Beşiktaş tarihinin en güzel efsanelerinden Şükrü Gülesin'in, aramızdan ayrılışının 35. senesi. 1940 senesinden, 1950'ye kadar 1 sene hariç aralıksız Beşiktaş formasını giyen, korner olduğu zaman rakiplere "eyvah gol geliyor" dedirten, ilk Türk oyuncu olarak İtalya'ya giden, İtalyanlar'ın da gönlünde taht kuran, Lazio kulüp binasının girişindeki onur listesinde adı yazılı olan, Beşiktaş'ta yöneticilik yapan, milli takım komitesinde çalışan, spor yazarlığı yaptığı dönemde herkesin sevgilisi olan bir efsane. Canlı izleyemediğim, göremediğim için hayıflandığım isimlerden.
Efsaneyi kendi kaleminden satırlar ile anmak en güzeli. Ruhu şad olsun büyük Beşiktaşlı'nın.
" Galatasaray'daki Beşiktaşlı
Bir uğultu yükseldi dükkandan… Sis halini alan sigara dumanı
tabakasının örttüğü bir boşluktan, birer, ikişer insanlar üzerime doğru geliyor
ve kimi elimi sıkıyor, “hoş geldin” diyor, kimi boynuma sarılıyordu.
Yanaklarımın ıslandığını hissediyordum. Sonra da ben koy
verdim kendimi ve kaç dakikadır hapsettiğim gözyaşlarımı bırakıverdim. Bu
benim, unutulduğumu sandığım çevreye bir veda işaretiyle geride bıraktığım dost
insanlara dönüşümdü.
Sonra her şey bir çorap söküğü gibi gitti. Önüme kim çıksa,
“Beşiktaşlı Şükrü” diye boynuma sarılıyor, tanıyanlar, tanımayanlara “Bak,
Beşiktaşlı Şükrü Gülesin” diye beni gösteriyorlardı. Hoş bu kimlik İtalya’da
oynadığım 4 yıl boyunca da hatırlanmıştı. Lazio’daki, Palermo’daki takım
arkadaşlarım da beni öyle çağırırlardı: “Beşiktaşlı Şükrü Gülesin”. .. Sadece
kendimi değil, Beşiktaş’ı da götürmüştüm İtalya’ya. Bu, artık benim için nüfus
kağıdı gibi, lisans gibi geçerli bir şey olmuştu. Hatırlayacaksınız, bir aralık
Türkiye’ye dönmüştüm. Beşiktaş’ta oynamak istedim, talihsizlik oldu,
Galatasaray’a gittim. Bir maça çıktım. Sarı-kırmızılı forma, – kimse alınmasın, kimse gücenmesin- omuzlarıma,
sırtıma batıyordu sanki.
Bir gün Hasnun Galip Sokağı’ndaki Galatasaray lokalinde
oturuyordum. Telefon çaldı, benden başka kimse yoktu. Açtım. Bir erkek sesi:
“Beşiktaşlı Şükrü Gülesin’i istiyorum.” diyordu. Kimdi, ne istiyordu,
bilmiyordum. Ama adama: “Beşiktaşlı Şükrü Gülesin burada yok” dediğimi
hatırlıyorum. Onun aradığı Şükrü, Çırağan Sarayı’nın ahşap tribünlerinde
kalmıştı. Daha fazla dayanamadım ve İtalya’’ya döndüm. Bu defa İtalya’ya iş
yapmak, ticaret yapmak için gidiyordum." (25/10/1965)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder