlar çok doğal. Ama kimi pozisyonlar vardır, onun affı yoktur. Bu gece harcadığı pozisyonları görünce "nasıl" sorusu haliyle çıkmıyor akıldan. Ve biz Holosko ile sözleşme yeniledik. Sözleşme detaylarına göre önümüzdeki sene 1.750.000 (10 taksitte), bir sonraki sene 1.850.000 (10 taksitte), daha sonraki sene 2.000.000 (10 taksitte) ödenecekmiş, euro bazında. Holosko, bu parayı almak için ne yaptı ben bulamıyorum. Ya da herhangi bir başka kulüp, Holosko'ya bu parayı verir miydi? Verimsizliğiniz de bile böyle bir sözleşme imzalamayı başarıyorsanız, takdir edilmelisiniz.
Gelişimini devam ettiremeyenlerin açık ara farkla en önemli temsilcisi Serdar Özkan. 16 yaşında Luce'nin Şampiyonlar Ligi'nde kadroya aldığı adam. O'na dair dişe dokunur tek detay da bu sanırım. Tek bir cümle. Bu cümlenin yanına, başka cümleler ekleyemedi . Serdar, fiziği itibariyle 16 yaşında neyse şu anda da öyle. Pek bir farkı yok. Dış görünüş olarak saçını uzattı, onu fiziğinden sayabiliriz.
Tribal enfeksiyon hastalığından çıkamayıp, yediği serumlara rağmen iyileşmeyenler. Tello, 2 kupanın kazanıldığı sene başarılı bir sezon geçirdi. Her daim hareketli ve istekli oluşu, yaptığı hataların ve gereksiz topla oynama isteğinin sorun edilmemesini sağladı. Nobre ile yenilenen sözleşme sonrası, kendi maaşını düşününce saf mıyım ben diye düşündü. Hala o düşünce içerisinde ve oynamıyor. Başka da bir izahı yok. Takım arkadaşlarının hobbitlerden oluştuğunu düşündüğü için tüm kornerleri ön direğe ve bel seviyesinde ortalıyor. Frodo'nun gizli santraforumuz olduğu gün sağlam bir kafa golü bekliyorum.
Listeye eklenecek daha birçok oyuncunun olması beni üzüyor ve sinirlendiriyor. Çünkü liste bu var, bu da var, ee bu da var şeklinde ilerliyor. Şu anki görüntü de bu listenin her daim uzun kalacağını gösteriyor.
Takıma dair bu sıkıntılar dışında maçtan söz etmek gerekirse; en başta da dediğimiz gibi alakasız bir penaltı kazandık. Hakemin bir diğer yanlış kararı, Ömer'in Ernst'e yaptığı müdahaleyi sarı kartla değerlendirmeseydi. Gözünün önünde olan bir pozisyona bu kadar uzak kalması da ayrı bir meziyet.
Antalya yönetiminin belirlediği maç bileti fiyatları terbiyesizliktir. Para kazanayım da ne olursa olsun mantığı. Daha makul bir fiyat olsa hem tribünler dolacak, hem de atmosfer çok daha keyifli olacak.
Atmosferin keyifli olacağını dile getiriyor oluşum genel bir söylem. Genelde öyle olur. Antalya hariç. Beşiktaşlı oyuncuların sakatlık geçirdiği anlarda garip sesler çıkarıp, Beşiktaş'a küfür ederek gösterdikleri coşkuyu maçın genelinde de görmek isterdim. Yok biz protesto yüzünden sessizdik diyorsanız, Beşiktaş kısmında niye coştunuz?
Şifo Mehmet...Kıyafeti ile, hareketleri ile Fatih Terim'i andırdı, üzüldüm. Yanlış şeyler öğrenmişsin Şifo, başka şeyleri kapman gerekiyordu. Maç sonunda yanına gelen Zafer'i baştan savma bir kafa hareketi ile uğurlayan Şifo çok değişmiş.
Bu akşam sıkılan, yorulan, bıktım ulan diye söylenen herkes, hayat bulmak istiyorsanız:
Olmayan bir penaltı ile gelen galibiyet. Penaltı olmasa biz gol falan atamazdık zaten. Ki oyuncular bunu da kanıtladılar.
Bu akşam sahada izlediğimiz oyuna ilk kez şahit olmuyoruz. Ne yazık ki sahada gördüğümüz şey, -ben, bunun adına futbol diyemiyorum- Beşiktaş'ın kimliği olma yolunda hızla ilerliyor. Beşiktaş, gün geçtikçe birbirinin aynısı kötü oyunlar sergilemeye devam ediyor. Yok canım, bir daha bu kadar kötü oynanamaz dedikten 1 hafta sonra, görüyorsunuz ki Beşiktaş o kadar kötü oynamayı tekrar beceriyor. Tekrar, tekrar, tekrar.
Ee peki geçen sene nasıl şampiyon olundu, bu oyuncular değil miydi şampiyon yapan gibisinden cümleler ise yanıtları görmeyi engelliyor. Beşiktaş'ın derdi çok, sistemi yok. Bir sistem yaratıp, onu aşılayacak kalitede hocası yok. Ve ne yazık ki yetenekli ve sorumluluk duygusu taşıyan futbolcusu az.
Beşiktaş'ın bünyesinde, Beşiktaş'ta oynayamayacak oyuncular var. Bunların kimisi hakikaten hiçbir şey yapmıyor. Misal: Nobre. Nobre'den konu açıldığında durduramıyorum kendimi. Aldığı ücret ile verimi kıyaslayınca korkutucu bir tablo çıkıyor ortaya. Bu tablo aynı zamanda Beşiktaş'ın ne kadar kötü yönetildiğinin kanıtı.
Beşiktaş'ta oynayamacak oyuncular grubunun bir başka versiyonu: Çok koşangiller. Bizim ülkede böyle bir anlayış da hakim. "Abi, tamam bir şey yapmıyor ama çok koşuyor, bak her topa basıyor." Ülkede kötü futbol ağırlıkta olduğu için, çok koşan adama kıymetli muamelesi yapıyoruz. Ara sıra göze hoş gelen 1-2 hareket de yaptığı zaman ondan kıymetlisi yok. Ben de bu hatayı yapıyorum. Ekrem'i seviyorum mesela. Ama Ekrem 'in Beşiktaş'ın oyuncusu olmadığını kabul ediyorum. ( Hadi bir itiraf, önceden kabul etmiyordum :) )
Üzülmez var mesela... Artık bıraksa, jübile yapsa dediğimiz. Bunu yapsa da kötü anılmasa. Üzülmez'i eleştirince de "vefa" yı sunuyorlar karşımıza. Benim bildiğim vefa ile Üzülmez'i anarken bahsedilen vefa aynı kavramlar değil. O yüzden bunun tartışmasına girmiyorum.
Gelip de gelişimlerini devam ettiremeyenler var mesela. Bunda sorumsuz olan sadece oyuncu değil, aynı zamanda takımın mevcut hocası ve teknik ekibi de sorumludur. Bu kategoriye Holosko'yu koyabiliriz. Geldiği zaman yarattığı heyecanı düşünüyorum, bir de az önce kaçırdığı golleri düşünüyorum. Topla hızlı hareket edebilen, bulunduğu kanatta rakibini eksiltebilen bir yapıya sahip olan Holosko için, Türkiye Ligi'nin genelini de göz önünde bulundurunca çok can yakar diye düşünüyorduk. Sonuç?? Sarsıcı bir can yakmaya henüz şahit olamadık. Anlık patlamalar ile idare ettik. Üstüne koydukları ve koymadıkları ortada. Bir futbolcu sakatlıktan çıktıktan sonra aksayabilir, bunlar çok doğal. Ama kimi pozisyonlar vardır, onun affı yoktur. Bu gece harcadığı pozisyonları görünce "nasıl" sorusu haliyle çıkmıyor akıldan. Ve biz Holosko ile sözleşme yeniledik. Sözleşme detaylarına göre önümüzdeki sene 1.750.000 (10 taksitte), bir sonraki sene 1.850.000 (10 taksitte), daha sonraki sene 2.000.000 (10 taksitte) ödenecekmiş, euro bazında. Holosko, bu parayı almak için ne yaptı ben bulamıyorum. Ya da herhangi bir başka kulüp, Holosko'ya bu parayı verir miydi? Verimsizliğiniz de bile böyle bir sözleşme imzalamayı başarıyorsanız, takdir edilmelisiniz.
Gelişimini devam ettiremeyenlerin açık ara farkla en önemli temsilcisi Serdar Özkan. 16 yaşında Luce'nin Şampiyonlar Ligi'nde kadroya aldığı adam. O'na dair dişe dokunur tek detay da bu sanırım. Tek bir cümle. Bu cümlenin yanına, başka cümleler ekleyemedi . Serdar, fiziği itibariyle 16 yaşında neyse şu anda da öyle. Pek bir farkı yok. Dış görünüş olarak saçını uzattı, onu fiziğinden sayabiliriz.
Tribal enfeksiyon hastalığından çıkamayıp, yediği serumlara rağmen iyileşmeyenler. Tello, 2 kupanın kazanıldığı sene başarılı bir sezon geçirdi. Her daim hareketli ve istekli oluşu, yaptığı hataların ve gereksiz topla oynama isteğinin sorun edilmemesini sağladı. Nobre ile yenilenen sözleşme sonrası, kendi maaşını düşününce saf mıyım ben diye düşündü. Hala o düşünce içerisinde ve oynamıyor. Başka da bir izahı yok. Takım arkadaşlarının hobbitlerden oluştuğunu düşündüğü için tüm kornerleri ön direğe ve bel seviyesinde ortalıyor. Frodo'nun gizli santraforumuz olduğu gün sağlam bir kafa golü bekliyorum.
Listeye eklenecek daha birçok oyuncunun olması beni üzüyor ve sinirlendiriyor. Çünkü liste bu var, bu da var, ee bu da var şeklinde ilerliyor. Şu anki görüntü de bu listenin her daim uzun kalacağını gösteriyor.
Takıma dair bu sıkıntılar dışında maçtan söz etmek gerekirse; en başta da dediğimiz gibi alakasız bir penaltı kazandık. Hakemin bir diğer yanlış kararı, Ömer'in Ernst'e yaptığı müdahaleyi sarı kartla değerlendirmeseydi. Gözünün önünde olan bir pozisyona bu kadar uzak kalması da ayrı bir meziyet.
Antalya yönetiminin belirlediği maç bileti fiyatları terbiyesizliktir. Para kazanayım da ne olursa olsun mantığı. Daha makul bir fiyat olsa hem tribünler dolacak, hem de atmosfer çok daha keyifli olacak.
Atmosferin keyifli olacağını dile getiriyor oluşum genel bir söylem. Genelde öyle olur. Antalya hariç. Beşiktaşlı oyuncuların sakatlık geçirdiği anlarda garip sesler çıkarıp, Beşiktaş'a küfür ederek gösterdikleri coşkuyu maçın genelinde de görmek isterdim. Yok biz protesto yüzünden sessizdik diyorsanız, Beşiktaş kısmında niye coştunuz?
Şifo Mehmet...Kıyafeti ile, hareketleri ile Fatih Terim'i andırdı, üzüldüm. Yanlış şeyler öğrenmişsin Şifo, başka şeyleri kapman gerekiyordu. Maç sonunda yanına gelen Zafer'i baştan savma bir kafa hareketi ile uğurlayan Şifo çok değişmiş.
Bu akşam sıkılan, yorulan, bıktım ulan diye söylenen herkes, hayat bulmak istiyorsanız:
Gerçek Beşiktaş, yarın saat 15:30'da Süleyman Seba Spor Salonu'nda olacak.
1 yorum:
* Bu akşam ya maçımızı izleyecektim ya da kursa gidecektim. Kursa gitmeyi tercih ettim. Beşiktaş'a küsülmez ama iki aday, iki ucu boklu değnek durumu cidden asabımı bozuyor, umudumu kırıyor:(
* Kursa gitmeden önce elime gazete geçti. First Lady demiş ki Beşiktaşa kocamı verdim. Ben de diyorum ki "Kocanı da al git!!!".
* Serdar Özkan dediğin gibi futbol olarak gram ilerlemedi ama fiziksel olarak çok değişti. Kedi bıyığı bıraktı.
* Ligtv'de yorumculuk yaparken Mustafa Denizli derdi ki elinizde Tello gibi, Delgado gibi duran topları iyi kullanan adamlar var, kornerden gol atamıyorsunuz, demek ki çalışılmıyor. Sormak istiyorum, hocam siz idmanlarda ne çalışıyorsunuz?
* O değil de First Lady'nin tribünler tepki verirken pişkince alkışlaması görüntüsü hafızamdan silinmiyor. Yüzünüze tükürsek yarabbi şükür dersiniz...
* Fatih Terim-Şifo Mehmet, Sinan Engin-Ertuğrul Sağlam. Bu yüzden istemiyorum Sarı Fırtınamızın Demirörenle çalışmasını. Çünkü bu insanlar kullanıyorlar bizim kahramanlarımıza bağlılıklarımızı. Daha kötüsü dönüştürüyorlar kahramanlarımızı içine çektikleri koşullarla. Topçuluk hayatında ömründe tek kırmızı kart görmüş Şifo'dan İsviçreli topçuya çelme takan Şifo'ya dönüşümü gördüm yaa, istemiyorum gelmesin Metin Tekin Demirörenin olduğu yere.
* Çok konuştum, eywallah.
Yorum Gönder