22 Temmuz 2012 Pazar

Büyük Yetenek Yusuf Tunaoğlu

"Bu çocuk, bizim atmosferimiz içerisinde yetiştirilmeyip de, bir Güney Amerika doğumu ve ekolü içerisinde olsaydı, bugün ismi bir Pele'den, bir Didi'den daha önce gelirdi."

Milliyet'teki köşesinde Türk futbolunun yetiştirdiği en büyük yıldızlardan rahmetli Şükrü Gülesin, Yusuf için böyle yazıyordu. Tarih 21 Ağustos 1976. Yusuf'un futbola veda günü...

Gerçekten de futbol sahnesinde, meşin yuvarlak hiç kimsenin ayağına yakışmadığı kadar yakışmıştı Yusuf'un ayağına. Kimselerin hükmedemediği kadar şiirsellikle hükmetmişti futbol topuna. Daha ilk bakışta fark edilen öyle bir yeteneği vardı ki, adım adım değil, üçer beşer atlayarak, yükseldi şöhret basamaklarında. Kader birliği ettiği arkadaşı Sanlı'yla birlikte, BJK genç takımından A takıına, ardından da A milli takıma uzanan yolu koşar adımlarla katetti.


Hakkı Kaptan, Şeref Stadı'nda ilk izlediği andan itibaren bu iki genç yıldızın üzerine titremiş, yeni bir cevher diye adlandırmıştır. "Şenol, Birol gitti; ama bizim şimdi yeni Şenol ve Birol'umuz var. Bu sezon, Yusuf ve Sanlı üzerinde duracağız. İkisi de bizim için büyük kazanç olmuştur. Göreceksiniz, bu amatör iki futbolcumuz çok yakın zamanda Şenol ve Birol'u aratmayacaklardır." diyerek, heyecanını paylaşmıştı gazetecilerle.

1963 baharında, aynı hafta Cumartesi günü Sanlı, pazar günü Yusuf ilk kez giydiler Beşiktaş A takım formasını. Giyiş, o giyiş. 65-66 ve 66-67 sezonlarında ilk kez, hem de peş peşe şampiyonluk sevincini yaşadılar Beşiktaş'ta.

Ya sonra? Sanlı, hiç çıkarmamacasına formasını giymeye devam etti. Yusuf, her geçen yıl eksilen maç oynama sayısıyla, kadro harici geçirdiği günler, haftalarla uzaklaştıkça uzaklaştı formasından. Futboluna tutkun hayranlarını kahreden bir biçimde kayıp giden, ancak tüm bunlara rağmen gönüllerdeki yükselişini sürdüren bir yıldız oldu Beşiktaşlılar için.

İddia üzerine, Tünel'den başlayarak Taksim'e kadar sektire sektire topu ayağında, İstiklal Caddesi'ni boydan boya katetttiği anlatılır Yusuf'un. Sihirli ayakları izleyenini öyle bir büyüler, öyle unutulmaz bir tat bırakır ki izleyicisi üzerinde, bir "hokus pokus" ile diğer "hokus pokus"u arasında haftalar, aylar da geçse, izleyicisi umutla, sabırla bekler yine de...

Bir, iki bel kıran cinsten çalım, birkaç ustaca gol vuruşu, birkaç milimetrik pas, gözlerine çalınan bir parça güzellikle avunmak zorunda kalan hayranlar. Bekleyen, umutla, sabırla bekleyen milyonlar...

Birbiri ardına sahneye çıkıp, inen başkanlar. Hakkı Yeten'ler, Hasan Salman'lar, Talat Asal'lar, Ağasi Şen'ler, Himmet Ünlü'ler, Mehmet Üstünkaya'lar. Teknik direktörler, Spajiç'ler, Janevski'ler, Çiriç'ler, Milev'ler, Teodeorescu'lar, Baba Gündüz'ler, Gegiç'ler, Metin Türel'ler... Yusuf hala sahnede. Hala sergiliyor oyununu kendi senaryosuna göre. Kimseyi takmadan, umursamazca... Ancak yeni patron Üstünkaya ve yeni yönetmen Türel, kendi senaryolarına uymayan baş aktörü çıkartırlar oyundan, uzaklaştırırlar Beşiktaş'tan.


Yusuf, ilk kez ayrılır çok sevdiği Beşiktaş formasından. Alışmıştır siyah-beyaz renklere bir kere. İzmir'in siyah-beyaz takımı Altay'a gider bir seneliğine. Egeli futbolseverlere sergileyecektir bir süre için ayaklarındaki sihri, İzmir sahnesinde. Ve İstanbul'da bir başka forma altında, ilk kez Beşiktaş taraftarının önüne çıkacağı gün gelir, çatar. Onur meselesi yapmıştır, yıllar boyunca oynadığı oyunun sahneden indirilmesini. Bir oyun sergiler ki çok sevdiği Beşiktaş'a karşı, hallaç pamuğu gibi dağıtır, darmadağın eder Beşiktaş defansını. Kendisini Niko ve Ünal tutmaya çalışmaktadır. Ama ne mümkün. Bir çalım ona, bir çalım öbürüne. Beşiktaş kalesinin dibine kadar gelir. Sabri ile karşı karşıyadır. Vursa golü atacak. Vurmaz ama. Vuramaz. İçi kaldırmaz. Geriye doğru çıkarır topu.
 
Beşiktaş tribünleri inlemektedir: "Yusuf... Yusuf..." diye. Bu Beşiktaş taraftarı değil midir, Yusuf'un kadro dışı bırakılıp, Beşiktaş amatör takımıyla idmana çıkarıldığı günlerde, aynı saatlerde Mithatpaşa Stadı'ndaki Beşiktaş'ın 1. lig maçı 5 bin taraftara oynanırken, Ali Sami Yen Stadı'ndaki Beşiktaş amatör maçında sırf Yusuf'u izlemek için 15 bin kişiyle tribünleri dolduran?

Alkışlarlar, gönüllerinden hiçbir zaman söküp, atamadıkları yıldızlarını, avuçlarını patlatırcasına. Henüz izlemeye doyamadıkları oyunu sahneden indirenlere yöneltirler tepkilerini, olanca şiddetiyle:

"Yönetim istifa!... Türel İstifa!..."

Yusuf'un Beşiktaş'a karşı oynadığı bu maç, kendisini kadroda görmek istemeyen teknik adamların da Beşiktaş'taki son maçı olur. Bir sonraki sezon, transferin son gününde Altay'dan geri alınır Yusuf. Onun bir kez daha, Beşiktaş'a karşı böylesine  bir futbol oynama ihtimalinin dahi sonları olacağını farketmiştir kulüp idarecileri.

Son senesinde, çoğu karşılaşmaların ikinci yarılarında olmak üzere, sadece 8 kez giyer siyah-beyazlı formayı. 30 yaşındadır. Kilo almıştır. Hiç de iyi bakmadığı bedeninin, kıvrak zekasının emrettiklerini eskisi gibi başarıyla yerine getiremediğinin farkındadır.  21 Ağustos 1976 günü, Ağustos ayı olmasına rağmen sanki gökler göz yaşı dökmektedir, hiçbir izleyicisinin doyamadığı bu aktörün son kez sahneye çıkmasına. Şimşekler çakmakta, seller boşalmaktadır İstanbul semalarından. Hava şartlarına rağmen, 12 bin futbolsever nefeslerini tutarak izlerler, baş roldeki büyük aktörün 22 dakika sahne aldığı bu son oyunu.



Aradan yıllar, yıllar geçer. 22 Temmuz 2000 Cumartesi'nin ilk saatleri. Yine bir yaz günü, yine bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun İstanbul sokaklarını yıkadığı bir günde, hiç de hesapta olmayan bir şekilde, son kez; ama bu sefer herkesi hıçkırıklara boğan bir rolde çıkar sahneye büyük aktör. Bu kez hayata karşı oynar son oyununu. Verir selamını, veda eder sevenlerine. Çekilir sahneden, bir kez daha dönmemecesine...

Ruhun şad olsun baş aktör.

Kaynak: 1903'ten Bugüne BJK (2008)

Hiç yorum yok: