7 Ocak 2009 Çarşamba

yazdıkça



- dayan filistin adı altında gerçekleştirilen eyleme yeterli sayıda katılım sağladık.
arada tekbir getiren ve beşiktaşla ya da beşiktaşlılıkla ilişkisi olmadığı her halinden belli olan şalvarlı abiyi saymazsak. ve küfürle protesto etme girişiminde bulunan eylemin ciddiyetinin farkında olmayan arkadaşlara rağmen.
zeki demirkubuzla tanka karşı taş savaşa karşı beşiktaş pankartının arkasında fotoğraf çektirdik ama fotoğraf çeken ablaya nasıl ulaşacağımı bilmiyorum.
yağmur altında eylemi gerçekleştirdik, ardından maç saatini bekledik, maça git,çıkışı felan derken vücudu baya bir yorduk. güzel bir uykuyu haketmişti bünyem. ama annem öyle düşünmüyordu. sabahın köründe haberlerde beni görünce heyecanlanmış, o heyecanın etkisiyle uyandırdı tabi ki. seni haberlerde gördüm ama neden çıktığını anlamadım, sonunu izledim ne oldu sorusuna verilen cevabın kısa bile olması, uykumun kaçmasını engelleyemedi. uzun zamandır sabah 8'de uyuduğum oluyordu ama en son ne zaman o saatte uyandığımı hatırlamıyorum. üstteki foto ise alıntıdır ancak içinde emeğim vardır.



- bir maç yaptı beşiktaş. ismi antep belediye olmasa formasına aldanıp avrupa takımı ile maç yaptığımıza inanabilirdim. 10 numarasız takım uzun zamandır arkadaş ortamlarında ara ara tartıştığımız konulardan biri. ne seninle ne de sensiz gibi bir durum.
mustafa denizliyi çıkardığı kado bakımından eleştiriyordum ama maç sonucu iyice anladım ki beşiktaş'ın hala oturmuş bir kadrosu yok. peki bu maç elindeki kadroyu görmek için iyi bir sınav olabilir mi ? bana göre hayır. takımının gerçek gücünü görmek için dişli rakiplerle oynamalısın, futbolcu psikolojisidir küçük takıma karşı daha farklı oynar. kazanmak ya takım oyununun ötesinde kendini gösterme çabası ister istemez olacaktır.

- gerek ülkemizde gerekse dünya futbolunda artık ön libero gerçeği vardır. en önemli mevki olarak o bölgeyi görüyorum . geçen sezon cissenin sakatlanması sonucu elimizde önlibero kalmayınca o bölgede 3 maçta 3 farklı adam denedik. mehmet sedef, serdar özkan ve ricardinho. yanlış hatırlamıyorsam 2 yenilgi 1 beraberlik aldık. zor buradaki adamın görevi. en basit tanımıyla hem rakipten gelen topları kesecek hem de ileriye top taşıyacak ve dağıtacak. fahri vardı mesela ileriye çıkışları çok etkili olan ve iyi bir müdafa oyuncusu koray, ikisinden bir önlibero çıkartabiliyorsun işte. cisse'ye ise ısınamadı bu tribün bir türlü. hani daha ilk geldi haberinde ismi itibariyle çakma cisse olması. pascaldan haberleri alıp, asabiyim şöyleyim böyleyim açıklamaları, ilk antremanlarda donla görüntülenmesi. eğreti hareketler sergiledi. yürekten dediğimiz oyunu bir türlü gösteremedi. evet boy avantajıyla iyi toplar kesiyor. hele topu fafası ile indirip daha yere düşmeden tekrar müdahaleler etmesi. ancak net birşey var ki olmuyor cisse ile. klebersonla olmadığı gibi.


- endüstriyel futbolu konuşurken aklına gelemeyecek konuları, geçmişi irdelerken buluyorsun. bu taraftarın ilk futbolcu bonservisi öğrendiği zamanlar ertuğrul sağlam ve ayhan akman zamanlarına denk geliyor. seba sonrası başkan adaylarının vaatleri arasında ise teknik direktörler var. bu da beşiktaş'ta ilk defa o zaman yapılmış. 3 başkan adayının 3 teknik dörektör vaadi.




- goodbye bafana. ismi itibariyle goodbye lenin'i hatırlatabilir. türkçe'ye özgürlüğün rengi olarak çevrilmiş. filmin çağrışım yaptığı filmle ortak noktası yok değil. değişmeyen bir ülkede değişen bir adamı anlatıyor. nelson mandela'nın gardiyanının anılarından beyazperdeye uyarlanan filmimizde, gardiyanın mandelaya ve siyahlara bakış açısının, mandelayı tanıdıkça nasıl değiştiğini görüyoruz. produksiyon olarak zayıflıkları göze batsada, konu sayesinde iyi kotarılmış bir film. mandela'ya ve güney afrika'ya beyaz bir adamından gözünden 30 yıllık bir bakış diyerek ayrıntılara kaçmadan son verelim.
ve ayrıntı gerektiren bir konu. yemeksepeti.com'la oldukça haşır neşiriz. her daim elimizin altında açık olabilecek yerlerin telefon numaraları ve menülerini bulundurmaktansa, burası aracılığıyla herşeyi çözüyoruz. reklam gibi olan bu giriş cümlesinden sonra baltalamaya başlayabiliriz. 30 ytl'lik siparişlere bazı restaurantlar beleş dvd veriyor. biz de birkaç arkadaş ortak sipariş verdiğimizde bu fiyatı tutturmaya bazen özen gösteriyoruz. özelliklede şimdiye kadar gelmiş olan filmlerin yüzde 95'ine el koyan kişi olarak çok daha hassas davranıyorum. ancak defolu film gerçeğini burası sayesinde öğrenmiş bulunmaktayım. 3 filmden 2'sinde kesin bir sorun vardır. en sık rastlanılan ise seslerin cızırdaması. goodbye bafanada ise altyazıların yarısı gözükmüyordu ve filmde 2-3 sahnede yerel bir afrika dili var. o sahnelerde ne konuştuklarını hala bilmiyorum. hani olrda 25 ytl'lik sipariş vericek olursanız 30'u tutturmak için bütçeyi zorlamayın aynı fiyata filmi zaten bulabilirsiniz.

- vicdan ile ilgili bir önceki postta kısaca bir şeyler karaladık. sektörde fonocuların ( fono film) filmi olarak geçiyor. zaten arka jeneriklere dikkat eden birisiyseniz bütün isimler tanıdık gelir. lafın kısası bu işin erbabı tarafından post produksiyonu yapılmış bir film. kurgu'da mustafa preşeva ismi bile yeterlidir galiba ( ancak kendisi fonocu değildir ).
tekrar belirtmek gerekirse ses kurgusu mükemmel derecede. görüntülerde ise seyirciyi yormadan ( evet burada nuri bilgeye taş atıyorum ) gayet güzel resimlere yer vermişler.
eleştirilecek yönleride pek tabi ki mevcut.
bu kadar iyi bir ses kurgusu olan filmin , bu kadar bariz şekilde kendini belli eden dublajlarının olması. izmir'de geçen filmde izmir'i görememek. devamlılık hataları.

- film eleştirisi yaparken gayet kibar olmaya özen gösteririm. yerli yapımıda desteklediğimi alenen her ortamda söylerim. sonuç itibariyle sinemayı seviyorum ve bu sektörün içinde, kenarında, ortasında bir yerlerde duruyorum. yani buradan para kazanıyorum. sinemanın içinde olmadan önce bende acımasızca filmleri, yönetmenleri eleştiriyordum belki de. klişe ve bir o kadar da gerçek bir açıklama yapmak gerekirse her mesleğin zorlu yanları vardır. bazen istenilen şeyi çekemezsiniz, oyuncu istediğiniz gibi oynamaz. post produksiyonda istediğiniz sonuçları alamayabilirsiniz. çekimlerde gözünüzden kaçam,aklınıza gelmeyen bir sürü vaka yaşanabilir. binbir türlü aksilik karşınıza çıkabilir. film kuş oldu diye bir tabir vardır. ve büyük umutlarla başladığınız filmi bir kuşa döndürebilirsiniz. film artık senaryodaki ya da kafanızdaki film değildir. işte bu sebeplerin hepsinden ötürü bir filmi eleştirirken bu durumları göz önünde bulundururum.
nereden çıktı bu konu. sinama öğrencisi 2 genç ile 129T isimli efsane otobüsümde yan yana yolculuk yaptım. konuşmaya birkaç kez dahil olmak istedim. ama kendimi bitmeyecek bir tartışmanın içinde bulacağımı biliyordum. yerli yapımları, holywood filmlerini, avrupa sinemasını geçtim. artık kült olmuş filmlerin bile bu kadar saygısızca eleştiribileceğine kulaklarım tanık oldu. beynim kabul etmedi. gözlerim 5 sene sonra sektördeki hallerini gördü.


- fotoğraf makinam bozulduğundan dolayı fotoğraf çekemiyorum bu aralar. çektiklerinden ne hayır gördük diyebilirsiniz, ben de destekler biçimde, yanımda her zaman gezdiririm ama haftada bir kere çıkartıp foto çekerim derim. ama olmayınca ulan makina olsaydı şunu çekseydim diyorsunuz. örneğin ; yılbaşı günü kafasında çarşı beresi olan trafik polisi.

bir yazımıza daha burada son veriyoruz, bir daha ki yazımıza kadar esen ve sağlıcakla kalın.
(sabahlamalardan dolayı bu aralar çok fazla trt izliyorum)

1 yorum:

ferdinand dedi ki...

Protesto yapan yüreklere sağlık,
maçta da sımsıkı taş gibi cuk oturmuş, şık hareket olmuş:)

-Cisse ve önlibero konusunda haklısın Kleberson tadı var, bi yandan sempatik ama bi yandan da verimsiz- belli seviyeyi geçemeyen bir adam. Şahsen Koray'ın ölüsünü bile tercih ederdim ya o ayrı mevzu.

-Goodbye Bafana'yı izlemek istedim kısmet olmadı. Bir ara Mandela açıklama yaptı filmdekilerle yaşananlar alakasız diye ama elbet ilgi çekici ve doğru şeyler de vardır diye düşünerek merak içindeyim.