19 Şubat 2009 Perşembe
Babam ve Beşiktaşım
4-5 yaşlarında bir çocukken söyledi babam ''Biz Beşiktaşlıyız'' diye.
Emir alır gibi kabullenmedik o yaşlarda Beşiktaş'ı, emanet alır gibi kabullendik.
Babam'la ilk Beşiktaş muhabbetime tekabul eder bu durum.
Ortaokul yıllarında Beden eğitimi dersleri girdi hayatımıza, eşofman zorunlu maddesiyle birlikte. Arkadaşlarımın rengarenk eşofmanları arasında siyah-beyaz olmalıydım. İsteğim annem aracılığıyla tez elden iletildi babama. Düştük Eminönü yollarına, soğuktu hava o zamanların istanbul'una yakışırcasına.
Fazladan 1-2 yıl giyeyim diye büyük beden Beşiktaş eşofmanı alıp Eminönü-Kadıköy vapuruna binmiştik. Babam başlamıştı Beşiktaş'ı anlatmaya, 2 tanede sahlep söyledi sıcak Beşiktaş muhabbetinin yanına. Elimde açıp giymek için sabırsızlandığım Beşiktaş eşofmanım ve sahlep.
Beşiktaşlılığım bilinmeye başlamıştı. Farkılılık ve ötekilik durumunu anlamak için yeterli bir sebebti Beşiktaş'lı olmak. 60 kişilik sınıfta bir elin parmağını geçmezdik, sokakta 2. beşiktaşlı bulursak ne mutlu. Arkadaşlar sokak maçlarında Okocha'yı paylaşamıyorken ben hep Amokachi oluyordum. Pazartesi günleri bakkal amcalar takılırdı önce, sonrasında okulda ve sokakta devam ederdi Beşiktaş müdafalarım. Hayatta inançlarım uğruna direnmeyi öğreniyordum.
Babamla Beşiktaş'ta akrabalara gitmeyi severdim, akraba ziyaretlerinden hiç haz almasamda. Kesin Fulya'ya uğrardık çünkü. Hele bir de antremana denk gelmişsek keyif 2 katından gıcır.
Ertesinde okulda havasını atardım ama yaşadığım mutluluk ayrı yeterdi bana.
Beşiktaş sevgisi arttıkça öğrenmiştim babamın gazeteyi neden son sayfadan okumaya başladığını. Yeni transferler, maç sonuçlarını konuşur olmuştuk saatlerce.
Teleon ve Cine5 zamanında kahve kültürü başlamıştı, sigara dumanı ve küfürler arasında babamın hemen yanındaki sandalyede Beşiktaş'ı izlemeye çalışıyordum. Babam yanımda küfür etmezdi Beşiktaş'lı futbolculara, edenler içinde bakma sen onlara derdi. Yenildiğimiz maç sonları sigarasını tüttüre tüttüre benimle eve gelirdi çoğu zaman, kimi zamanda takma kafana diyip cebime harçlık verip eve gönderirdi.
Tesisler ümraniye'ye taşınmıştı ve ben artık babamla hiç Beşiktaş'a gitmiyordum. Arkadaşlarımla maçlara gitmeye başlamıştım. Maç sonu eve geldiğimde tribün çok iyiydi ile başlardı söze. Sonra maç kritiği yapardık biraz.
Araba ile bir gün Ümraniye tesislerinin ötesinde bir yere gidecektik. Tesislerin yanından geçmeye başladığımızda başladık yine Beşiktaş konuşmaya. Bu Stavrum'dan golcü olmaz gibi birşey demişti ki yanımızda geçen kamyon bizi kenara sıkıştırmış ve kaza yapmıştık. Arabada ki büyük hasara rağmen emniyet kemerlerimiz takılı olduğu için hiç sıyrık almadan atlatmıştık. Stavrum'u hiç sevemedim o zamanlar.
Edirne'de Üniversite okuduğum zamanlara denk gelmişti 4-3'lük F.b maçı. Babam çok severdi Rıza'yı. Maç sonu sevinç ve heyecanla telefon etmişti. Mesafeler engel değildi Beşiktaş konuşmaya.
Kombine alıp her maça gitmeye başladığımda sevinmişti. Hayatın içindeydi çünkü. Biliyordu dışarıda kötü bir hayat olduğunu ve Beşiktaş'a sığınmama izin veriyordu. Siyasi olarak zıt düşerdik çoğu zaman, tarzımı eleştirdiğide olurdu. Geceleri eve gelmeme bile razı değilken gönlü, söz konusu Beşiktaş ise akan sular duruyordu.
Babamın beni beşiktaşlı yapması gibi Kuzenimi Beşiktaş'lı yapmıştım. Beşiktaşlı olursan sana şeker, forma alırımlarla değil. Biz Beşiktaşlıyız demem yetmişti. Babamdan aldığım emaneti kuzenimede aşılamıştım. Babamda ona Beşiktaş şapkası alrak jestini göstermişti. Dahası var ki anne-babasından alınan her yeni şeyin siyah-beyaz renklerde olmasını istiyordu.
Adı illet olan hastalığa yakalandığında dank etmişti kafama babamla yapamadıklarım, yaşayamadıklarım. Maça gideriz planım vardı hastaneden çıktığında. Denizli maçı vardı önümüzde. Hastanede yanında refaketçi kaldığımda birçok gazete alıyordum. Ve hepsinin Beşiktaş sayfası açılmış vaziyette bırakıyordum yanına. Kuzenim gelmişti ziyaretine, küçük olduğu için yanına almamışlardı. Aşağı hastane bahçesinde indiğimde ağlıyordu. Ağlama iyileşince evde göreceksin dediğimde ama ben eniştem için siyah-beyaz ayakkabılarımı giyip geldim demesiydi Beşiktaşlılığını gösteren.
.
23 Eylül 2007 Denizli maçıydı. Babamın vefatının haftası için mevlüt okutulmuştu evde. Daha fazla kaldıramadı bünyem evde oturmayı. Maça gidiyorum diyip Üsküdar'dan Beşiktaş yaptım. İlk 10 dakikası bitmişti maçın stada girdiğimde. 2-0 geride idi Beşiktaş. Hayatta Beşiktaş demek buydu demek ki. Şaşırt beni hayat Şaşırt beni Beşiktaş dedim içimden. Goller geldi ardı ardına.
Babamla gideceğim ilk maç olacakken Babamsız ilk maç olmasından üzüldüm attığımız her golde. Gözlerim daha fazla kaldıramadı Beşiktaşın gollerini. Herkes 3. gol sevincini zıplayarak yaşarken ben arada sabit bir şekilde duruyordum. Rakip takım tribüne girmiş ve gol yiyen takımını görmüş gibi.
Sığınacak yer belliydi. 5 yaşında gösterilmişti adres.
Sıkıcı maçlarda tribünde oluyor gözüm. Babaları ile maça gelmiş çocuklara bakakalıyorum, elimden geldiğince fotoğraflarını çekmeye çalışıyorum. Ne kadar şanslı olduklarını hiç anlayamayacakları için yanaklarından bir makas alıp uzaklaşıyorum.
Biz büyüdük kirlendi dünyanın ötesinde artık yaşadığımız zamane dünyası. Hava kirliliği yüzünden dışarı çıkma yasağı olduğu zamanlar vardı, savaş, terör, kriz, deprem, hırsızların her gün aynı sokakta bir evi soyduğu, okul kavgaları, trafik kazaları. Geçmiş salt kirlilik olarak ele alındığında hiç kuşkusuz daha korkutucuydu.
Dünya küçülüyor galiba. Beşiktaş formaları atkıları var dolabımda henüz hiç giymediğim. Her hafta maça gitmeme rağmen Fulya'da antremanlarda gördüğüm hareketler gibi cazip gelmiyor hiçbirşey. Kuzenimin bana anlattığı gibi konuşamıyorum çoğu zaman Beşiktaş'ı. Hala aynı tadı bulmak için vapurlarda kışın sahlep içmeye yeltensemde hep nafile sonuçlarla karşılaşıyorum.
Yönetimi, futbolcusu, teknik heyeti, muhalefeti, taraftarı, medyası, yazarı ...
Biz Beşiktaşlıyız gibi bir Beşiktaşlılık yok artık.
Herkesin ayrı Beşiktaş'ı, ayrı derdi, ayrı menfaati.
Beşiktaş sevdam Babamdan emanet.
Üsküdar-Kabataş motorları, Kadıköy-Beşiktaş vapurları Beşiktaş.
Çift sarılan atkı Beşiktaş. Beşiktaş demeye Beşiktaş yazmaya doyamamak Beşiktaş.
Beşiktaş taraftarıyım kelimesini kullanamamak taraftarlığın ötesinde tanımlamaktan kendimi.
Ne zor emanet vermişsin Baba.
Ama merak etme hala senin istediğin gibi,
Biz Beşiktaşlıyızdaki gibi Beşiktaşlıyım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
19 yorum:
O kadar cok ortak nokta buldum ki bu yazida babamla aramda yasanan.
4-5 yaslarinda tanistirilmistim bende Besiktas ile. Kafa kagidinda dogum yeri Bakirkoy yaziyor diye, Besiktas-Bakirkoyspor maciydi ilk gittigim mac, 90'larin basi. Mac 4-2 bitti. Ben gol yedigimizde agliyordum, arka siradan bir amca teselli ediyordu. Gece maciydi, macin sonlarina dogru uyuklamaya baslamistim babamin sirtinda.
Benim icin de gecerliydi diger tehlikeli seylerden beni koruma istegi, ancak o surecte Besiktas ile ilgili ne yapsam ses cikarilmayis.
Yurtdisindayim bir suredir. 2007/08 sezonunun basi. Ilk mac Sheriff maci Inonu'de. Biletimi aldim. Sonra aksilikler cikti, babamin ufak bir operasyon gecirmesi gerekiyordu o gun, hem de mac saatinde. Hersey o gun icerisinde gelisti. Baba gitmiyim dedim, yaninda kalayim. Yok dedi. Sen zaten Istanbul tatillerinin birinci sirasina bile Besiktas'i koyuyorsun, git uzak kalma Besiktas'tan. Isteksizdim. Ama babamin da istegiyle gitti maca. 2 kisilik bagirmaya calistim. Devre arasinda mesaj geldi, operasyon iyi gecti sorun yok diye. Maci da kacirmadim ama babamin ufak da olsa operasyona girdigi gun, ben Inonu'deydim. Babamin istegiyle.
Bizimkiler beni zar zor gonderirler tek basima sehir disi yerlere. En son 2006 kisinda basket maci icin deplasman yaptim. Kimse gikini cikarmadi. Olacak is degildi. Ama oldu, isin icin de Besiktas var diye. Babam annemi bile ikna etmisti.
Daha neler neler...
Babama dedemden kalan, bana babamdan kalan bu mirasi, gelecek nesile aktarmak icin bir an evvel evlenmeyi bile dusunuyorum. Bir an evvel cocugum olsun ki, bir an evvel onunla Besiktas'i yasamaya, konusmaya, kurtarmaya basliyayim.
Daha gecen gun izledigim Kader adli filmin can alici cumlesi geldi aklima.
"Herseyin inandigi bir sey var bu hayatta, benimki de sensin..."
Hocam, normalde "eline saglik" yazmam postlara...
Ama, boylesine samimisini, boylesine iyisini uzun zamandir okumamistim.
O gun, o Besiktas - Denizli macinda olmam ayri bir hisle okuttu yaziyi...
Ta Seattle'dan kalkip gelip, izledigim tek macti...
Baban nur icinde yatsin...
ne yorum yapsam şaşırdım. o kadar güzel anlatmışsın ki. şu geldi aklıma sanırım bana da babam beşiktaşlı olmam için forma ayakkabı bir şey almadı, biz beşiktaşlıyız gibi beşiktaşlıyım yani. böyle bir ortak nokta bulmak çok güzel oldu.
baban da nur içinde yatsın, senin zaten hala onu bütün ruhunla yaşadığın o kadar belli ki. biraz kalbimiz burkulsa da eline, yüreğine sağlık.
bu fotoğrafa taparım çok güzel. ne güzel anlatmışsın duygulanmamak elde değil. sen ve senin gibi beşiktaşlılar azalıyor mu ne ama :s
babanın toprağı bol olsun.
Bazen sağda solda futbol muhabbeti yaparken soruyorlar 'neden bu kadar çok seviyorsunuz' diye ya da 'nasıl bu kadar seviyorsunuz' diye...
Çünkü biz onlar gibi kupalarla şımartmadık sevgimizi, 3 puana endekslemedik aşkımızı, günlük başarılardansa ömürlük adamlıklara sattık ruhumuzu ve her zaman dediğimiz gibi yenilirken daha bi çok sevdik kartalımızı...
Babam futbolla uzaktan yakından alakası olmayan bi adamdır, sorsan feneri tutar ama hala Rıdvan'ın Cemil'in falan oynadığını sanıyor :) Ben emaneti amcamdan aldım, benim şuan ki yaşımdaydı siyahla beyazı damarıma enjekte ederken ve bende şuan ki yiğenimin yaşındaydım. Ne mutlu ki bana emaneti hakkıyla taşıdım ve yaşadım, şimdi sıra bende, amcamın bana yaptığını bende yiğenime yapacağım eğer onunda içinde varsa ne ala yoksa gidip laciverte mi sarıya mı kırmızıya mı nereye bağlanıyorsa bağlansın, biz görevimizi yapalım o bize yeter...
Yazı için eline koluna yüreğine sağlık kardeşim, Allah mekanını cennet etsin babamızın...
asi ruhta ayhan abi diyordu ya, beşiktaşa sarılmak, onu sımsıkı kucaklamak istiyorum diye, onu hatırlattın be hacı..
bir "şey" bu kadar mı sığınılır olur.. mutlulukta, hüzünde, yalnızlıkta, sarhoşlukta... senin yüzünden duvarları yumrukladığım günlere gülüyorum şimdi.. anlamamışım aslında o vakitler seni..
üstad, öncelikle baban nur içinde yatsın...
muhteşem olmuş, müsadenle benim bloga sadece fotoğrafı alıp, link olarak koyuyorum, belki bir kişi daha fazla okur...
"Emir alır gibi kabullenmedik o yaşlarda Beşiktaş'ı, emanet alır gibi kabullendik."
"Arkadaşlar sokak maçlarında Okocha'yı paylaşamıyorken ben hep Amokachi oluyordum."
"Beşiktaşlı olursan sana şeker, forma alırımlarla değil. Biz Beşiktaşlıyız demem yetmişti."
"Beşiktaş demeye Beşiktaş yazmaya doyamamak Beşiktaş. "
"Beşiktaş taraftarıyım kelimesini kullanamamak taraftarlığın ötesinde tanımlamak kendimi."
Daha alıntılanacak o kadar çok samimi, bizden, bizim gibi cümleler/pasajlar var ki, uzatmamak adına bu kadarla yetindim. "Beşiktaşlılık" olgusuna dair okuduğum belki de en iyi yazı. Ellerine, yüreğine sağlık.
eline yüreğine sağlık..
aynı yaşlarda aynı dönemi yaşayan biri olarak anlattıkların çok duygulandırdı benide..
Babanın toprağı bol olsun..
galiba hepimizin konuşamadığımız yaşayamadığımız önemli ayrıntılar var hayatta. uzun zaman sonra denedim ve babam hakkında birşeyler yazmayı başardım.
yazıyı beğenmeniz daha anlamlı kıldı bunu.
sağolasınız hepiniz ...
marmara
Keşke babalarımızdan aldığımızdaki gibi olsa emanetimiz hala, seksenli yılların puslu, doksanlı yılların basarı dolu günleri, hala diri tutmaya calıştığımız semt sevdası, takım aşkı. Süleyman Seba, MAF, Milne..
O kadar hızlı değişiyor ki herşey..
Evladına bu güzelliği miras bırakabilen bütün babalara sonsuz saygılarla..
Noodles
öyle zınk diye kalmak vardır ya..
parmaklar hafifçe dokunur klavyenin tuşlarına, ama hiçbirisinin cesareti yoktur ilk tuşu basıp, yorumu başlatmak için..
babam kadar dayımın da emeği vardır bende, hatta yengem ve kuzenim de dahildir bayan olmalarına rağmen..
Her gün çift kat çubuklu atkımı boynuma dolayıp dışarı çıkmama sebep geçmişime kısa bir yolculuk yaptım okurken..
ilk şairlerde bendensin..
selametle
Yazı şahane olmuş kardeşim, ayrıca allah rahmet eylesin. Beşiktaş'ı gerçekten seven, nesillere bu sevgiyi aşılayan tüm babalara da...
hiçbir şey eskisi gibi değil ne yazıkki, ne Beşiktaş öyle ne de biz, ilerde nasıl anlatırız bir sahip bile çıkamadık, sıradanlaştırdık koca takımı diye...
herşeye rağmen inatla insan umutlanmak istiyo, siyah-beyaz renklerle yaşamı çekilir kılmaya çalışıyor.
Feridun Düzağaç'ın dediği gibi; eski günlerdeki gibi severim seni utanmadan, Çağdaş değilim ben, ilkel severim seni Beşiktaş...
sözün bittiği yer...
2 gündür yazamıyorum bir türlü, toparlayamıyorum. Çok Siyah-Beyaz anlıyorsun değil mi,çok adaletsiz...
Ege
Harika, gerçekten.
Şu anda ağlıyorum hocam. Babamdan ne zor bir emanet almışım... ben de kabullenmemiştim ilk başta. bakıp görüp sevmiştim. ayrıca bizim dönemde en iyi takım galatasaraydı. sahtekarlık yapıp galatasaraylı da olabilirdim. tabi olanları kınamıyorum ilgilendirmiyor açıkcası. beni ilgilendiren kartala inanan insanlar. o zorluk o başarısızlık içinde siyahı beyazı seven insanlar. sevdik abi çok sevdik. acısı tatlısı 10 yılda bir şampiyonluğuyla..... ne zor emanet vermişsin baba... kartal gibi dağ coğrafyasında bir karlı ovada... seveceğim hep... seni sevdiğim gibi baba...
Ellerine sağlık hocam çok güzel anlatmıssın beşiktaşlılıgı hayatın içindeki siyah beyazlar gibi..babanın vefat etmesine çok üzüldüm toprağı bol mekanı cennet olsun..gözlerim dolu şu an ne yazabilirim diye düşünürken aklıma tek gelen siyah beyaz..sevgimiz,umudumuz,dik duruşumuz,isyanımız bitmesin tükenmesin..sağlıcakla kal..
Yorum Gönder