5 Temmuz 2011 Salı

Taraftar mısın yoksa suç savunucu mu ?


Türkiye'de şike ilk defa bu denli inceleniyor ve sorgulanıyor. Şu anda sadece son sezonun failleri üzerinden bir operasyon yürütülüyor. Bu bazı çevrelerde nedense sapıtmalara varacak kadar bir tepki ile karşılanıyor. Fenerbahçe'yi nasıl koruyacağını şaşıran Medya organları ve Taraftarlar.

Medya kısmı gayet basit bir şekilde anlaşılabilir. Alışageldiği düzeninin bozulmasını istemeyen yayın organları konuyu nereye çekebileceklerini şaşırdıklarından ellerinin ve dillerinin ilk uzanabildiği yere yöneliyorlar. Bu da tabi ki Beşiktaş'ı da bir şekilde olayın içine geçmişten ya da günümüzden konuya müdahil etmek. Türkiye'de şike eğer en başından beri incelenecekse buna en çok Beşiktaşlılar sevinir. Bursa'nın küme düşmesinde takım olarak ya da bireysel olarak teşvik alan-alanlar var ise cezalarını bulsunlar. Bu adalet duygusu yazılı hukuk kuralları ile sınırlı değildir çoğu Beşiktaş'lının gözünde. ''Ne hali varsa görsün''dür, beter olsundur. Tribünlerinden ''Eyyamcı Hakem'' diye bağırabilen taraftarlar pek tabi ki şike'ye olan tavrı nettir. Ancak Türkiye'den şike'nin tarihini 2004 sezonunu baz alarak yayınlar yapılırsa buna pek tabi ki itiraz ederiz. Bu 2004 sezonunun incelenmesine karşıyız anlamına gelmesin sakın. Beşiktaş'ın liderliğinde ''Ligin tadı yok'' tu. O sezonun şike olayları için pek bir güzel başlangıç tarihi olabilir.

Taraftarlık yazılarak anlatabilecek bir durum değildir. Fenerbahçe taraftarlarının tepkilerini bir yere kadar anlamlandırmaya çalışıyorum. Aklıselim Fenerbahçelilerin yazılarını okudukça aynı durumda olsam aynı şeyi yazardım diyorum. Ki söylüyoruz da şikenin kenarından ya da ucundan müdahil olduğumuz bir durum varsa sorumluları en ağır şekilde yargılansın. Bunu söylerken tuzunuz kuru iken böyle konuşmak olarak algılanmasın. Seba sonrası gelen 2 Başkan'dan her türlü rezillik ve adaletsizliği beklerim. Bu takım Bank Asya'da 5000 kişiye oynasın ama şu adamlara kalmasın demektende gocunmam.

Olayları hepten dışardan izleyen ve durumdan inanılmaz bir zevk alan bir Galatasaray güruhu var  ki onları hiç anlamıyorum. Daha önce de belirttiğim gibi eğer şikenin ve teşvikin son sezonu değil de bütün tarihi incelense bu durumdan en zararlı çıkacak olanın belki de Galatasarayın olacağı gün gibi aşikar. Üstelik bu gizli belgelere felan da gereksinim duyulacak bir inceleme değil. Yapılan açıklamalar her yerde mecvut.

Bugünkü durum karşısında taraftarların vereceği reaksiyon ne şike ve teşvik durumunu korumak kollamak ne de ''biz yokuz biz namusluyuz'' anlayışı olmamalıdır. Bir şerefsizlik ve namussuzluk ithamı varsa bunu haketmeyen birtek taraftardır. Medyanın ve kişilerin yönlendirmelerine maruz kalıp konuyu dar kalıpta savunmak bir anlamda şikeye ve teşvike ortak olmaktır. İşte o zaman ağır ithamlarıda kabullenişe-teslimiyete sebebiyet verdiklerinin farkına varmalıdırlar. Şikeyi ve teşviki suçlular üzerinden, taraftarlık adı altında savunanlar net bir şekilde şerefsizdir.

İtimat edilecek tek durum Şike'nin tarihinde ispatlanan her suça gerekli tepkiyi vermektir. Bu taraftarlık ruhuna ters bir durum değil tam tersi benim sevdiğim oyuna hile bulaştıranı cephe almam gerektiğini gösterir. Futbol asla bizim sevdiğimiz gibi futbol değilse buna aracı olanların cezalandırılmasından rahatsızlık duymamalıyız. Eğer taraftar olarak bu oyunu ve takımını seviyorsan sen utanma. Belki birşeyler düzelir umuduyla sevin. Ve tarafını seç taraftar mısın yoksa suç savunucu mu ? Bizim sahipleneceğimiz bu oyun, bu oyuna oyun katanlar değil.

1 yorum:

Bildiri dedi ki...

Oyunu en guzel haliyle yasayabilmek, en adil haliyle paylasabilmek icin, sahne alan ana unsurlarin temiz olmasi sart. Taraflardan biri pis ise ve ayni sahnede yer aliyorsan o pislik sana da elini uzatiyordur. Once kendimden sorumlu oldugum icin hakikatlerin ortaya cikmasini en cok istedigim yer ilk once kendi kulubumdur. 2003-2004 sezonunun hakikatlerinin gunisigina kavusmus olmasi bir Besiktas’li olarak beni bahtiyar kilar. Bize kimler nasil kiydi bileyim ki lanetimi ona gore okuyayim.

Sinan Engin kotu bir insandi. Karaktersiz, serefsiz, onursuz, halkin kanini emen mafya cetelerinin usagi olmus pis bir mahlukatti. Hala da oyledir. Besiktas taraftarinin ekseriyeti boyle insanlarin Besiktas camiasi icerisinde yer almasindan duydugu rahatsizligi, mevzu bahis olan her alanda dile getirmekten, beddualar okumaktan geri durmadi. Sinan Engin’i tekrar kulubun icine sokmus olmasindan oturu yonetim kurulu baskani Yildirim Demiroren’i birinci dereceden sorumlu tuttu. Bu tutum ve anlayista olmak icin ne savcilik fezlekesi ne de mahkeme karari gerekiyordu. Neyden yana taraf oldugunu bilmek yeterli idi.

Hakkaniyeti ortadan kalkmis bir rekabetin hazzi yoktur.
„ŞEREF'inizle Oynayın HAKKI'nızla kazanin“

Lakin, ote yandan bir kisim insanlar da, kendisinin iyi bir Besiktasli olduguna kanaat getirerek karsit tutum icindeki insanlari kiniyordu ve bu durum tribun ici catismaya kadar varmisti. Simdi merak ediyorum; acaba ayni insanlar bugun yasananlarin aynasinda kendilerini de goruyor ve taraftarlik huviyetlerini de ona gore degerlendiriyor mudur? Utaniyor mudur misal? Bu tip insanlari barindirmanin, onlara sahip cikmanin, destek olmanin bir camia icin nasil felaketler dogurabilecegini goruyor mudur? Bu guzel oyunun icine edilmis olmasindan, boylesine kirletilmis olmasindan kendi paylarina da dusen birseylerin oldugunun ayridina variyor mudur acaba? Aksi takdirde rakibinin bugunku durumuna bakip sadece -ohh olsun, hak ettikleri cezayi bulsunlar- demekle yetinmek hala kotuye taraf olmaktir.

(Bir de kisa not duselim; O Sinan Engin, bugunku olaylarin bas aktorlerinden Olgun A. Peker baskanligindaki Giresunspor’a 2008 yili Aralik ayinda Asbaskan olarak atanmistir. Gorele pidesi yemek icin olmasa gerek)